© Yeni Arayış

Cumhuriyete uzanan yol 

Son birkaç günde ülke siyasetindeki gelişmelere ve özellikle bunu etkilediği anlaşılan, dış ilişkileri izlerken, Abdülaziz ve 2. Abdülhamit’in saltanat dönemlerinde yaşananları anımsadım. Tenzili faiz kararnamesi bende “nas” çağrışımı yaptı. Saltanat kayıklarının -çifte- kürekçilerinin arttırılması, özel uçak sefalarını anımsattı. Yalıları düşünürken Ahlat Sarayını düşünmeden edemedim.

Cumhuriyete uzanan yol ayrımına gelişimizin üzerinden, yüzyıldan fazla süre geçti. İnsanlığın tanık olduğu iki büyük savaştan birincisi, -1914-1918 yılları arasında- dört yılda Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesine neden oldu.

Kolomb’un Amerika kıtasını keşfiyle başlayan, Dünya ekonomi politiğindeki büyük değişime direnen, Sarayın tek hedefi saltanatın korunmasıydı. G. Amerika’da yağmalanan kadim uygarlıkların ellerindeki altın ve gümüşlerin, Portekiz ve İspanya üzerinden Avrupa’ya getirilmesi, Osmanlı’nın İpek Yolunu denetimine almayı önceleyen, gelir hesaplarını boşa çıkardı. Yaklaşık dört yüz yıla yakın bu uzun süreçte topraklarını kaybeden imparatorluk, öte yanda savaş dahil bütün ihtiyaçlarını borçlanma yoluyla karşılamaya çalıştı.

Geçmişe takılıp kalan uygulamaları, Fransa, İngiltere, Avusturya -Macaristan ve son dönemde oyuna katılan Rusya karşısında, Devlet-i Aliye’yi savunmasız bırakmanın ötesinde sonuç vermedi. Üstelik önemli su geçitleri üzerindeki egemenliği nedeniyle, açık hedef haline geldi.Dış politika sorunları kısa sürede askeri çözüm yollarını zorlarken, girilen her savaş, yeni dış kaynak ihtiyacı doğuruyordu. Borçlanma ile sağlanan olanakların karşılığı ise egemenlik alanı içindeki pazarın, alacaklı ülkelerin tüccarlarına ayrıcalıklarla -imtiyaz- açılmasıydı. 

Tanınan her ayrıcalık yerli üretimi yok ederken, borçlanma ihtiyacını artırıyordu. Hanedan üyeleri Batıda gördükleri tüketim alışkanlıklarına teslim oldular. Borçlanılarak saraylar ve malikaneler yaptırılıyordu. 

BORÇLANARAK SARAYLAR YAPTIRILIYORDU

Saray ve yakın çevresinin hesap yapmaya niyetleri de yoktu. Tanınan her ayrıcalık yerli üretimi yok ederken, borçlanma ihtiyacını artırıyordu. Hanedan üyeleri Batıda gördükleri tüketim alışkanlıklarına teslim oldular. Borçlanılarak saraylar ve malikaneler yaptırılıyordu.

Tüketim tam hızla artarken, üretim düşüyor ve doğal olarak borçlar büyüyordu. Abdülaziz döneminde piyasa fiyatı aşırı değerlenen, mısır pamuğu yüzünden zenginleşen, teorik olarak Osmanlı valisi ancak pratikte özerk bir bölgenin devlet başkanı gibi davranan,

Kavalalı Ailesi, İmparatorluğun önemli yerlerinde-örneğin Güney Anadolu ve Suriye’de- araziler alıyordu. Hidiv unvanı verilen ve Londra Antlaşması İle Mısır dışında Suriye valilikleri veraset yoluyla babadan oğula geçen, Kavalalıların İstanbul’da aldıkları mülkler ve büyük özel yatları her yaz İstanbulluların ilgi odağıydı. 

1854-1875 yılları arasında 127 milyon lira borçlanan Osmanlı Hazinesi, faizleriyle birlikte 239 milyon liraya ulaşan borcu ödemekte zorlanıyordu. İngiltere’deki alacaklılar, tahsilatta endişeye kapılınca, Saray, Osmanlı Bankası’na 1 milyar frank borçlandı.

 SARAY, OSMANLI BANKASI’NA 1 MİLYAR FRANK BORÇLANDI

Sultanlar -padişahın kızları- da onlarla yarışa kalkışıyorlar, saraya yakın Yahudi kökenli bankerlerden aldıkları borçları, zamanında ödeyemiyorlardı. Hiçbir şey olmamışçasına, yaz aylarında boğazda çifte adı verilen gösterişli kayıklarla, borçlanarak yaptırdıkları yalılara gidip geliyorlardı. 

1854-1875 yılları arasında 127 milyon lira borçlanan Osmanlı Hazinesi, faizleriyle birlikte 239 milyon liraya ulaşan borcu ödemekte zorlanıyordu. İngiltere’deki alacaklılar, tahsilatta endişeye kapılınca, Saray, Osmanlı Bankası’na 1 milyar frank borçlandı. Faizlerin bu kaynakla karşılanacağı açıklandı. Kısa süreliğine iyimserleşen Londra Piyasası, kış koşulları yüzünden beklenen ölçülerde ürün alınamadığı gerekçesiyle, ödemelerin erteleneceği haberlerine tepki vermeye başladı.

Diplomatik çevrelerde Sultan İgnatiyev olarak da adlandırılan Rus Elçisinin önerisiyle, ödenecek dış borç faizlerinin indirilmesine karar veren, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, “tenzil-i faiz” -faiz indirimi- kararnamesini yayınladı. Ağırlıklı olarak Londra’daki finans kuruluşlarına ödenecek borçların, faizleri yarıya kadar indirildi. İngiltere’de Osmanlılarla işbirliğine karşı çıkan grup bu kararı bahane ederek, siyasete ağırlık koydu. Deyim yerindeyse iki ülke arasında ipler koptu.

Mahmut Nedim Paşa Rusların istediklerini belki de sonuçlarını kestiremeden yerine getirmişti. Büyük olasılıkla, faiz indirimini öneren, Rus B. Elçisi “İgnatiyev” bu kararın İngiliz-Osmanlı ilişkilerini çıkmaza sokacağını öngörmüş olmalıydı. Saray’da sadaret makamına gelenler o sırada yakınlık kurulan ülkelere göre seçiliyorlardı. Bunların İngiliz, Fransız ya da Rus yanlısı görüşleriyle bilinen kişilerden olmaları ise kimseyi rahatsız etmiyordu.

Son birkaç günde ülke siyasetindeki gelişmelere ve özellikle bunu etkilediği anlaşılan, dış ilişkileri izlerken, Abdülaziz ve 2.Abdülhamit’in saltanat dönemlerinde yaşananları anımsadım.

Tenzili faiz kararnamesi bende “nas” çağrışımı yaptı. Saltanat kayıklarının -çifte -kürekçilerinin arttırılması, özel uçak sefalarını anımsattı. Yalıları düşünürken Ahlat Sarayını düşünmeden edemedim.

Sonra birden aklıma CHP’nin yaklaşan tüzük kurultayında; milletvekili adaylarının üç dönemden fazla aday gösterilemeyeceklerini bildiren açıklamaları geldi. Birdenbire rahatladım.

En azından erken seçime iki yıl daha vardı. Nasıl olsa Cumhurbaşkanı adayı ve yardımcısı da belirlenirdi. Türkiye’nin sorunlarının çözüleceğine inandım.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER