Çözüm, sorunun sonucunu ortadan kaldırmak değil
SİYASETTürkiye dışında sadece etnik kimliği ve öyle ya da böyle oluşturdukları otonom yapıları tehlike olmaktan çıkaracak olan şey içeride demokratikleşme yönünde atılacak adımlardan geçiyor. Yani PKK’yı ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılmasından yani Kürt sorununun demokratik çözülmesinden geçiyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önceki gün PKK lideri Öcalan’ın örgüte terörü bitirme çağrısı için Meclis’te DEM Parti grubunda konuşmaya davet etmesi, Türkiye’de hep yeni tartışmaları başlattı.
Özellikle milliyetçilik konusunda duyarlı parti ve siyasiler bu çağrıya sert tepki verirken, MHP içinde ve yakınındaki kişi ve kurum temsilcilerinden Bahçeli’ye destek geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu çağrıyı tarihi bir fırsat penceresi olarak tanımladı ve heba edilmemesi gerektiğini ifade etti.
Buna karşı CHP lideri Özgür Özel, ülkenin önceliğinin Kürt sorunu olduğunu ve bunun çözülmesi gereğini işaret etti.
Dün Meclis’te konuşan İyi Parti lideri Musavvat Dervişoğlu ise İktidar bloku liderlerinden CHP liderine kadar herkesi sert biçimde eleştirdi.
Gerçekten Bahçeli’nin çağrısı çok açık ki, siyasette yeni bir dönemi başlattı.
Bahçeli’nin bu çağrısı, Kürt sorununu bağlamımdaki ikili ayrımı yani bir neden olarak Kürt sorunu ve sonuç olarak PKK/şiddet gerçeğini ortadan kaldırmış değil.
KÜRT SORUNU MU GÜVENLİK SORUNU MU?
İktidar bloku parti liderlerinden gelen açıklamalara baktığımızda, Türkiye’de Kürt sorunu yok, terör sorunu var.
Bunu hem Bahçeli’nin hem Erdoğan’ın açıklamalardan anlıyoruz.
Buna karşı CHP lideri ise gerek Demirtaş ziyareti sonrası, gerek grup toplantısında gerekse Diyarbakır’daki temaslarında ifade ettiklerine baktığımızda ülkede bir Kürt sorunu var ve bunu çözmek öncelikli.
Peki öncelik nedir?
Buna cevap vermeden önce bunların aralarındaki neden-sonuç ilişkisini görmek ve kabul etmek durumundayız. Burada PKK ve terör bir sonuç, Kürt sorununun Türkiye’de kabul edilip çözülmemesi bir nedendir.
Bu neden sonuç ilişkisi sağlıklı biçimde kabullenilmediği durumda da çözüm mümkün değildir.
İktidar bloku Kürt sorunu yok diyerek önceliği sorunun bir sonucu olan PKK, terör ve güvenliğe indirgiyor.
Diğer yandan terör konusunda Türkiye son yıllarda hayli mesafe katetmiş ve örgütün ülke içindeki varlığı büyük ölçüde minimize edilmiştir. Yani ülke içinde güvenlik sorunu büyük ölçüde azaltılmıştır.
Yurt dışındaki varlığı da artık büyük ölçüde Kandil’de değil, 2012’den bu yana sistematik biçimde Suriye’nin kuzeyinde oluşan otonom bölgelere geçmiş ve yerleşik hayata entegre olmuşlardır.
Bunu bir veri olarak düşündüğümüzde iktidar blokundan gelen güvenlik kaygısı söylemi bize bu konudaki esas rahatsızlığın, PKK’nın Kandil’deki varlığı değil, Suriye’nin kuzeyinde oluşan otonom yapı ve bölge olduğunu yani YPG/PYD olduğunu söylemektedir.
Ve bu tehdidi de iktidar, Öcalan üzerinden bertaraf etmek, etkisiz kılmak ve en önemlisi de Türkiye için bir risk olmaktan çıkarmak istiyor.
Bunun yolu Öcalan’ın Meclis’te çağrı yapması mıdır?
Bu çağrı gerçekleşmese bile Kürtler Suriye’nin kuzeyinden elde edilen kazanımlardan vazgeçer mi?
Ve dahası üçüncü ülkeler buna ne kadar izin verir?
İktidar şu gerçeği kabullenmiyor. Kürtleri muhafazakâr ve seküler olarak farklı gruba ayırmak mümkün olsa da, çoğunluğunda ortak olduğu iki hassasiyet var; "Kürt kimliği" ve "Kürtçe". Bu iki hassasiyetin dayanağı, "varlıkları" ve kendilerini "ifade" edebilmeleridir. Son yıllarda iktidarın güvenlikçi politikaları ile ortadan kalkan budur.
ÇÖZÜM GÜVENLİKTEN DEĞİL DEMOKRASİDEN GEÇER
Karşımızdaki gerçek, sonuç olan ve büyük ölçüde PKK’dan YPG/PYD’ye dönüşmüş olan bu tehdidi Öcalan üzerinden etkisiz kılmak çok kolay değildir.
Türkiye dışında sadece etnik kimliği ve öyle ya da böyle oluşturdukları otonom yapıları tehlike olmaktan çıkaracak olan şey içeride demokratikleşme yönünde atılacak adımlardan geçiyor.
Yani PKK’yı ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılmasından, Kürt sorununun çözülmesinden.
Kürt sorunu, Kürtlerin, Kürt kimlikleriyle kamusal alanda, devlet ve hukuk karşısında farklı ve eşit olmasının kabullenilmesi ve bunun içselleştirilmesidir. Bu açıdan Kürt sorunu eşit vatandaşlık sorunudur.
Kürtleri kamusal alanda etnik kimlikleri olan Kürt olarak değil de, kültürel kimlikleri olan Müslümanlık üzerinden kabul ederek; bölgeye daha çok kaynak transferi yaparak, modern toplu konutlar yaparak Kürt sorunu çözülmüş olmuyor.
İktidar şu gerçeği kabullenmiyor. Kürtleri muhafazakâr ve seküler olarak farklı gruba ayırmak mümkün olsa da, çoğunluğunda ortak olduğu iki hassasiyet var; "Kürt kimliği" ve "Kürtçe". Bu iki hassasiyetin dayanağı, "varlıkları" ve kendilerini "ifade" edebilmeleridir.
Son yıllarda iktidarın güvenlikçi politikaları ile ortadan kalkan budur. Bu durum, Kürt sorununun çözülmesi değil yok sayılması ve bastırılmasıdır.
Oysa içerdeki Kürtlerin sorunlarını çözerek, onları bu ülkenin eşit vatandaşı yapmak, yurt dışından gelebilecek her türlü tehlikeye karşı en güçlü adım olacaktır.
BU ZİHNİYETLE ÇÖZÜM ZOR
İşte sorun da burada ortaya çıkıyor.
İktidar blokunun siyaset yapma tarzı ve siyasetinin meşruti olan otoriter zihniyet ile Kürt sorunu çözülebilir mi?
Buna evet demek mümkün değil ama zor.
Demokrasi ve siyasetin alanının daraldığı ortamda; çözümü temel hak ve özgürlükten, anayasal eşitlikten geçen bir sorunu siyaseten konuşabilme ve çözme imkânı da ortadan kalkmaktadır.
Ne Kürt sorunu yok demekle sorun ortadan kalkıyor, ne Kürtlerle Kürtçe konuşarak, ne de onların etnik Kürt kimliğini değil kültürel Müslüman kimliğini öne çıkararak bu sorun ortadan kalkmıyor.
Bu sorunun çözülmesi de, ülkedeki siyasal iklimin normalleşmesi de, yeniden demokrasiye dönüş, siyasal alanının genişlemesi, yargının bağımsız ve tarafsız olabilmesi ile başlayacak bir dönüşümle mümkündür.
Açıkçası ne devletin ne de iktidar blokunun böyle bir önceliği yoktur.
Bu yüzden Türkiye’nin esas ihtiyacı iktidarı demokratik adımlar atmaya zorlayacak bir siyasi ve sivil muhalefettir.
Not: Bu yazı yazıldığı sırada ilginç biçimde uzun süredir olmayan bir şey oldu ve TUSAŞ’a yönelik bir terör saldırısı oldu. Şehitlerimize başsağlığı diliyor yaralılara şifalar diliyorum.
Diğer yandan yazıda da ifade ettiğim gibi Türkiye’de uzunca bir süredir terör eylemi gerçekleşmiyordur. Bahçeli’nin çağrısında gerçekleşen bu terör sorunu üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
İlginizi Çekebilir