© Yeni Arayış

Derealizasyon siyaseti

Derealizasyon siyaseti ve toplumun dejenere olması, Türkiye’deki demokratik değerlerin ve toplumsal uyumun tehlikeye girdiği bir ortam yaratmaktadır. Ancak, gerçekliğe yeniden bağlanarak ve sağlam temeller üzerine inşa edilmiş bir toplum ve siyaset anlayışıyla, bu tehlikenin üstesinden gelinebilir. 

Günümüz siyasetinin giderek artan bir şekilde belirginleşen bir özelliği mevcuttur: derealizasyon. Derealizasyon, bir kişinin veya toplumun gerçeklik hissini kaybetmesi olayları, ilişkileri ve hatta kendi varoluşunu gerçek olmaktan uzak bir şekilde algılaması anlamına gelmektedir. Derealizasyon, gerçeklikten kopuşun, gerçeklerin göz ardı edilmesinin veya tahrif edilmesinin bir sonucudur.Şüphesiz ki siyaset, toplumların yönetimi ve düzenlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır.

Ancak günümüzde, politikanın giderek "derealize" olduğu bir eğilim gözlenmektedir. Bu olgu, siyasi alanı etkisi altına alarak, toplumun derinlerine kadar nüfuz edebilmektedir.Derealizasyon siyaseti, politik aktörlerin gerçekleri göz ardı etme veya manipüle etme eğilimidir. Bu durum, politikacıların seçim kampanyalarında gerçekçi olmayan vaatlerde bulunmalarıyla veya kamuoyunu yanıltmak için manipülatif taktikler kullanmalarıyla ortaya çıkabildiği gibi bilimsel kanıtları görmezden gelme veya bilgiyi çarpıtma yoluyla da kendini gösterebilmektedir.

Tamamen menfaat ve çıkar göz ederek kurgulanıp gerçek dışı bir yapıya sahip olan derealizasyon siyaseti, her şeyden önce toplumların güvenini sarsmaktadır. Politikacılar gerçekleri göz ardı ettiğinde veya çarpıttığında, halkın onlara olan güveni azaldığı gibi bu durum, demokratik kurumlara olan güvenin azalmasına da sebep olmaktadır. Gerçeklerin yerine yanlış bilgi veya çarpıtılmış verilerle karşılaşmak, doğru karar alma süreçlerini bozmaktadır.

Politika yapıcılar, yanlış veya eksik bilgiye dayanarak politika belirlediklerinde, bu kararların etkisi ve uzun vadeli sonuçları ciddi şekilde zarar görebilmektedir. Bu siyaset anlayışı kutuplaştırılan toplumları bölebilmektedir. Keza yanlış bilgi veya manipülatif mesajlar, insanları farklı kamplara bölebildiği gibi toplumsal gerilimi artırmaktadır. Bu durum da sosyal uyum ve dayanışmayı zayıflatmaktadır.

Derealizasyon siyaseti, krizleri doğurduğu gibi kriz yönetimini de olumsuz etkilemektedir. Özellikle acil durumlarda, gerçekçi bilgi ve etkili iletişim hayati öneme sahiptir. Ancak, politikacıların gerçekleri saklaması veya çarpıtması, krizlerin etkilerinin daha da kötüleşmesine yol açabilmektedir.

Derealizasyon siyaseti, demokratik süreçlere ve toplumların dayanıklılığına ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Politikacılar ve kamuoyu, gerçeklerin değerini savunmalı ve doğru bilgiye dayalı politika yapımını teşvik etmelidir. Aksi halde, gerçeklikten kopuşun tehlikeli sonuçlarıyla karşı karşıya kalınması muhtemel bir durumdur.

Türkiye’deki derealizasyonun siyasi boyutu, son dönemdeki seçimler öncesinde sahte haberlerin, manipülatif politikaların ve gerçek dışı propaganda kampanyalarının artmasıyla açıkça ortaya çıkmıştır. Derealizasyonun siyasi ve toplumsal sonuçları, demokrasinin temel prensipleri üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

SAHTE HABERLER, MANİPÜLATİF POLİTİKALAR

Türkiye’deki derealizasyonun siyasi boyutu, son dönemdeki seçimler öncesinde sahte haberlerin, manipülatif politikaların ve gerçek dışı propaganda kampanyalarının artmasıyla açıkça ortaya çıkmıştır. Derealizasyonun siyasi ve toplumsal sonuçları, demokrasinin temel prensipleri üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

Demokratik bir toplum, gerçekliği paylaşılan bir anlayış üzerine inşa etmektedir. Ancak, derealizasyonun hüküm sürdüğü bir ortamda, bu paylaşılan gerçeklik yok olur ve demokratik süreçlerin işleyişi tehlikeye girmektedir. Özellikle demokratik bir düzende seçimler, halkın gerçekçi bir şekilde bilgilendirilmesi ve gerçeklerle yüzleşmesi gereken önemli bir süreçtir. Ancak derealizasyon, seçmenleri yanıltarak ve manipüle ederek demokratik süreçleri etkisiz hale getirmektedir.

Özellikle iktidar partisinin seçim öncesi izlediği, gerçekliği çarpıtıp toplumu manipüle ederek kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme eğilimindeki politikası bu durumun en bariz kanıtı olmuştur. İktidar partisinin, bilakis seçimler öncesinde muhalefeti terörize etmeye çalışıp montaj videolar ve ithamlarla kamuoyunda oluşturmaya çalıştığı milli hassasiyetler üzerindeki algısı, Türkiye’deki derealizasyonun siyasi boyutunu gözler önüne sermiştir.

Muhalefeti terör örgütüyle iş birliği yapmakla itham ederek kendi iktidarlarını kaybetme ihtimalini devletin bekasıyla özdeşleştirmek, muhalefetin kazanma ihtimalini ise Kudüs’ün düşmesi, darbeci olarak adlandırılan Sisi’nin zaferi, ibadet ve inanç özgürlüğünün kısıtlanması sonuçlarıyla özdeşleştirmesi sadece siyasetin yüzeysel bir sonucu değil, aynı zamanda toplumun derinliklerine kadar etki eden bir sorun haline gelmiştir. Zira toplumun dejenere olmasının sebeplerinden birisi de derealizasyonun bir sonucudur. Gerçeklikten kopuk bir şekilde yönlendirilen bir toplum, kendi değerlerinden ve amaçlarından uzaklaşmaktadır.

Bireyler gerçeklik hissini yitirdikçe, kendi benliklerini ve diğer insanları anlamakta zorlanır hale gelmektedir. Bu da toplumsal çatışmaların artmasına, hoşgörüsüzlüğün yayılmasına ve demokratik değerlerin erozyona uğramasına neden olmaktadır. Bu propaganda yöntemi, gerçeklerden kaçışın maskesi olarak iktidara hizmet ederken ülkenin karşı karşıya olduğu gerçek sorunlara çözüm getirmek yerine, iktidarın siyasi hedeflerini sürdürmeyi amaçlamıştır.

Derealizasyonun siyasi ve toplumsal etkilerini azaltmanın yolu, gerçekliği yeniden değerlendirmek ve toplumu sağlam temeller üzerine inşa etmektir. Bu, eğitim, medya ve siyasi liderlik üzerinde önemli bir dönüşüm gerektirir.

GERÇEKLİĞİ YENİDEN DEĞERLENDİRMEK

AKP'nin gerçek dışı siyaset propagandasındaki halüsinasyon alanlarından birini de ekonomi söylemleri oluşturmaktadır. Son yıllarda yaşanan mali krizler ve kötüleşen ekonomik göstergeler, AKP'nin ekonomi politikalarının başarısızlığını gözler önüne sererken iktidarın propaganda makinesi, sürekli olarak aslında ekonominin iyi durumda olduğunu ancak dış faktörlerin etkisinde olduğunu iddia etmektedir. AKP iktidarı, bu politikayı güderken kendisine oluşturduğu savunma mekanizmasında, ekonomik krizin sorumluluğunu dış güçlere ve muhalefete atarak böylece kendi sorumluluğunu pasifleştirmeye çalışmaktadır.

İktidarın derealizasyon siyasetindeki en önemli silahlarından birisi ise medya gücüdür. AKP'nin medya üzerindeki etkisi medya kuruluşlarının politik iktidarla uyumlu bir çizgi izlemesini teşvik etmektedir. Böylece, gazetecilik ilkeleri ve tarafsızlık yerine, AKP'nin politik ajandasını destekleyen haberler ve yorumlar öne çıkmaktadır. AKP'nin medya üzerindeki kontrolü, toplumsal etkileriyle de yakından ilişkilidir.

Özellikle geniş kitlelere ulaşan televizyon kanalları ve popüler gazeteler üzerindeki bu etki, kamuoyunun algısını şekillendirme ve muhalefeti bastırma konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu durum, demokratik tartışma ortamının zayıflamasına, çeşitliliğin azalmasına ve toplumun farklı sesleri duyma ve anlama kapasitesinin azalmasına yol açmaktadır.

Derealizasyonun siyasi ve toplumsal etkilerini azaltmanın yolu, gerçekliği yeniden değerlendirmek ve toplumu sağlam temeller üzerine inşa etmektir. Bu, eğitim, medya ve siyasi liderlik üzerinde önemli bir dönüşüm gerektirir. Eğitim sistemi, eleştirel düşünme becerilerini ve bilgiye erişimi teşvik etmelidir. Medya, doğruluk ve tarafsızlık ilkelerine bağlı kalarak, sağlam bir bilgi kaynağı olmalıdır. Siyasi liderler, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine bağlı kalarak, toplumun güvenini kazanmalıdır.

Özetle derealizasyon siyaseti ve toplumun dejenere olması, Türkiye’deki demokratik değerlerin ve toplumsal uyumun tehlikeye girdiği bir ortam yaratmaktadır. Ancak, gerçekliğe yeniden bağlanarak ve sağlam temeller üzerine inşa edilmiş bir toplum ve siyaset anlayışıyla, bu tehlikenin üstesinden gelinebilir. Dolayısıyla gerçekliği yeniden keşfetme ve toplumsal bağları güçlendirme çabaları, demokratik bir geleceğin temelini oluşturmaktadır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER