© Yeni Arayış

Demokrasiyi Cumhuriyetle aşmak

Antik dönemden bugüne cumhuriyetçiliğin temel iddiası, sınırlandırılmamış demokrasinin tiranlık olduğu şeklindedir. Yakın zamana kadar düşünce hayatı içinde hegemonik konumda olan Anti-Kemalist ittifak ise, bu temel gerçeği ıskalayan bir vesayet gündemine Türkiye’nin demokrasi mücadelesini mahkûm etmiştir.

Yazıya, başlıktaki kelime seçimi üzerine bir izahla başlamak yararlı olabilir. Çünkü sosyal bilimler alanında ve Türk siyasi hayatı üzerine okumalarda çok uzun bir süre hegemonik konumda olan merkez-çevre anlayışı[1], cumhuriyet-demokrasi ilişkisini karşıtlık olarak yorumlandı. Kemalizm eleştirisi konusunda ortaklaşan İslamcı, muhafazakâr, sosyalist, liberal ve Kürt hareketinden kesimler cumhuriyete karşı demokrasiyi savundu. Bizde cumhuriyet, özellikle demokratik kamuoyu bakımından arkaik ve sorunlu bir siyasal form olarak değerlendirilmekteydi. Pek çok eksik veya tümüyle yanlış kavrayış biçiminde bir benzeri görüldüğü üzere bu konuda da bir yeniden değerlendirmeye ihtiyacımız var. Çünkü cumhuriyet, demokrasi, liberalizm ve Atatürk Cumhuriyeti kavramlaştırmalarını yapı söküme uğratabilirsek, modern dünya ve Türk siyaseti için kendimize alışkın olduğumuz ezber okumaların dışında yeni bir perspektif yaratabiliriz. Önce, “Cumhuriyet nedir?” sorusuna yanıt vermeye çalışalım.

CUMHURİYET NEDİR? BİR SİYASET FELSEFESİ TARTIŞMASI

Cumhuriyet veya res publica kavramı, tarihin farklı dönemlerinde farklı içeriklerde ele alınmıştır. Birden fazla cumhuriyet ve cumhuriyetçilik tanımı var. Antik Yunan ve Roma geleneğinde cumhuriyet, devlet veya meşru yönetim gibi bir anlama gelirdi. Farklı rejim biçimleri, yani monarşi, aristokrasi ve demokrasinin her üçü de res publica’ydı.[2] Ancak Platon, Aristoteles ve Çiçero gibi pek çok ünlü düşünür res publica’yı idealize ederken demokrasi eleştirisi yapmaktan kaçınmıyordu. Cumhuriyetin temelini ortak iyi, yasalar, karma anayasa ve yurttaşlık erdemlerinde bulan bu gelenek, halk iktidarının tiranlığa dönüşme eğilimine dikkat çekiyor ve res publica’nın selameti için demokratik keyfiliğin sınırlanması gerektiğini düşünüyorlardı. Halk iktidarının sınırlanması istikrar, denge ve yurttaşlık erdeminin korunmasının ön koşuluydu.[3]

Tartışma ayrıntılı bir içerikle yeniden ele alındığında karşımıza şöyle argümanlar çıkmaktadır: Mesela Platon’a göre demokrasilerde sınır tanımaz bir zenginleşme isteği, aşırı özgürlük ve eksik otorite gibi yapısal sorunlar vardı. Ayrıca demagoglar halkı kandırıyordu. Demokrasi kendi haline bırakıldığında varacağı yer tiranlıktı.[4] Platon’un demokratik aşırılığa karşı önerdiği model ise karma anayasadır. Monarşi, aristokrasi ve demokrasiden parçaları bir araya getiren ve bu yolla sınıflar arası dengeyi korumayı amaçlayan karma anayasa düşüncesi[5], cumhuriyetçiliğin ideolojik özüydü. Bu bahsi geçen öz daha sonra liberal siyaset felsefesi tarafından devralındı. Karma anayasa kuvvetler ayrılığına, demokrasiyi sınırlayan cumhuriyetçilik liberalizme dönüştü.

Aristoteles’in cumhuriyetçiliği ise politiea kavramıyla ilişkili bir şekilde inşa edilmiştir. Düşünüre göre polisin ve yurttaşın sonul amacı mutluluktur. Erdemli davranış tarzı içinde anlamlı hale gelecek mutluluğa, “orta doğru” ilkesi aracılığıyla ulaşılabilir. Orta doğru, aşırılıklara karşı ılımlı veya makul olana işaret eden bir seçim ilkesidir. Orta doğru, hayata istikrar ve denge kazandırır.[6] Bu ilkeyi iki noktada kullanır düşünür: Öncelikle mülkiyeti kamuya devreden veya özel mülkiyeti koşulsuzca savunan bakış açılarına karşı sınırlı mülkiyet rejimini savunur. Ilımlı mülkiyet; sadece Aristoteles için değil, aynı zamanda Machiavelli, Harrington, Rousseau ve Arendt gibi düşünürler için de cumhuriyet rejiminin temelidir.[7] Orta doğru ilkesine göre inşa edilen politeia aracılığıyla Aristoteles’in varmak istediği yer ise, aşırılıklara karşı makulü koruyarak evrensel bozulma eğilimi karşısında en uzun süre dayanacak rejimi bulmaktı.[8] Bu amaç doğrultusunda, yani demagoglar tarafından kandırılan halkın tiranlaşmasına karşı alınacak tedbirler bakımından düşünürün güvendiği tek kesim ise orta sınıflardır. Orta doğruyu ifade eden toplumun orta kesimi, politeia’nın toplumsal dayanağıdır.[9]

Cumhuriyet veya res publica kavramı, tarihin farklı dönemlerinde farklı içeriklerde ele alınmıştır. Birden fazla cumhuriyet ve cumhuriyetçilik tanımı var. Antik Yunan ve Roma geleneğinde cumhuriyet, devlet veya meşru yönetim gibi bir anlama gelirdi. Farklı rejim biçimleri, yani monarşi, aristokrasi ve demokrasinin her üçü de res publica’ydı.

Aristoteles cumhuriyetçiliği yurttaşlık erdemlerine yoğun bir şekilde atıfta bulunmuştur. Bu dizgede insanın siyasal bir varlık olduğu, aklını kullanarak ve söz söyleyerek siyaset yaptığı temel varsayımlara karşılık gelir. Politik etkinlik yasada somutlaşır. Yasa, yurttaşın aynı anda hem yönetmesine hem de yönetilmesine olanak sağlar.[10] Yurttaşlık ise cumhuriyetçi düşünceyi özneye bağlar. Yurttaşlık öğretisi hem bireyin cumhuriyeti yaşatmak için yapması gereken eylemlere işaret eden bir ödev ahlakı hem de katılımcı ve öz yönetimci siyaset bağlamında bir özgürlük alanıdır. Politika yaparak veya kamuya katılarak özgür olur insan. Yasaların ve res publica’nın dışında özgürlük yoktur.[11]

Antik Atina’dan gelen miras Antik Roma’da, Platon ve Aristoteles’in düşünsel birikimi Çiçero’da yeniden hayat bulur. Çiçero res publica’yı karma anayasaya, ortak iyiye ve yurttaşlık erdemlerine dayanan bir rejim olarak tanımlar.[12] Tabii Yunan’dan Roma’ya geçerken cumhuriyeti niteleyen asıl unsur “siyaset” olmaktan çıkarak “hukuk” haline gelmiştir. Roma res publica’sı, yurttaşı hukuki bir varlık olarak tanımlar. Bu apolitik konumuna rağmen Roma örneği yine de çok önemlidir. Çünkü Machiavelli, İngiliz ve Amerikan cumhuriyetçileri Roma’ya bakarak cumhuriyetçiliğe yeni bir yön vermiştir. Ayrıca bugünün siyasi düşünce yazınında oldukça etkili olan Skinner, Pettit ve Viroli gibi Neo-Romacı yazarlar da cumhuriyetin ideolojik içeriğini tarihsel arka planıyla ele alırken Roma’ya ve Machiavelli’nin Roma yorumuna sıklıkla başvurur.

Machiavelli’yle birlikte cumhuriyetçilik yeniden doğar. Bu arada Machiavelli sadece cumhuriyetçilik bakımından değil, aynı zamanda modern devlet ve siyaset teorisi bağlamında da önemli bir figürdür. Onun yazınında res publica’nın antik içeriği radikal bir şekilde değişir. Karma anayasaya dayanması koşuluyla aslında cumhuriyet demokrasiye özdeştir. Cumhuriyeti bugünkü anlamıyla, yani monarşinin karşıtı bir içerikle yorumlar düşünür. Cumhuriyetlerde, monarşi ve aristokrasiden farklı olarak, sadece güçlüler değil herkes özgürdür. Liyakati korur cumhuriyetçi rejim. Her şeyin kaçınılmaz bir şekilde bozulduğu toplumsal düzende en makul yol, aynı anda hem özgürlük hem de adaleti koruyan cumhuriyete bağlanmaktır.[13]

Machiavelli’nin cumhuriyetçi düşünceye bir diğer önemli katkısı kurucu lider nosyonuyla ilgilidir. Erdemi, yüksek bir liderin, Weberci anlamda kodlarsak, “karizmatik bir lider”in cumhuriyeti kurabileceği görüşü üzerinde durur. En az kendisi kadar popüler olan Prens adlı eser bu kurucu lider düşüncesi üzerine kuruludur. Kurucu lider; basiret, sağduyu, öngörü gibi nitelikle donanmış kişidir. Halkın isteklerini yerine getirir. Ama bazen onu dizginler.[14] Machiavelli’nin Prens’i sayesinde, araçsal akıl ve devlet aklı tartışmaları cumhuriyetçiliğe eklemlenir. Çünkü yönetici, devletin birliğini sağlamak gibi yüksek bir etik politik amaç adına ahlakı çiğneyebilir. Her ne kadar kurucu lider yetkileri ilkesel düzeyde geçici olsa da, tarihte ve siyasette bir benzeri görüldüğü üzere geçici şeylerin kalıcılaşması ihtimal dahilindedir. Bu nedenle pekâlâ kurucu lidere verilen ahlakı ve yasaları çiğneyerek devlete hizmet etme ayrıcalığı devlet kurulduktan, hatta kurucu lider tarihe karıştıktan sonra da devam edebilir. Bu son hatırlatma bağlamında rahatlıkla denilebilir ki cumhuriyeti tanımlarken monarşiyi dışarıda bırakan Machiavelli, cumhuriyetin kurulurken tiranı göreve çağırır. Bahsi geçen çağrı cumhuriyetin tiranlaşmasına da zemin hazırlar.

Son olarak “zorlama” meselesine değinilebilir. Machiavelli, cumhuriyeti ve onun yasalarını över. Res publica; bireye onur, güvenlik ve ihtişam sağlar. Ona göre ortak iyiyi temsil eden devlet, kişiyi özgürlüğe zorlayabilir. Kamunun bireyi erdem yolunda rehabilite etmesi temel cumhuriyetçi aksiyomlardan biridir. Bu düşünce Machiavelli tarafından tekrar edilir.[15]

Düşünceleri cumhuriyetçilik ilkesi bakımından önemli son büyük düşünür Rousseau’dur. Anti-liberal cumhuriyetçilik yorumunun en popüler temsilcisi olan Rousseau, sadece tezleri bakımından değil, o tezlerin Fransız Devrimi üzerindeki etkisi bağlamında da modern cumhuriyetçiliği derinden etkilemiştir.[16] 

Rousseau, ortak iyiyi temsil eden ve yasanın genelliğinde kendi genelliğini ortaya koyan yanılmaz ve bölünmez bir genel irade tasarlar. Ayrıca temsili demokrasiyi eleştirerek katılımcı bir “doğrudan halk demokrasisi” önerir.[17] Rousseau mirasının bu iki yönü, modern cumhuriyetçiliğin birbiriyle çelişen iki izleğine karşılık gelir. Cumhuriyet hem halkın çoğunluğunun onayı olmadan da rasyonel, iyi ve doğru olanı ifade eden etik bir ilke hem de herkesi yasa yapımına çağıran radikal bir demokrasi tasarısıdır. Türkiye gibi demokrasinin kurumsallaşamadığı ülkelerde cumhuriyetin bu üstün ve yanılmaz akıl nosyonu, katılımı özendiren bakış açısına göre daha baskın bir konumda olmuştur.

Rousseau’nun cumhuriyetçiliğe son önemli katkısı, yurttaşlık dini tasarısında somut bir içeriğe bürünür. Düşünüre göre, siyasi toplumu birlik içinde tutmak ve yurttaş motivasyonu güçlendirmek için sivil bir dine ihtiyaç vardır. Bahsi geçen “sivil din”, yeni bir kutsallık mitosu yaratır. Bu kutsallık durumu cumhuriyetin kurumları ve yurttaşlar arasındaki ilişkinin siyasal psikolojik zemini olarak iş görür.[18]

Atatürk Cumhuriyeti’ne doğru tartışmayı derinleştirmeden önce cumhuriyetçi siyaset felsefesindeki temel izlekleri gözden geçirebiliriz. Şöyle ki cumhuriyetçilik, her şeyden önce demokrasinin sınırlandırılması gibi bir anlama gelir. Karma anayasacı nosyon bu amacın en bilinen enstrümanıdır (1). Cumhuriyet kurucu bir liderle kendini özdeşleştirebilir (2). Halkın iradesi meşruluğun tek kaynağı olmadığından özgürlük, akıl ve erdem adına yurttaşlar ortak iyiye uymaya zorlanabilir (3). Her siyasal projede olduğu üzere cumhuriyetçilik de mitleştirebilir. Yurttaş sadakatinin sağlanması noktasında vatanın, anayasanın ve kurucu liderin kutsallaştırılması cumhuriyetçiliğin nirengi noktalarından biridir (4).

Demokrasi tartışmalarını paranteze almak kaydıyla varacağımız yer ise, demokrasi üzerinden yapılan cumhuriyet eleştirisinin cumhuriyetçiliği yanlış ve eksik kavrayarak bu ilkeye haksızlık ettiği ve resmin sonunda cumhuriyetçi erdemlerden uzaklaşmış demokratik pratiğin istikrarsız bir içeriğe mahkûm olduğu şeklindedir.

ATATÜRK CUMHURİYETİNİN İDEOLOJİK SOYKÜTÜĞÜ

Bu bölümde cumhuriyetçi siyaset felsefesini, “Atatürk Cumhuriyeti”nin temel özellikleri üzerinden anlamlandırmaya çalışacağız. Demokrasi tartışmalarını paranteze almak kaydıyla varacağımız yer ise, demokrasi üzerinden yapılan cumhuriyet eleştirisinin cumhuriyetçiliği yanlış ve eksik kavrayarak bu ilkeye haksızlık ettiği ve resmin sonunda cumhuriyetçi erdemlerden uzaklaşmış demokratik pratiğin istikrarsız bir içeriğe mahkûm olduğu şeklindedir.

Antik dönemden bugüne cumhuriyetçiliğin temel iddiası, sınırlandırılmamış demokrasinin tiranlık olduğu şeklindedir. Yakın zamana kadar düşünce hayatı içinde hegemonik konumda olan Anti-Kemalist ittifak ise, bu temel gerçeği ıskalayan bir vesayet gündemine Türkiye’nin demokrasi mücadelesini mahkûm etmiştir.

Propagandası yapılan resmi ideoloji karşıtı söylem kısaca şöyle özetlenebilir: Kemalist modernleşme; pozitivist, solidarist, elitist, otoriter, korporatist ve paternalistti. Halkına yabancı bu Batı yanlısı siyasete toplumun yanıtı ise seçimler ve demokrasi yoluyla çevrenin kendini merkeze dayatması şeklinde olmuştur.[19] Osmanlı’dan devralınan patrimonyal siyaset tarzı Atatürk Cumhuriyeti döneminde yeniden üretilmiş, güçlü devlet-zayıf toplum ikiliği devam etmiştir. Aydınların ve bürokratların halkı denetlediği bu yapı, resmi ideolojiyi üst bir söylem alanı olarak dayatmış, kamusal alanı vesayet altında tutarak demokrasinin kurumsallaşmasını engellemiştir.[20]

Türkiye’deki demokrasi eksikliği olgusundan tümüyle Kemalist Cumhuriyeti sorumlu tutan bu okuma iki nedenle sorunluydu: Öncelikle başta İslamcılık ve muhafazakâr-milliyetçi çizgi olmak üzere Kemalist olmayan alternatif vesayet biçimleri, anti-demokratik kültüre yaptıkları katkı nedeniyle yeterince ve güçlü bir şekilde eleştirilmemiştir. Ayrıca demokrasinin cumhuriyetçi sınırlarının içeriğine işaret etmekle, bu sınırları tümüyle kaldırmak arasındaki farka dikkat edilmemiştir. Bu bağlamda Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçerken AKP’nin pasif devrimi aracılığıyla yaşadığımız şey, demokrasiyi sınırlayan Atatürkçü ve cumhuriyetçi bariyerin tümüyle kalkması ve demokrasinin çıplak halk egemenliği formuna dönüşerek daha da otoriterleşmesinden ibarettir.

Demokratik vesayet dışında cumhuriyet bahsine dair bir diğer önemli mesele, Atatürkçülük üzerindeki Machiavelli ve Rousseau etkisinde kristalize olur. Türkiye Cumhuriyeti, Machiavelli’nin kurucu lider teorisine uygun bir içeriği takip etmiştir. Atatürk, Machiavellici anlamda, bizim Cumhuriyet’in Prens’idir. Yeni Türkiye siyasetinde Erdoğan’ın da Atatürk’e benzer bir rolü oynadığı, bir “kurucu lider” gibi davrandığı iddia edilebilir.[21]

Machiavelli ve Rousseau’nun savunduğu temel cumhuriyetçi aksiyomlardan biri olan “özgürlüğe zorlama” seçeneği Atatürkçülüğün de nirengi noktaları arasında sayılabilir. Ayrıca Fransız Devrimi’ni belirleyen aydınlanmacı perspektif de cumhuriyetçi okumayla uyumludur. Nihayetinde ortaya çıkan sonuç ise; Cumhuriyet’in özgürlük, akıl, erdem ve modernlik adına toplumu rehabilite etmesidir. Özgürlüğe zorlama, demokrasinin cumhuriyet modernleşmesinin selameti için askıya alındığı durumlarda reel politik bir içeriğe bürünür. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Hiyanet-i Vataniye Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri gibi uygulamaların karşı devrimci dalgayla mücadele için zorunlu bir tedbir olarak görünmesi[22], Kemalist kesimlerin Atatürk dönemindeki otoriter tedbirleri savunmaları ve askeri darbelerin bu kitleden genelde destek görmesi, özgürlüğe zorlamanın Atatürkçüler tarafından olağanüstü hali kalıcılaştıran bir pratik şeklinde onandığını göstermektedir.

Rousseau’nun Atatürk Cumhuriyeti üzerindeki etkisi bakımından, önce genel irade-çoğunlukçuluk ilişkisine değinmek gereklidir. Cumhuriyet, Atatürk için bir “çatı” kavramdır. İçerisinde demokrasi, özgürlük, halk egemenliği ve bağımsızlık gibi unsurları barındırır. Bu kavramlar birbirleriyle ve üst belirlenim olarak cumhuriyetle ilişkilidir.[23] Ulusal egemenliğin yorumlanması noktasında ise, Rousseau etkisi çok daha belirgin hale gelir. Atatürk, egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde millete ait olduğunu ve sadece TBMM tarafından temsil edildiğini düşünüyordu.[24] Bir genel irade formu olan ulusal egemenliği sınırsız, yanılmaz ve en üstün niteliği onu çoğulculuk karşıtı siyasetin nirengi noktası haline getirmiştir. Bizdeki iki başat ideolojinin, yani Kemalizm’in ve Kemalizm’i eleştirerek taklit eden İslamcılığın, egemenliğin kullanım biçimine bakışı son derece çoğunlukçudur. Bu zihniyet dünyasında iktidarı eleştirmek, devletin bağımsızlığı ve milletin birliğine gölge düşüren bir faaliyet olarak görülür. Ayrıca muhalefet hiçbir zaman iktidar kadar meşru bir aktör değildir.

Atatürk Cumhuriyeti bakımından yurttaşlık dini tartışması ise, kurucu lider Atatürk’ün kültleşmesi süreciyle yakından ilgilidir. Her ne kadar halkçılık bir ilke olsa da, cumhuriyetçi rejimin çok da popülist olmadığı bilinen bir siyasi olguya karşılık gelir. Ancak halkla temasın sınırlı olması siyasal ethos inşasının önemsenmediği anlamına gelmez. Bu bağlamda cumhuriyetin kurumsallaşmasıyla kutsallaşması arasında bir paralellik vardır.[25] Atatürk’ün kültleşmesi bizde, Rousseaucu anlamda “yurttaşlık dini”ne en yakın ideolojik mayalanmaya karşılık gelir. Tabii bu durum, yani Mustafa Kemal’in cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren “Atatürk” seviyesine çıkartılarak yüceltilmesi pratiği, yarattığı mistifikasyon nedeniyle eleştirilmiştir. Bu bağlamda Atatürk mitinin hegemonik konumuyla, cumhuriyetin eleştirilmezliği arasında ciddi bir örtüşme olduğu gözlemlenmektedir.[26] Ancak bugünün Yeni Türkiye koşullarında muhalif unsurların, Erdoğan rejimine muhalefeti bakımından Atatürk’ün genel bir meşrulaştırıcı gibi iş gördüğü de açıktır. Bu son hatırlatma bağlamında Atatürk kültü hem nostaljik yanı ağır basan kültür politik bir yönelim hem de İslamcılığa karşı sivil Atatürkçülüğün kurucu unsurudur.       

Ülkenin aydın kesiminin büyük bir kısmı demokrasi adına cumhuriyeti eleştirdi. 90’ların başındaki II. Cumhuriyet tartışmalarından bugüne Kemalist cumhuriyet, askeri ve bürokratik vesayet adına mahkûm edildi. Oysa “Türkiye nasıl demokratikleşir?” sorusuna yanıtı cumhuriyetçi ilkelerden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. 

SONUÇ YERİNE

Çalışmamızın temel savı, cumhuriyetin öncelikle bir demokrasi eleştirisi olduğu şeklindedir. Demokrasinin yasa, erdem ve akılla sınırlanmadığı bir siyasal durumda keyfiliğin siyasal rejime hâkim olması ve özgürlüklerin tehdit edilmesi kaçınılmazdı. Tiranlık, diktatörlük, faşizm ve popülizme dair her tartışma nihayetinde bu meseleyi kendisine referans aldı. Cumhuriyetçi siyaset felsefesinin “sınırlı demokrasi” argümanı, daha sonra liberal anayasacılık hareketi tarafından da devralınmış, kadim karma anayasa geleneği modern kuvvetler ayrılığı ilkesine dönüşmüştür

Türkiye’deki cumhuriyetçilik tartışması ise ne yazık ki bu içeriği ıskaladı. Ülkenin aydın kesiminin büyük bir kısmı demokrasi adına cumhuriyeti eleştirdi. 90’ların başındaki II. Cumhuriyet tartışmalarından bugüne Kemalist cumhuriyet, askeri ve bürokratik vesayet adına mahkûm edildi. Oysa “Türkiye nasıl demokratikleşir?” sorusuna yanıtı cumhuriyetçi ilkelerden bağımsız bir şekilde ele alınamaz.

Cumhuriyetin ikinci önemli kavramı ise yurttaşlıktır. Kamusal çıkarı kişisel çıkarın üstünde tutan, yasa yapım sürecine katılarak öz yönetimi hayatın her alanına yayan ve kişisel özgürlükle devletin bağımsızlığını aynı anda deneyimleyen yurtsever yurttaşlık olmaksızın cumhuriyet ayakta kalamaz. Böylesi bir yurttaşlık anlayışının önünde ise iki önemli engel var:

Öncelikle yurttaş milliyetçiliği etnik milliyetçiliği tarafından tehdit ediliyor. İnsanların alt kimlik aidiyetleri cumhuriyetin ortak iyi anlayışının önüne geçmiş durumda. Bir diğer mesele ise ekonomi. İnsanların geçim sıkıntısı çektiği, kendisinin ve ailesinin geleceğinden emin olmadığı bir toplumda cumhuriyetçi özyönetimi ayakta tutmak çok zor. O halde cumhuriyet için yurttaşlık; yurttaşlık içinse sosyal güvence gereklidir. 

Son olarak kurucu değerlere işaret edebiliriz. Cumhuriyetler, bir olayı, kişiyi veya toplum sözleşmesini mit katına çıkarır. Amerikan Cumhuriyeti, Amerikan Anayasası; Fransız Cumhuriyeti, Fransız Devrimi; Türkiye Cumhuriyeti ise, Atatürk’tür. Cumhuriyetin kaynağındaki kurucu ruh, yurttaşları ülkenin bağımsızlığını ve bireylerin özgürlüklerini koruma noktasında motive eder. Biz de ne yazık ki bu noktada da bir zafiyet oluştu. Atatürk’ü eleştirmenin demokrasinin ön koşulu sayıldığı dönemleri hep beraber yaşadık. Ancak sivil Atatürkçü politik mayalanma bir kez daha gösterdi ki Atatürk hiç de resmi ideolojinin dayattığı bir tabu değil. Bu toplumun ekser çoğunluğu Atatürk’ü seviyor ve saygı duyuyor. Bahsi geçen pozitif bağlılık, toplumla cumhuriyet arasındaki ilişkinin temel dayanağı niteliğinde. 

---

Kaynakça

Atatürk, Mustafa Kemal (1987). Nutuk, Cilt I-III, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.

Aristoteles (1999). Eudemos’a Etik, Çev: Saffet Babür, Ankara: Dost Yayınları.

Aristoteles (2000). Politika, Çev: Mete Tuncay, İstanbul: Remzi Yayınları.

Bağce, Hüseyin Emre (2004). “Türkiye’de Siyaset ve Resmi İdeoloji: Temel Yaklaşımlar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2 (1), ss. 197-224.

Bauberot, Jean (2010). The Evolution of Secularism in France: Between Two Civil Religions. Comparative Secularism in a Global Age, (Ed.), C. Linell, E. S. Hurd. New York: Palgrave.

Bobbio, Norberto ve Maurizio Viroli (2003). The Idea of Republic, Trans: A. Cameron, Cambridge: Polity Press.

Çaha, Ömer (2008). Bitmeyen Beraberlik: Modern Dünyada Din ve Devlet, İstanbul: Timaş Yayınları.

Çaylak, Adem ve Adem Çelik (2008). “Osmanlı Modernleştirmesinden Cumhuriyet Modernleştirmesine Geçiş: Tarihsel/Teorik Bir Okuma”, Muhafazakar Düşünce 5 (18), ss. 55-70.

Dahl, R. (1993). Demokrasi ve Eleştirileri, Çev: Levent Köker, Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği.

Finley, M. (2003). Antik ve Modern Demokrasi, Çev: Deniz Türker, Ankara: Ayraç Yayınları.

Heper, Metin (2018). Türkiye’de Devlet Geleneği, Ankara: Doğu Batı Yayınları.

İnan, Afet (2000). Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Elyazıları, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.

İnsel, Ahmet (2014). Türkiye Toplumunun Bunalımı, İstanbul: Birikim Yayınları.

Kaynar, Mete Kaynar (2009). “Totem, Tabu, Mustafa Kemal ve Atatürkçülük”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Dönemler ve Zihniyetler, (Der.), Ömer Laçiner, İstanbul: İletişim Yayınları, ss. 1089-1120.

Köker, Levent (1993). Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İstanbul: İletişim Yayınları.

Machiavelli, Niccolo (1999). Prens, Çev: Rekin Teksoy, İstanbul: Oğlak Yayınları.

Machiavelli, Niccolo (2008). Askerlik Sanatı, Çev: Nazım Güvenç, İstanbul: Anahtar Kitaplar.

Machiavelli, Niccolo (2009). Söylevler, Çev: Alev Tolga, İstanbul: Say Yayınları.

Platon, (1999). Devlet, Çev: Sabahattin Eyuboğlu-M. Ali Cimcoz, İstanbul: İş Bankası Yayınları.

Platon, (2007). Yasalar, Çev: Candan Şentuna-Saffet Babür, İstanbul: Kabalcı Yayınları.

Öztürk, Armağan (2015). “Türk Siyasetinde Kurucu-Kurtarıcı Lider İmgesi: Atatürk ve Erdoğan”, Düşünen Siyaset 30, ss. 12-24.

Öztürk, Armağan (2016). Cumhuriyetçilik ve Liberalizm, İstanbul: Doruk Yayınları.

Öztürk, Armağan (2013a). “Res Publica İdeali Üzerine Tarihsel ve Kavramsal Bir Soruşturma”, Res Publica, (Der.), Armağan Öztürk, Ankara: Doğu Batı Yayınları, ss. 7-39.

Öztürk, Armağan (2013b). “Karma Anayasacı Antik Cumhuriyet Geleneği Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme”, Res Publica, (Der.), Armağan Öztürk, Ankara: Doğu Batı Yayınları, ss. 40-91.

Öztürk, Armağan (2013c). “Machiavelli Düşüncesinde Cumhuriyetçi Özgürlük ve Kurucu Lider İmgesi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 68 (2), ss. 181-204.

Öztürk, Armağan (2022). “Kemalizm Bugüne Ne Söylüyor: Millet İttifakı Bileşenlerinin Kadim Meselelere Çözümü Net Değil”, Türkiye Notları, 4 (23), ss. 89-93. 

Rousseau, Jean Jacques (1987). Toplum Sözleşmesi, Çev: Vedat Günyol, İstanbul: Adam Yayınları.

Skinner, Quentin (1998). Liberty Before Liberalism, Cambridge, New York: Cambridge University Press.

Tunçel, Ahu (2010). Cumhuriyetçi Özgürlük, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Toprak, Zafer (2012). Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji, İstanbul: Doğan Yayınları.

Wootton, David (2010). “Cumhuriyetçiliğin Gerçek Kökenleri: Baron’un Müritleri ve Venturi”, İdea, 2 (1), ss. 53-83.

Zurcher, Erik Jan (2002). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Çev: Yasemin Gönen, İstanbul: İletişim Yayınları.

[1] Merkez-çevre temelli bir Türk demokrasi okuması ve Kemalizm eleştirisi için bkz. İnsel (2014).

[2] Wootton (2010: 56-8).

[3] Dahl (1993: 30); Öztürk (2013b: 40-1); Finley (2003: 16-7). 

[4] Platon (1999: 557a, 557d/e, 562d/e, 564a); Öztürk (2013b: 56).

[5] Platon (2007: 693e, 757).

[6] Aristoteles (2000: 196); Aristoteles (1999: 55). 

[7] Aristoteles (2000: 35-8); Tunçel (2010: 35).

[8] Aristoteles (2000: 10, 80, 141-3); Öztürk (2013a: 11-2); Öztürk (2013b: 66-8).

[9] Aristoteles (2000: 111, 118, 127-8, 162-3, 180-1); Öztürk (2013a: 12); Öztürk (2013b: 65-9).

[10] Aristoteles (2000: 9-10, 70, 76).

[11] Öztürk (2013a: 9); Öztürk (2013b: 42-3); Skinner (1998: 44-5); Tunçel (2010: 111).

[12] Cicero (2010: 310-1, 320-1); Bobbio ve Viroli (2003: 10). 

[13] Machiavelli (1999: 111-2); Machiavelli, (2008: 146); Machiavelli, (2009: 41-2, 93, 194). 

[14] Öztürk (2013c: 196-201); Machiavelli (2009: 60-1, 127, 171, 182-3, 304).

[15] Tunçel (2010: 168-9); Öztürk (2013a: 18).

[16] Öztürk (2016: 55).

[17] Rousseau (1987: 24-5, 39, 48-9, 71, 109, 119-122). 

[18] Rousseau (1987: 248-253); Bauberot (2010: 59-61).

[19] İnsel (2014: 21-5; 32-42); Bağce (2004: 210-3); Köker (1993: 126). 

[20] Heper (2018: 39-41, 55-6, 61-74); Çaylak ve Çelik (2008: 57-61); Çaha (2008: 42-3).

[21] Öztürk (2015: 12-24).    

[22] İnan (2000: 85-6).

[23] İnan (2000: 31, 40-3, 55).

[24] Atatürk (1987: 438).

[25] Zurcher (2002: 205); Toprak (2012: 70).

[26] Kaynar (2009: 1096-1098).

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER