COP 29’dan çıkan kararlar: Umutlar ve hayal kırıklıkları
EKOLOJİCOP29’un en çok dikkat çeken sonucu, gelişmekte olan ülkelere sağlanmak üzere kurulan yeni bir iklim finansmanı, Yeni Toplu Nicel Hedef (NCQG) idi. Bununla birlikte gelişmiş olan ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere 2035 yılına kadar yılda 300 milyar dolarlık iklim finansmanı sağlamayı taahhüt etmesiydi. Bu fon, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamalarına ve fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş yapmalarına destek olmayı hedefliyor. Ancak bu miktar, özellikle Afrika ülkeleri, Hindistan ve Pasifik ada ülkeleri gibi en kırılgan bölgeler tarafından “yetersiz” ve “gecikmiş” olarak nitelendirildi.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı COP29, bu yıl Azerbaycan’nın başkenti Bakü'de düzenlendi ve her türlü eleştiriye rağmen, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası toplum için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu Zirve en başından beri “Finans COP’u” olarak adlandırıldı.
Çevreye duyarlı ve çevre konusunda uzman bir Milletvekili olarak, çalışma arkadaşlarımla birlikte tamamen kendi maddi imkanlarımla Bakü’ye gittim. Çünkü Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda (COP29) yapılan tartışmaları takip etmek, bu tartışmaların bir parçası olmak ve Türkiye'nin çıkarlarını savunmayı kendim için bir görev olarak kabul ediyorum.
Ayrıca, bu toplantıya devlet imkanlarıyla katılanların da aynı sorumlulukla hareket ederek, bu fırsatı Türkiye'nin menfaatleri için verimli hale getirdiklerini umuyorum.
Bakü'de düzenlenen bu önemli zirveye binlerce kişi katıldı. Yaklaşık 200 civarında ülkenin yanı sıra sivil toplum kuruluşları, özel sektör temsilcileri ve farklı kurumlar da etkinliklerde yer aldı. Benim için oldukça heyecan verici bir deneyim de Birleşmiş Milletler bünyesindeki Global Centre for Climate Mobility’nin davetiyle 30’a yakın ülkeden gelen genç delegeler ile kapalı bir oturumda buluşmak oldu. Bu gençlerle çevre mücadelesi ve iklim değişikliğiyle nasıl başa çıkılacağına dair önemli fikir alışverişlerinde bulunduk.
Bu makalede size COP29’da tartışılan temel konuları, alınan kararları ve gelecekte atılacak adımları değerlendirmek isterim.
Öncelikle iki haftalık yoğun müzakerelerin ardından görüyoruz ki bu toplantı hem umutları hem de hayal kırıklıklarını beraberinde getirdi.
Ana Karar: 300 Milyar Dolarlık İklim Finansmanı
COP29’un en çok dikkat çeken sonucu, gelişmekte olan ülkelere sağlanmak üzere kurulan yeni bir iklim finansmanı, Yeni Toplu Nicel Hedef (NCQG) idi. Bununla birlikte gelişmiş olan ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere 2035 yılına kadar yılda 300 milyar dolarlık iklim finansmanı sağlamayı taahhüt etmesiydi. Bu fon, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamalarına ve fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş yapmalarına destek olmayı hedefliyor. Ancak bu miktar, özellikle Afrika ülkeleri, Hindistan ve Pasifik ada ülkeleri gibi en kırılgan bölgeler tarafından “yetersiz” ve “gecikmiş” olarak nitelendirildi.
Eleştiriler:
Hindistan temsilcisi, bu rakamı “komik derecede düşük” olarak nitelendirirken, Nijerya bunu “bir şaka” olarak adlandırdı.
Küçük Ada Devletleri İttifakı (AOSIS) Başkanı CedricSchuster ise “Adalarımız batıyor. Halkımıza bu kadar yetersiz bir anlaşmayla nasıl dönebiliriz?” diyerek hayal kırıklığını dile getirdi.
Savunmalar:
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Yöneticisi Simon Stiell, bu finansmanın “insanlık için bir sigorta poliçesi” olduğunu belirterek durumu olumlamaya çalıştı. Ancak bu poliçenin, “sadece vaatlerin yerine getirilmesi durumunda işe yarayacağını” da belirtmekten geri kalmadı.
Bu iklim finansmanı üzerinde özellikle durmak istiyorum çünkü finansman olmadan gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile başa çıkabilmesi mümkün değil.
Fonun iki temel alanda kullanılması planlanıyor:
Birincisi Uyum Projeleri için. Bu kapsamda altyapıların iklim krizine dayanıklı hale getirilmesi, tarımın sürdürülebilir kılınması, iklim krizine karşı toplumun hazırlanması gibi projeler yer alıyor.
İkincisi Emisyon Azaltımı:
Bunun da yenilenebilir enerjiye geçiş, sanayide kirliliğin azaltılması ve fosil yakıt kullanımının sonlandırılması anlamına geliyor.
Karbon Piyasası: Yeni Kurallar ve Tartışmaları
COP29’da neredeyse on yıldır süren müzakereler sonucunda küresel karbon piyasası için yeni kurallar üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu mekanizma, ülkelerin karbon kredileri alıp satmalarına olanak tanıyor.
Kazanımlar:
Bu kapsamda iki farklı piyasa türü oluşturuldu: Ülkeler arası ticaret için Madde 6.2, küresel kredi mekanizması için ise Madde 6.4.
Madde 6.2, Ülkeler arası karbon ticareti için düzenlemeleri içeriyor.
Buna göre bir ülke, karbon azaltım projelerini başka bir ülkede gerçekleştirip, bu projelerden elde edilen emisyon azaltımlarını kendi iklim hedeflerine saydırabilir.
Madde 6.4 ise küresel bir karbon kredi mekanizmasını oluşturuyor.
Buna göre herkesin katılabileceği (şirketler, bireyler dahil) bir piyasa sistemi üzerinden karbon kredileri alınıp satılır.
Amaç ise emisyon azaltımını teşvik etmek ve küresel ölçekte bir karbon piyasası kurmak.
Aktivistler, karbon kredilerinin “iklim eylemini ertelemek için bir mazeret” olabileceğini savunuyor. Örneğin Greenpeace, karbon piyasası anlaşmasını “iklim eylemi için büyük bir tehdit” olarak nitelendirdi.
Her iki mekanizma da ülkelerin daha düşük maliyetlerle iklim hedeflerine ulaşmalarını sağlamayı amaçlıyor. Ancak öte yandan karbon kredileri eleştiri de alıyor. Çünkü bunun gerçek emisyon azaltımı yerine "satın alınabilir bir çözüm" olduğu ileri sürülüyor.
Ancak tüm bunlara rağmen yine de karbon piyasası, iklim planlarının daha hızlı ve daha düşük maliyetle uygulanmasını sağlasa da eleştiriler durmak bilmiyor.
Aktivistler, karbon kredilerinin “iklim eylemini ertelemek için bir mazeret” olabileceğini savunuyor.
Örneğin Greenpeace, karbon piyasası anlaşmasını “iklim eylemi için büyük bir tehdit” olarak nitelendirdi.
Greenpeace’e göre karbon piyasası anlaşması "iklim eylemi için büyük bir tehdit" nedenleri ise şunlar:
1. Gerçek Eylemi Erteler: Ülkeler, emisyon azaltmak yerine kredi satın alarak hedeflerine ulaşabiliyor, bu da gerçek azaltımları engelliyor.
2. Adil Olmayan Dağılım: Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerden karbon kredisi alarak sorumluluklarını devrediyor.
3. Çift Sayım Riski: Aynı emisyon azaltımı iki kez sayılabilir, bu da küresel hedefleri zayıflatabilir.
4. Yetersiz Çözüm: Karbon kredileri, fosil yakıt kullanımını sonlandırmak yerine sadece geçici bir çözüm sunuyor.
5. Şeffaflık Eksikliği: Karbon piyasaları denetlenmesi zor, bu da projelerin etkinliğini sorgulatıyor.
Uyum ve Dirençliliğe Daha Fazla Finansman
Bu arada COP tarihinde ilk kez, uyum projelerine ayrılan fonların üç katına çıkarılması taahhüt edildi. Tarihsel olarak bu tür projeler, toplam iklim finansmanının sadece %40’ını oluşturuyordu.
Örnek projeler arasında Güney Afrika’da kuraklıkla mücadele için baraj inşası ve Doğu Asya’da fırtınalara dayanıklı altyapılar oluşturulması var.
Bu adım, kırılgan bölgelerin daha iyi hazırlanmasını sağlamak açısından kritik, ancak finansmanın düzenli ve etkili bir şekilde sağlanması konusunda hala ciddi endişeler var.
Çekişmeli Konular
Çekişmeli konulardan biri de fosil yakıtların geleceği. Mesela gelişmiş ülkeler, fosil yakıtlardan hızlı bir çıkışı savunurken; Suudi Arabistan ve bazı diğer petrol üreten ülkeler, “adil bir geçiş” çağrısında bulundu.
Brezilya, gelecek yıl yapılacak olan COP30’un “fosil yakıtların sonunun başlangıcı” olması gerektiğini vurguladı.
Özel Sektör Katılımı:
Öte yandan Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşlarının söz konusu finansmana ne ölçüde katkı sağlayacağı hala belirsiz. Ayrıca bu fonun Özel sektöre nasıl aktarılacağı ve bu tür bir finansmanın nasıl denetleneceği hala tartışma konusu.
Sonuçlar, pek çok çevre aktivisti ve gelişmekte olan ülke için beklentilerin altında kaldı. Her şeye rağmen COP29’un en büyük başarısı küresel karbon piyasası kurallarının netleşmesi ve uyum projelerine olan ilginin artması oldu. Bu yılki COP’un eksiklikleri ise 1,3 trilyon dolarlık finansman hedefinden uzak kalınması ve fosil yakıtların sonlandırılması konusunda net bir takvim belirlenmemesiydi.
BEKLENTİLER VE GERÇEKLİK
COP29 öncesinde beklentiler yüksekti. Özellikle 2024’ün tarihteki en sıcak yıl olarak kaydedilmesi, zirveye olan ilgiyi artırmıştı. Ancak sonuçlar, pek çok çevre aktivisti ve gelişmekte olan ülke için beklentilerin altında kaldı.
Her şeye rağmen COP29’un en büyük başarısı küresel karbon piyasası kurallarının netleşmesi ve uyum projelerine olan ilginin artması oldu.
Eksiklikler:
Bu yılki COP’un eksiklikleri ise 1,3 trilyon dolarlık finansman hedefinden uzak kalınması ve fosil yakıtların sonlandırılması konusunda net bir takvim belirlenmemesiydi.
Sonuç ve İleriye Bakış
COP29’un ardından gözler, 2025 yılına kadar ülkelerin sunması gereken Ulusal Katkı Beyanlarına (NDCs) çevrildi. Bu beyanlar, Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılması için hayati öneme sahip olacak. Ayrıca, COP30’un düzenleneceği Brezilya’da, fosil yakıtların geleceği ve 1,5°C hedefinin korunması en kritik başlıklar olacak.
Bütün bu dinamikler göz önüne alındığında, COP29 iklim mücadelesinde önemli ancak yetersiz bir adım olarak değerlendirilebilir. Anlaşmaların uygulamaya geçirilmesi ve ülkelerin vaatlerini yerine getirmesi, bu zirvenin etkisini belirleyecek.
Türkiye’nin Statüsü ve İklim Finansmanına Erişimde Belirsizlikler
Peki Türkiye bu fonlardan nasıl yararlanacak ya da yararlanabilecek mi?
Geçen yılki COP28 toplantısında dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki Türkiye’nin iklim konusundaki kırılgan yapısına dikkat çekmiş, kayıp ve zarar fonu içerisinde olmamız gerektiğini dile getirmişti. Bakan Özhaseki bu kapsamda yeşil iklim fonuna ulaşmakta zorluk çektikleri konusunda serzenişte de bulunmuştu. Aynı şekilde Bakan yardımcısı Fatma Varank da Türkiye’nin bilimsel veriler ışığında Kayıp ve Zarar Fonu’na erişim için bir kriter olan kırılgan ülke statüsündedir diyerek, Türkiye’nin bu fondan pay almayı hak ettiğine vurgu yapmıştı.
Peki bu konuda durum ne?
Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki statüsü ve uluslararası finansmana erişim durumu, uzun süredir tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor. Türkiye, hem “gelişmiş ülkeler” hem de “gelişmekte olan ülkeler” arasında farklı bir konumda bulunuyor. Bu durum, Türkiye’nin iklim finansmanı ve “Kayıp ve Zarar Fonu” gibi mekanizmalardan yararlanma sürecini doğrudan etkiliyor.
Statü Tartışmaları:
Türkiye, UNFCCC’nin “Ek-I listesinde” yer alıyor. Bu listeye dahil olması, Türkiye’ye teknik olarak gelişmiş ülke muamelesi yapılmasına neden oluyor ve özellikle finansman kaynaklarına erişimde bazı kısıtlamalar yaratıyor.
Ancak Türkiye, ekonomik kalkınma seviyesinin diğer Ek-I ülkeleriyle aynı olmadığını vurgulayarak, kendini “gelişmekte olan ülke” olarak konumlandırmaktan imtina ediyor. Bu bağlamda, 2010 yılında Türkiye’nin farklı statüsü resmen tanındı ve bazı esneklikler sağlandı.
Kayıp ve Zarar Fonuna Erişim:
2023 yılında Mısır’daki COP 27’de kabul edilen “Kayıp ve Zarar Fonu”, iklim değişikliğinden en çok etkilenen savunmasız ülkeler için oluşturuldu. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle iklim değişikliği kaynaklı afetlere (sel, kuraklık, orman yangınları) açık bir ülke olarak bu fona erişimi talep edebilir. Ancak, fonun öncelikli hedef kitlesi olan “en az gelişmiş ülkeler” ve “küçük ada devletleri” arasında yer almaması, bu süreçte engeller yaratıyor.
İklim Finansmanına Erişim:
COP29’un ana gündemi finansmandı. Zirve’de, Yeni Toplu Nicel Hedef (NCQG) olarak bilinen ve Paris İklim Anlaşması çerçevesinde belirlenen “yıllık 300 milyar dolarlık iklim finansmanı”, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum projeleri için ayrıldı. Türkiye, bu fondan faydalanamıyor. Ancak öncek Taraflar Konferansında kurulan ve aralarında bazılarından Türkiye’nin de faydalanabildiği fonlar da bulunuyor. Bunlar, Küresel Çevre Fonu (GEF), Özel İklim Değişikliği Fonu, En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF)) , Yeşil İklim Fonu (GCF) ve Kayıp ve Zarara Yanıt Fonu. Ancak Türkiye bu fonlara erişim de diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla kısıtlı.
Belirsizliklerin Kaynağı
Türkiye’nin uluslararası sistemdeki bu “farklı statülü” konumu, finansman mekanizmalarından yararlanmasını karmaşık hale getirmekte.
“Gelişmiş ülke statüsü”, Türkiye’nin yükümlülüklerini artırırken finansmana erişimini sınırlandırıyor.
“Gelişmekte olan ülke statüsü”, daha fazla esneklik ve finansman talep etmesine olanak tanıyor ancak bu statü tam anlamıyla tanınmamakta.
Türkiye’nin Stratejik Önemi
Türkiye, bu belirsizlikleri aşmak için:
Uluslararası müzakerelerde özel koşullarını daha güçlü bir şekilde vurgulamalı.
Paris İklim Anlaşması hedefleriyle uyumlu, detaylı ve etkili projeler sunarak finansman taleplerini desteklemeli.
Türkiye için Daha Güçlü Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) Sunmak Önemli
Finansman mekanizmalarından faydalanabilmek için Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) çok önemli. Çünkü fonlar dağıtılırken NDC’lere bakılarak dağıtılıyor. Türkiye’nin sera gazlarını ve tüm sektörleri kapsayacak şekilde Ulusal Katkı Beyanlarını güncelleyerek daha iddialı ve uygulanabilir hedefler ortaya koyması elzem. Bu anlamda Şubat ayında güncellenerek Birleşmiş Milletlere sunulması gereken NDC’yi merakla takip ediyoruz.
Uluslararası Standartlara Uyum:
Türkiye’nin önerdiği projeler, çevresel bütünlük, insan hakları ve yerel toplulukların katılımı gibi uluslararası standartları karşılamalı.
Karbon Piyasalarına Katılım:
Türkiye, Paris İklim Anlaşması Kredilendirme Mekanizması gibi araçlardan yararlanarak yenilenebilir enerji projeleri veya enerji verimliliği çalışmaları için finansman sağlayabilir.
Eş Finansmanı Harekete Geçirme:
Türkiye, iklim projelerini desteklemek için kamu ve özel sektör kaynaklarından ek finansman sağlama konusunda uluslararası yatırımcılarla iş birliği yapabilir.
Türkiye’nin Karşılaşabileceği Zorluklar:
-Hedeflerin Yeterliliği:
Türkiye’nin NDC’lerinin, Paris İklim Anlaşması hedefleriyle uyumlu olmadığı görülürse, finansmana erişimde zorluklarla karşılaşabilir.
-Rekabet Ortamı:
Gelişmekte olan birçok ülkenin finansmana ihtiyacı var. Türkiye’nin de statüsü nedeniyle, farklı finansmanlardan faydalanabilmesi için projelerinin etkisi ve uygulanabilirliği konusunda güçlü bir argüman sunması gerekecek.
-Kurumsal ve Yönetsel Zorluklar:
İklim finansmanına erişim için gerekli olan şeffaflık ve yönetişim standartlarının sağlanması, Türkiye açısından bir zorluk teşkil edebilir.
Bu çerçevede, Türkiye’nin her türlü iklim finansmanı mekanizmalarından yararlanması, “kırılganlıklarını doğru bir şekilde belgeleyip, uluslararası standartlara uygun projeler geliştirmesine” bağlı.
İlginizi Çekebilir