Cumhuriyet'in 101. Yılı: İlerlemenin ve geri kalmanın çelişkisi
SİYASETCumhuriyet’in ilan edildiği gün ile birlikte, Cumhuriyet’in “daim varlığını’’ da kutlamaya başlayabildiğimiz gün, Cumhuriyet kutlu olacaktır.
Cumhuriyet'in kuruluş idealleri arasında yer alan “çağdaş uygarlık ulaşmak” hedefi, bugün pek çok alandaki değişime rağmen özellikle demokratik değerler ve insan hakları açısından yetersiz kalmıştır. Bu durum, Türkiye'nin küresel demokratik endekslerdeki değerini de gerileterek uluslararası arenada itibar kaybı yaşamasına neden olmuştur.
101. yıl dönümünü karşıladığımız cumhuriyetimizin varlığını kutladığımız bu yazıda söze kafa karıştırıcı bir soru ile başlayalım.
Size Kenya mı daha geri kalmış bir ülkedir yoksa Türkiye mi?
Bir çoğumuz bu sorunun cevabında Kenya yanıtını vermektedir.
Ancak durum pek de öyle değildir…
İsmail Cem, “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’’ adlı eserinde bu soruyu sorarken Türkiye ile geri kalmış ülkelerden herhangi birinin kıyasında tarihin ve kültürün yarattığı büyük farklılığa dikkat çekmektedir. Geri kalmışlığın incelenmesinde toplumun tarihi gelişme sürecinde aldığı yol ve başlangıç noktasıyla vardığı yerin önemine vurgu yapan Cem, bu açıdan Türkiye’nin bir Mozambik’ten, Kongo’dan, Kenya’dan çok daha geri kaldığını belirtmiştir. Zira Mozambik aynı Mozambik’tir. Kongo, aynı Kongo’dur. Kenya, hep aynı Kenya’dır. Ancak Türkiye, belirli bir dönemde diğer ülkelerle kıyaslandığında en ileri noktada olduğu halde geçen süre zarfı boyunca Mozambik, Kongo, Kenya sabit bir şekilde yerinde sayarken farkı açması gereken Türkiye, ilerleyemediği gibi gerilemeye başlamıştır.
Dolayısıyla Türkiye, Mozambik’ten, Kongo’dan, Kenya’dan çok daha geri kalmış bir ülkedir. Keza gelişmemiş ülke ile geride kalmış ülke kavramları farklıdır. Gelişmemiş ülkeler, temel kalkınma aşamalarını henüz tamamlayamamış, sanayi ve altyapı yetersizlikleriyle birlikte düşük eğitim ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunlarla karşı karşıya olan ülkelerdir. Geride kalmış ülkeler ise kalkınma sürecinde bazı ilerlemeler kaydetmiş, ancak modern teknoloji, eğitim ve altyapı gibi alanlarda gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmıştır. Gelişmemiş ülkeler, kalkınmanın temel adımlarını henüz atamamışken; Geride kalmış ülkelerde gelişim süreci ilerleme göstermiş ancak sürdürülebilir bir performans sağlayamamıştır.
Yazıma; Mozambik, Kongo, Kenya güzellemesi yapıp Türkiye yergisiyle başlamak gibi bir niyetim yok elbette ancak; Cumhuriyet'in 101. yılında ilerlemenin ve geride kalmanın çelişkisine değinmenin son derece önemli olduğu kanaatini taşımaktayım.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1923 yılında büyük bir devrimle ilan edilmiş, Osmanlı'nın yıkıntıları arasından yükselmiş ve güçlü bir ulus-devlet kurma amacı gütmüştür. Bu sürecin bir parçası olarak Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, modernleşmeyi temel alan, laik, bağımsız bir cumhuriyet ideali ortaya koymuştur. Ancak, 101 yıl boyunca Cumhuriyet'in idealleri her zaman aynı doğrultuda ilerlememiş, zaman zaman ilerlemeler sağlansa da zaman zaman geri adımlar atılmıştır.
Esasında can alıcı soruyu sorarak devam edelim: 100 yılın sonunda bugün Türkiye, modern dünyaya ayak uydurmuş bir ülke olarak mı anılmaktadır, yoksa 100 yıllık bir çabayı sekteye uğratan engellerle mi boğuşmaktadır?
Savaştan yeni çıkmış Türkiye'nin, cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok alanda birçok başarıya imza attığı, su götürmez bir gerçekliktir. Eğitimde, sağlıkta, altyapı yatırımlarındaki gelişmeler; Türkiye'nin genç, güçlü büyümeye yönelik yatırımlarıyla sanayi ve tarım gibi alanlarda elde edilen bazı kazanımlar, “umut vaat eden ilerisi için’’ son derece önemlidir. Cumhuriyet döneminde halk sağlığı konusunda Osmanlı döneminde yetersiz kalan altyapının düzeltilebilmesi için kapsamlı bir seferberlik başlatılmış sağlık alanındaki iyileşmeler, hastalıklarla mücadelenin ve aşıların dağıtılmasıyla birlikte hız kazanmıştır. 1923 yılındaki sınırlı sayıdaki hastane ve doktor sayısı, 1930'lu yıllara gelindiğinde artış göstermiş ve kırsal alanlardaki sağlık hizmetleri güçlenmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte laik ve modern hukuk sistemine geçiş süreci hız kazanmıştır. Medeni Kanun'un kabulü, kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik bir adım olarak hukuk alanında en önemli yatırımlardan biri olurken Batı hukuku esasında ticaret, ceza ve medeni kanunlarda yapılan yenilikler, Türkiye'nin hukuk alanında çağdaş ülkelerle uyum yakalamasını sağlamıştır. Türkiye; Fransa ve İtalya’dan 11 yıl, Romanya’dan 12 yıl, Bulgaristan’dan 13 yıl, Belçika’da 14 yıl, İsviçre’den 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimde birlik sağlanırken, okullarda çağdaş eğitim programlarına geçilmiş Osmanlı'dan kalan okuma yazma sorununun çözümü için Latin alfabesinin kabulüyle okuryazarlığın artması önemli bir adım olmuştur. Köy Enstitüleri gibi gelişmiş eğitim modelleri ise kırsal alanlara eğitim götürmeyi hedeflemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı'dan miras kalan zayıf sanayi yapısı, sanayileşme hamleleriyle modernleştirilmiş 1930'larda başlayan devletçilik politikaları izinde, Sümerbank ve Etibank gibi sanayi kuruluşlarıyla ulusal bir sanayi politikası benimsenmeye çalışılmıştır.
Bir türlü durdurulamayan hatta önüne geçilemediği gibi gittikçe artan kadın cinayetleri, hangi cumhuriyetin hedefleri arasında yer almaktadır? Para kazanmak sebebiyle gerçekleştirilen bebek ölümleri, hangi cumhuriyetin tahayyülüne sığabilmektedir?
HANGİ CUMHURİYETİN TAHAYYÜLÜNE SIĞAR
Hemen hemen her alanda atılım gösteren ilerleme hareketi, 101 yılın sonunda demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusundaki eksikliklerini kapatamamıştır. Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliği, ifade özgürlüğü ve adil bir hukuk sistemi gibi uluslararası standartların gerisinde kalmıştır. Bu eksiklikler, yalnızca bireysel hak ve özgürlükler açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası itibarını ve demokratik gelişimini de olumsuz yönde etkilemiştir.
Cumhuriyet'in kuruluş idealleri arasında yer alan “çağdaş uygarlık ulaşmak” hedefi, bugün pek çok alandaki değişime rağmen özellikle demokratik değerler ve insan hakları açısından yetersiz kalmıştır. Özgür basın, siyasi eleştiri kültürü gibi demokratik değerler çeperinde daraltılan sınırlar, toplumdaki farklı eleştirel düşüncelerin gelişimini engellemiştir. Bu durum, Türkiye'nin küresel demokratik endekslerdeki değerini de gerileterek uluslararası arenada itibar kaybı yaşamasına neden olmuştur.
Türkiye’de son zamanlarda zayıflayan demokrasi ortamı ile birlikte yükselen siyasi otoriteryanizm ve kutuplaşma, toplumda giderek artan bir gerilim yaratmakta ve toplumsal çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Farklı görüş ve kimlikler arasında artan düşmanlık, sosyal huzursuzlukları tetiklemekte olduğu gibi toplumun bir arada yaşama beraberliğine gölge düşürmektedir. Refah düzeyindeki düşüş, ekonomik sıkıntılarla birlikte alım gücünün zayıflaması, toplumsal tansiyonu artırırken suç oranlarına da aynı paralellikle yansımaktadır.
Her geçen gün tırmanan toplumsal kutuplaşma ve yozlaşma, hangi cumhuriyetin temellerini güçlendirebilmektedir?
Bir türlü durdurulamayan hatta önüne geçilemediği gibi gittikçe artan kadın cinayetleri, hangi cumhuriyetin hedefleri arasında yer almaktadır?
Para kazanmak sebebiyle gerçekleştirilen bebek ölümleri, hangi cumhuriyetin tahayyülüne sığabilmektedir?
Türkiye'nin güçlü bir gelecek inşa edilmesi için demokratik değerlerin korunmasını, toplumsal barışla birlikte sürecin bir parçası haline getirmesi gerekmektedir. Bu güvenilirliğin sürdürülmesi için başta ekonomik istikrarla birlikte yozlaşma ve kutuplaşmanın azalarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve düşünce özgürlüğü güvencesinin sağlanması gerekmektedir. Dolayısıyla Cumhuriyet'in ideallerini tam anlamıyla hayata geçirebilmek için, ekonomik kalkınmayla birlikte demokrasi ve insan hakları alanında önemli reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu reformlar, ülkenin hem iç dinamiklerine hem de küresel anlamdaki dengelere olumlu katkı sağlayacaktır.
Cumhuriyet’in ilan edildiği gün ile birlikte, Cumhuriyet’in “daim varlığını’’ da kutlamaya başlayabildiğimiz gün, Cumhuriyet kutlu olacaktır.
İlginizi Çekebilir