© Yeni Arayış

Değişimciler neyi değiştirdi?

Değişimciler neyi değiştirdi?

Özel de tıpkı uzun süre yanında piştiği Kılıçdaroğlu gibi oligarşiyi tercih etti. Bu arada partiyi dar bir kadroyla yönetme alışkanlığının milletvekilleri tarafından pek de hoş karşılanmadığını son İdare Amiri seçiminde gördük. Genel Merkeze karşı muhalif kesimin adayı İdare Amirliği’ni kazandı. Değişimcilerle ilgili asıl sorun ise önseçim değil, politik tercihlerin kurumsal bir mutabakata bağlanmamasıyla ilgili. Kemal Kılıçdaroğlu çekişmeli bir kurultayda devrildi. İmamoğlu desteğiyle hareket eden Özgür Özel liderliğini yaptığı hareketi değişimciler olarak adlandırmıştı. Kurultay’dan önce çeşitli kesimler değişim nedir, ne değildir diye başımızın etini yedi haber kanallarında. Özel’in genel başkanlığa seçilmesiyle bu tartışmalar birden kesildi. Kamuoyundaki genel beklenti sözün yerini eylemin almasıydı. Ama ondan sonra işler dramatik bir şekilde değişti. Sanki değişim Özel’in seçim sürecinde kullanılan “sihirli bir sözdü”. Özel ve ekibi parti içi iktidarı devraldığında sihir bozuldu. Peki, gerçekten böyle mi? Özel’in liderliği CHP’te ve muhalefette hiçbir şeyi değiştiremedi mi? Parti içi oligarşik siyaset kültürünün ve kurumsal siyaset eksikliği sorununun olduğu gibi devam ettiğini söyleyebiliriz. Açıkça söz vermiş olmasına rağmen önseçim yaptırmadı yeni yönetim. Bazı yerlerde, oldukça sınırlı bir ölçekte teamül yoklamasına izin verdi genel merkez. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim. Siyasette 12 Eylül Rejimini eleştirmek makbul bir davranış tarzına karşılık gelir. Ama mesele parti içi demokrasi olunca siyasi parti yönetimlerinin 12 Eylül mantığının bile gerisine düşmekteler. Çünkü darbe koşullarında hazırlanmış bugünkü siyasi partiler kanunu hakim teminatıyla önseçime izin vermektedir. Yani bütün partiler bütün adaylarını önseçim yoluyla belirleyebilir. Ama nadiren bu yol kullanılır. Çünkü genel merkez gücünü eline geçiren liderler iktidarlarını tabanla, seçmen ve üyelerle paylaşmak istememektedir. Özel de tıpkı uzun süre yanında piştiği Kılıçdaroğlu gibi oligarşiyi tercih etti. Bu arada partiyi dar bir kadroyla yönetme alışkanlığının milletvekilleri tarafından pek de hoş karşılanmadığını son İdare Amiri seçiminde gördük. Genel Merkeze karşı muhalif kesimin adayı İdare Amirliğini kazandı. Değişimcilerle ilgili asıl sorun ise önseçim değil, politik tercihlerin kurumsal bir mutabakata bağlanmamasıyla ilgili. Özel’in vaatlerinden biri tüzük kurultayıydı. Ancak yerel seçimler bahane edilerek o da ertelendi. Oysaki tüzük kurultayı yapılabilseydi, hatta temel politik meseleler hakkında bir kurultay toplansaydı her şey daha açık, sürdürülebilir ve ciddi olacaktı. Mesela yeni yönetim son birkaç ayda tarikat, din, Atatürk ve rejimle ilgili bir sürü tartışmaya taraf oldu. Ama din-siyaset ilişkilerine dair partinin resmi politikasında bir değişiklik var mı, Kemalizm nasıl yorumlanacak soruları hâlâ yanıtsız. Görüldüğü üzere manzara hiç de iç açıcı değil. Cumhur İttifakı ana gövdesini korumaya devam ediyor. Millet İttifakı ise tarihe karıştı. Özel’in CHP’si yalnız bir parti. Böyle bir CHP, AKP’yi seçimde mağlup edebilir mi?   Benzer bir durum Kürt hareketiyle ilişkiler ve devletin güvenlik siyasetini sorgulayan politik tavır bakımından da söz konusu. CHP DEM’le açık ilişki sürdürüyor. Bazı illerde ittifak gündemde. Ama tüm bunlar olurken PKK terör eylemi yapmaya devam ediyor. Daha önceki seçimlerde Cumhur İttifakı CHP’yi terörle ilişkilendirmeye kalkmış ve bu söylem özellikle Anadolu belli bir düzeyde karşılık bulmuştu. Peki, Özel liderliğinin bu propaganda karşısındaki politik stratejisini nedir? Dahası CHP liderliğine göre Kürt sorunu diye bir sorun var mı? Diyelim ki var. Çözüm ne? Son olarak ılımlı sağ muhalefetle olan ilişki meselesine değinmek gerekli. Kılıçdaroğlu’nun seçim yenilgileriyle dolu siyasi hayatındaki yegâne büyük başarısı neredeyse tüm AKP karşıtı sağı CHP’yle politik ilişki kurmaya ikna etmesiydi. Kurduğu ittifak ağının gücü Erdoğan’ı yenmeye yetmedi. Ama muhalefetin büyük bir kısmı tek bir adayın çevresinde toplanabildi. Peki, şimdi bu mirasa ne olacak? Özel İYİ Parti’nin kapısını çaldı. Ama orayı ikna edemedi. Küçük sağ partilerin seçmen nezdindeki kabul düzeyleri düşük. Parlak iki büyük sağ parti, yani Yeniden Refah ve Zafer Partisi’yle ise hiçbir düzeyde ilişki yok. Görüldüğü üzere manzara hiç de iç açıcı değil. Cumhur İttifakı ana gövdesini korumaya devam ediyor. Millet İttifakı ise tarihe karıştı. Özel’in CHP’si yalnız bir parti. Böyle bir CHP, AKP’yi seçimde mağlup edebilir mi?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER