© Yeni Arayış

Çözüm süreci

Başta Kürt sorunu ve bölgedeki diğer sorunların çözümü son derece zor ve karmaşıktır. Uluslararası ve yerel aktörlerle yapılacak çok yönlü anlaşmalar, yasadışı ticaretin durdurulması ve iç siyasetin doğru yönetilmesi bu süreçteki en kritik adımlardır. Ancak çözüm; uzun vadeli, sabır ve kararlılık gerektiren bir stratejiye dayanmalıdır.

Son yıllarda Türkiye’de en sık gündeme gelen başlıklardan biri, “çözüm süreci” oldu. Ancak içeriği üzerinde ortak bir paydanın oluştuğunu söylemek zor. Cumhuriyet döneminden itibaren süregelen, hatta Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan bir sorunun çözümünün bu kadar uzun sürmesi, konunun karmaşıklığını ortaya koyuyor.

Aslında, silahlı ayaklanmaların sadece güç kullanılarak bastırılması ve tümüyle ortadan kaldırılması, ortaya çıkış koşulları incelenmeden ve bileşenleri doğru analiz edilmeden sanıldığı kadar kolay değildir. Eğer kolay olsaydı, benzer sorunları yaşayan toplumlar ve devletler bu sorunları hızlıca çözebilirdi. Türkiye’de, adı uzun süre anılmayan ve varlığı görmezden gelinen Kürt sorununa, siyaset kurumunun reel politikten uzak bir yaklaşımla yaklaşması, sorunun çözümünü zorlaştırdı.

Duygusal tepkiler ve güç kullanımı odaklı yaklaşımın ötesine geçilememesi, sorunun uluslararası boyutunu kavramayı engellemek dışında bir sonuca ulaşmadı. Üstelik bu durum, on milyarlarca dolarlık kaynak kaybına ve daha da önemlisi binlerce canın yitirilmesine yol açtı. Son kalkışma 1984’ten beri, iç dinamiklerden kaynaklanan bir ayrılıkçı ayaklanma olarak tanımlandı. Ancak bu hareketin, Ortadoğu coğrafyasını dahi aşan çok boyutlu ve karmaşık sebeplere dayandığı göz ardı edildi.

Sorunun sadece Osmanlı’nın son dönemi ya da Millî Mücadele’nin koşullarıyla çözülemeyecek kadar çok boyutlu olduğu uzun süre görülmek istenmedi. Türkiye’nin ABD, Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerle ilişkileri çözüm -veya çözümsüzlükte- anahtar rol oynuyor. Bu ülkeler, Suriye, Irak ve genel olarak Orta Doğu’daki dengeleri şekillendiren kritik aktörlerdir. Bu üçlünün farklı siyasal ve özünde çelişen ekonomik çıkarları, kendileri dışındaki uzlaşmaları ve anlaşmaları etkiliyor.

Önceki çözüm süreci denemesinde; Türkiye’nin açık desteği ile Irak’tan Suriye’ye kaydırılan silahlı ayrılıkçı güçlerin, ABD etkisiyle özellikle Suriye’de YPG’yi destekleyerek bölgede yeni dengeler oluşturmaları, herkesin bildiği fakat pek dillendirilmeyen gerçekler arasındadır.

Türkiye, YPG’yi PKK’nın bir uzantısı olarak görerek ABD ile ciddi gerginlikler yaşamıştır. Ortadoğu’da ABD ile yapılacak olası bir anlaşmanın, Türkiye’nin güvenliğini sağlarken ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarlarını da gözetmesi beklenmektedir. ABD’nin YPG ile süren ilişkisini azaltma veya yeniden düzenleme konusundaki ikna edilmesi, Türkiye’nin diplomasi yöntemlerinin başarısına bağlıdır. Ancak ABD, bölgedeki tek etkili dış güç değil. Rusya’nın Suriye yönetimi ile ittifakı ve bölgedeki etkisini artırma hedefi de göz ardı edilemez.

Rusya’nın, Ukrayna savaşının etkisiyle bu aşamada Türkiye ile iş birliğine önem verdiği gözleniyor. Bu nedenle, Suriye’de Kürt yapılanmasına karşı tarafsızlık pozisyonunu koruyor. Türkiye’nin Rusya ile yapacağı anlaşmalar, YPG’yi etkisiz hale getirme amacı güdebilir; ancak bu süreçte Esad rejiminin taleplerinin öncelikli olduğu da unutulmamalı.

Bölgedeki bir başka aktör olan İran, Şii nüfuzunu genişletmek isterken Kürtlerle ilişkilerinde dikkatli bir politika izlemek zorundadır. Türkiye ile Kürt sorunu bağlamında bazı çekinceleri paylaşan İran, bölgede yaşayan Kürtlerin genişleme hedefleri dikkate alındığında Türkiye ile sınırlı bir iş birliği potansiyeli taşıyor. Ancak bu iş birliği, İran’ın bölgedeki ekonomik ve askeri çıkarlarından bağımsız gelişmeyecektir.

Yerel bakış açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin PKK, YPG, Barzani ve diğer Kürt yapılarına yönelik farklı stratejiler geliştirmesi zorunlu görünmektedir. Son kırk yılda, PKK’nın Türkiye için önemli bir güvenlik tehdidi oluşturduğu göz önünde bulundurulmalı. Bu örgütün yasadışı ticaret (uyuşturucu, silah, kara para) ve terör faaliyetleri ile bağlantıları, sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu koşullarda, örgütün zayıflatılması veya terör faaliyetlerinden vazgeçirilmesi, güçlü bir diplomatik sürecin yürütülmesine bağlıdır. PKK’nın silahsızlandırılması ve siyasallaşması yönünde adımlar atılması, Türkiye’nin iç güvenlik ve siyasal istikrarına katkı sağlayacaktır. Son dönemde sıkça adı geçen YPG ise, ABD’nin desteğiyle Suriye’de güç odağına dönüşmüş ve Türkiye açısından sınırlarında doğrudan tehdit oluşturan bir yapı haline gelmiştir.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Barzani ailesi, Türkiye ile geçmişe dayalı iş birliği çerçevesinde çözüm sürecinde daha olumlu bir rol oynayabilir. Barzani’nin Türkiye ile ticari ilişkileri ve politik çıkarları, PKK ve YPG’den farklı olarak uzlaşma ihtimalini artırmaktadır. Barzani Yönetimi ile sağlanacak bir uzlaşı, Türkiye’nin Kürt sorununu Irak boyutunda hafifletmesine katkı sunabilir.

İÇ SİYASET VE MECLİS SÜRECİ

Bu siyasal ortamda, çözümün sadece dış aktörlerle değil, aynı zamanda Türkiye’nin iç siyasetiyle de bağlantılı olduğu açıktır. Kürt meselesi, Türkiye’deki siyasal partilerin ve toplumun çeşitli kesimlerinin hassasiyetle yaklaştığı bir konudur. Özellikle milliyetçi kesimler, Kürtlerle yapılacak herhangi bir anlaşmaya karşı direnç gösterebilir.

Çözüm süreci, hükümetin tüm siyasi partiler ve toplumsal gruplarla kapsamlı bir uzlaşma arayışına girmesini gerektiriyor. TBMM’nin bu sürece sahip çıkması ve partiler üstü bir çözüm geliştirilmesi, toplumsal meşruiyet sağlamanın ötesinde kalıcı bir barış ortamının oluşmasına da katkı sağlayacaktır.

Sürecin doğru yönetilebilmesi için, bölgedeki durumu ve uluslararası dinamikleri bilen uzmanlar ve bilge kişilerden oluşan bir ekibin çalışması önemlidir. Bu ekip tarafsızlıkla yürütülecek müzakere sürecini başarıya ulaştırabilir.

Sorunun, kamuoyunda pek tartışılmayan ancak büyük öneme sahip bir diğer boyutu yasadışı ticarettir. Özellikle uyuşturucu, silah ve kara para akışı, bölgedeki silahlı grupların finansmanında kilit rol oynamaktadır. Yasadışı ticaretin durdurulması, çözüm sürecinin en zor aşamalarından biridir. Uluslararası suç örgütleri ve terör yapılanmaları, bu ticaretin sona erdirilmesine direnecek ve süreci baltalamaya çalışacaktır. Bu nedenle çözüm sürecinin temel adımlarından biri, yasadışı para akışını kesmek olmalıdır. Sonuç almak, uluslararası iş birliği ve yerel denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Uyuşturucu ve silah ticaretiyle mücadele, hem Türkiye hem de bölge ülkelerinin ortak çıkarınadır.

Başta Kürt sorunu ve bölgedeki diğer sorunların çözümü son derece zor ve karmaşıktır. Uluslararası ve yerel aktörlerle yapılacak çok yönlü anlaşmalar, yasadışı ticaretin durdurulması ve iç siyasetin doğru yönetilmesi bu süreçteki en kritik adımlardır. Türkiye, diplomasi ve askeri gücünü dengeleyerek bu süreci başarıyla yürütebilir. Ancak çözüm; uzun vadeli, sabır ve kararlılık gerektiren bir stratejiye dayanmalıdır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER