Çözüm süreci başlamış mıydı?*
SİYASETMurat Aksoy 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gitmesi ile fiili olarak başlayan “Çözüm Süreci” boyunca 28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar olan dönemde sırasıyla Yeni Şafak, T24 Gazeteleri’de yazdığı kimi yazıları, dönemleri kıyaslamak, neler yaşandığını paylaşmak ve dönemin ruhunu görmek açısından anlamlı olacağını düşündüğü için "Çözüm Süreci Yazıları" başlığıyla yeniden yayımlıyor.
* Bu yazı 25 Ekim 2013'te Yeni Şafak’ta yayımlandı.
Son günlerde Kürt sorunun çözülmesini ve PKK'nın silah bırakmasını hedefleyen "çözüm süreci" konusunda peş peşe açıklamalar geliyor. Bu açıklamaların tümü sürecin hassas olduğu kadar kırılgan olduğunu da gösteriyor.
Öcalan-MİT, AK Parti-BDP, Öcalan-BDP-Kandil arasında ciddi bir trafik var. Ve bu trafikte yolunda gitmeyen şeylerin olduğu görülüyor. Tüm bu trafiği, temasları, açıklamaları, köşe yazılarını, röportajları alt alta koyduğumuz görünen tablo, çözüm sürecinde yeni bir dönemin içinde olduğumuzdur.
Bu yeni dönemi başlatan 3 Temmuz 2013'de Mısır'da Mursi'ye karşı yapılan darbedir. Bu açıdan nasıl Arap Uyanışı Arap dünyasında bir dönüm noktası ise 3 Temmuz 2013'te gerçekleşen Mısır darbesi de öyledir. Öncesi ile sonrası arasında fark vardır.
Mısır'daki darbe Arap Uyanışı'nın önünü kesme şansı yoktur ve değişim adım adım ama ağır yaşanacaktır. Ancak darbenin en somut yansıması önce Suriye"yi ardından çözüm sürecini etkilemiştir. Yani PKK'nın geçtiğimiz haftalarda almış olduğu "çekilmeyi durdurma, ateşkese devam" kararı Mısır'daki darbenin Suriye'ye yansımasının bir sonucudur.
BÜYÜK KOALİSYONUN ÖNEMİ
Çözüm süreci tıkandı mı, durdu mu sorularını duyunca aklıma şu iki soru geliyor. Çözüm süreci nedir ve başlamış mıydı?
Bugün Kürt sorunu olarak konuştuğumuz konu temelde iki ayrı sorundur.
İlki, ana dilden kültüre, kimliğin kabulüne kadar temel hak ve özgürlükleri içine alan eşit vatandaşlık sorunu olarak tanımlayabileceğimiz demokratikleşme sorunudur.
İkincisi ise PKK'nın sınır dışına çekilmesi, silah bırakması ve silah bırakanlardan dönmek isteyenlerin ve dönebilecek koşullarda olanların Türkiye'ye dönüşlerinin yolunun açılmasıdır. Bu da bunu sağlayacak yasal düzenleme ve sosyal entegrasyon süreçlerinin hayata geçirilmesidir.
Kürt sorununun çözülmesi temelde Türkiye'nin demokratikleşmesi ile birlikte yürüyecek, Türkiye'de temel hak ve özgürlük sorunları tüm toplumsal farklılıklar için çözüldükçe Kürtlerinki de çözülmüş olacaktır. Yani Kürt sorunu olarak yaşanan sorunu sadece Kürtler değil, Aleviler, Ermeniler ve tüm ötekiler farklı tonlarda da olsa yaşamaktadır.
Kürt Sorununun çözümü Türkiye'nin demokratikleşme sürecine paralel olarak ağır da olsa devam etmektedir. Bu sürecin en büyük sorunu ne yazık ki, Türkiye'deki kutuplaşma ve bunun siyasal yansımasıdır.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN ADINI KOYALIM
Sorunun ikinci tartışma boyutu kuşkusuz PKK'nın silah bırakması ve silah bırakanların Türkiye'ye dönüşlerinin ve sosyal hayata katılmaları sürecidir. Bu aşama, silahın ve şiddetin bir hak arama aracı olarak oyunun dışına çıkması ve toplumsal barışın sağlanmasını içermektedir. Ve bu yönü ile demokratikleşmenin tamamlayıcısıdır.
Kürt sorununun çözülmesinin Türkiye'nin genel demokratikleşmesinin bir parçası olduğunu düşünürsek; "çözüm süreci" olarak tanımladığımız durum; silah bırakma ve silah bırakanların ülkeye dönebilmesi sürecinin adıdır. Bu açıdan baktığımızda çözüm sürecinin daha başında olduğumuzu söylememiz gerekiyor. Ve "çekilmenin durdurulması" ile birlikte askıya alınan bu "çözüm süreci"dir.
Demokratikleşme ve Kürt sorunun çözülmesi Türkiye içi aktörlerin arasında bir mesele iken; "çözüm süreci" tersine, başta PKK ve PKK üzerinde etkisi olan ulus-devletler olmak üzere pek çok uluslararası aktörü ilgilendirmekte ve bölgesel gelişmeler süreçte etkili olmaktadır.
Yukarıda tarihsel bir dönüm noktası olarak andığım 3 Temmuz'daki Mısır Darbesi'nin Suriye'deki yansıması, PKK'nın çekilmeyi durdurma kararında gerekçe olarak sunduğu "Türkiye'nin atmadığı demokratik adımlar"dan daha belirleyici olmuştur.
Mısır'daki darbe Suriye'de Esad'ın siyasal ömrünü uzatmış, bu ise Suriye"de de facto olarak bölünmüş halin daha kalıcı hale gelmesini sağlamıştır. Bu, Rojova'da PKK/PYD'nin özerk bir bölgeyi yönetmesi, orada iktidar olması demektir.
PKK açısından Suriye'deki bu kazanım, Türkiye"de sürdürülen silah bırakmanın bir alternatifi olarak görülmüş ve çözüm sürecinden "bekle-gör" pozisyonuna geçilmiştir. Şu anda PKK"nın önceliği çözüm süreci değil Rojova'daki kazanımın korunmasıdır.
BÜYÜK KOALİSYON ZORUNLULUĞU
AK Parti, Kürt sorunu dahil pek çok dokunulmaz denilen sorunların konuşulmasını, tartışılmasını sağladığı gibi bazı sorunların çözülmesi konusunda da ilk büyük adımı attı. Hatta her bir sorun alanında başlangıç olarak o kadar büyük adım attı ki, arkasından atması gereken küçük adımları atmadığı için bazı sorunlar çözümsüz kaldı.
Bugün gelinen noktada; içerde kutuplaşmanın giderilmesi, dışarda yalnızlaşmayı aşmanın yolu "büyük koalisyon" benzeri dayanışmadan geçmektedir. Bu ise Meclis'te olabildiği ölçüde geniş bir siyasal diyalog kanalının açılması, konuşabilme ve işbirliği demektir.
Bugün, demokratikleşme ve çözüm süreci başta olmak üzere Yeni Türkiye inşasının sorumluluğu tüm Türkiye'ye aittir. Sorumlu olanların da siyasi risk almaları şarttır.
İlginizi Çekebilir