Çözüm ve radikal İslam
GENELSiyaset kurumu çözümü; radikal İslamcılıkla, 1930’lu yılların koşullarında ortaya çıkan kalıpların dışında aramak zorunda.
Cumhuriyet ardında koca bir yüzyılı geride bıraktı. 1.Dünya Savaşının yarattığı zor koşullarda kuruldu. Doğal kaynaklarının en önemli bölümü elinden alınmasına karşın yeni bir ulus bilincini geliştirdi. Kurucu irade; Osmanlı dönemi borçlarını üstlendi. Savaş yorgunu bir halkın üç beyaz ile tanımlanan, temel gereksinimlerini karşılamaya özen gösterdi. Sanayileşme yatırımlarını, özellikle demiryolu şebekesini büyütmeyi başardı.
Savaşın bitiminde hızla partileşme sürecine giren Müdafaa-i Hukuk girişimi, İzmir’in 9 Eylül’de kurtarılmasının ardından Lozan’da başlatılan barış görüşmelerinde, savaş sürecinde yardım ve dayanışma içinde bulunduğu Sovyetler Birliğinin desteğini aldı. Lozan görüşmelerinde Sovyetleri temsil eden, Dış İşleri Yüksek Komiseri-Dış İşleri Bakanı- Çiçerin’in, Boğazların egemenliği konusunda Ankara Hükümetini destekleyen çıkışları karşısında, İngiltere Delegesi Lord Curzon’un “siz konuşurken, kafanızda İsmet paşanın kalpağını görür gibiyim” sözleri, Ankara-Moskova ilişkilerinin yakınlığına kanıtlıyor.
Lozan’da; Ankara Hükumetinin Osmanlı İmparatorluğunun bir anlamda varisi kabul edilmesiyle başlayan süreçte, İngiltere’nin Boğazlar üzerindeki etkisini sürdürmekte diretmesi, gerekirse savaşı süreceğini gösteren gelişmeler, Ankara’nın siyasal yörüngesini Batıya yöneltti. İzmir’de hızla toplanan 1.İktisat Kongresi ; genç Cumhuriyetin ekonomi politikasının “sosyalist” olmayacağını kanıtlayan içerikle sonlandı.
ABD’de başlayarak Dünya Ekonomisini derinden sarsan, 1929 yılındaki Büyük Buhran adı verilen fırtına kaçınılmaz olarak, genç Cumhuriyeti etkiledi. Bir yanda üstlenilen Osmanlı borçları, öte yanda savaşlarda yitirilen, ağırlıklı erkek nüfus yüzünden düşen üretim temel sorunlardı. Cumhuriyet kaçınılmaz olarak, kalkınma modelini devlet olanaklarıyla kurmak zorunda kaldı. Etibank, Sümerbank, Şeker Fabrikaları, Denizcilik işletmeleri, Demiryolları imtiyazlarının geri alınması, Büyük Buhran sırasında gerçekleştirildi. Süreç içinde “kalkınma hamlesi” ;köylü nüfusun farklı bir eğitim modeli ile aydınlanması içeriğiyle ile sürdü.
Yaklaşan 2.Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa’yı saran faşist ve Sovyetlerde iktidara gelen, komünist ideolojilerden etkilenen, aydınlar Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimleri bir ideolojiye dayandırma kaygısıyla iktidarın desteklediği bir hareketi başlattılar.
“La Turquie Kamalist” adıyla, aralarında Şevket Süreyya Aydemir ve Vedat Nedim Tör’ün de yer aldığı aydınların yayınladıkları, Fransızca dergi 1934-1949 yılları arasında çıkarıldı. Son dönemde gündeme gelen ve genellikle iktidar kanadının artan ölçülerde eleştirdiği, “Kemalizm” akımının bir anlamda somutlaştığı siyasal disiplin budur.
İnönü’nün savaş bitiminde, Batı Bloku içinde yer alma amacıyla başlattığı ve ardından iktidara gelen DP’nin derinleştirdiği, 18 Şubat 1952 günü başlayan NATO üyeliği tercihi, Kemalizm adı verilen siyasal disiplinden, vaz geçilmesinin başlangıcı oldu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda, yeni bir yaklaşıma ihtiyacı olduğu ve bu hareketin CHP’den beklendiği çok açık. Köktenci çözümleri içeren nitelikli bir değişime, her zaman duyulandan daha fazla ihtiyaç var.
TÜRKİYE’NİN YENİ BİR YAKLAŞIMA İHTİYACI VAR
Son yerel seçimlerin ardından, ilk genel seçimlerde iktidar olacağı varsayımıyla davranan CHP Yönetiminin, uzun süredir ihtiyaç duyduğu programın, 1934 yılında dönemin koşullarına göre başlatılan siyasal içerikle olması, kuşkusuz siyasetin doğasına aykırıdır.
Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda, yeni bir yaklaşıma ihtiyacı olduğu ve bu hareketin CHP’den beklendiği çok açık. Köktenci çözümleri içeren nitelikli bir değişime, her zaman duyulandan daha fazla ihtiyaç var. Ancak değişim kavramını; delege tercihindeki ani taraf değiştirmek ile gerçekleşen, nöbet değişikliğinden ayırd etmek şart.
Günümüz koşullarında Dünyadan koparak, 90 yıl öncesinin kalıpları ile Türkiye’nin sorunlarını çözmek mümkün değil. Son tüzük kurultayında CHP’nin yeni bir program önerecek çıkışının ipuçlarını görmek mümkün olmadı.
AKP ve son zamanda Hüdapar ile genişleyen, MHP’li iktidar ortaklığı da seçmene yüzlerce yıl geriye giden, dini motifli hayali vaatler dışında umut veremiyor.
İktidar ile muhalefet arasında süren tartışmalar, ülkenin geleceğini kurgulamaktan çok kendi konumlarını koruma güdüsüyle davrandıkları izlenimi uyandırıyor. İktidarın dış politikadaki tercihleri ve Bölgede tırmanan siyasal ve askeri gerginliğin sonuçlarının, iktidar ve muhalefet tarafından gerçekçi değerlendirilmesi dışında başka bir çıkış yolu olduğu çok kuşkulu.
Ortadoğu ve Karadeniz’in kuzeyinde içine girilen, savaş ortamının birbirlerinden bağımsız olduğunu değerlendirmek çok yanlıştır.
Siyaset kurumu çözümü; radikal İslamcılıkla, 1930’lu yılların koşullarında ortaya çıkan kalıpların dışında aramak zorunda.
İlginizi Çekebilir