Çok zor bir süreç ama en zoru toplum olabilir
SİYASETSürecin iç politik gerekliliklerle mi yoksa Türkiye’nin bölgesinde olan gelişmeler nedeniyle mi başladığını bilmek çok zor. Ancak benim tahminim dış politikanın bu süreçte ana etken olduğu ancak süreç başarı ile tamamlanırsa iç politikadaki olası kazançların ise ana paranın faizi olacağı yönünde.
Geçtiğimiz haftalarda Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş çekişmeleri arasında erken seçim olur ise acaba hangisi Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında daha güçlü bir rakip olur tartışmalarını yaşarken birdenbire kendimizi çok farklı bir gündemin içerisinde bulduk. Kuşkusuz, kimileri böyle bir sürecin arkada mutfakta pişirildiğini biliyorlardı ama bizler MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamaları ile kendimizi yepyeni bir sürecin içerisinde bulduk.
Adı ile özdeşleşmiş şekilde devleti temsil ettiği büyük bir kabul gören Bahçeli mecliste önce DEM partililer ile tokalaştı ardından da Abdullah Öcalan’ın meclis çatısı altında konuşma yapmasının bile mümkün olacağını açıkça söyleyerek bütün gündemi belirledi. Hatta şu anki gündemi değil geleceği de belirlemiş oldu. Ardından CHP lideri Özgür Özel’den, DEM Parti’den, Abdullah Öcalan’dan ve de Kandil’in bir kanadından süreci olumlayan ve de destekleyen açıklamalar geldi. Her ne kadar TUSAŞ’a yapılan terör saldırısı sürece bir darbe vurmuş olsa da şu ana kadar sürecin ilerleyişini durdurmuşa benzemiyor.
Sürecin iç politik gerekliliklerle mi yoksa Türkiye’nin bölgesinde olan gelişmeler nedeniyle mi başladığını bilmek çok zor. Ancak benim tahminim dış politikanın bu süreçte ana etken olduğu ancak süreç başarı ile tamamlanırsa iç politikadaki olası kazançların ise ana paranın faizi olacağı yönünde. 7 Ekim saldırıları sonrasında Ortadoğu coğrafyasında uluslararası çatışma ve de güvenlik hattının Tahran’ı çeperine alacak şekilde güneye doğru inme durumu aniden hızlandı. ABD’nin Irak’tan 2026’da çekileceği ve de 5 Kasım seçimlerinde ibrenin de Trump’tan yana olduğunu düşünürsek bölgede kimi büyük boşlukların doğacağını kestirmek hiç de zor değil. Dahası Irak, İran ve de Suriye Kürtleri bu süreçte bölgede yeniden önemli aktörlerden birisi konumuna da yükselebilir. Hal böyleyken Türkiye kendi iç sorununu çözmek durumunda. Ancak bu sanıyorum aktörlerin çokluğu nedeniyle çok kolay değil.
TÜRKİYE, KENDİ İÇ SORUNUNU ÇÖZMEK DURUMUNDA
Öncelikle Türkiye devlet yapısının her ne kadar ortak paydada buluşma kabiliyeti çok yüksek olsa da tek parçalı bir yapı olmadığını hatırlamamız lazım. Kuşkusuz Türkiye’nin devlet yapısı gibi Kürtler de tek parçalı bir yapıya sahip değiller. Hala tartışmasız lider olan Abdullah Öcalan çok etkili olsa da hem Kandil’de hem de Türkiye’nin dışında farklı durumlara kimi farklı tepkiler veren gruplar da var.
Sanıyorum sürecin gelişini çok tecrübeli kimi DEM partililer rahatlıkla gördüler ama süreçten yeni haberi olmuş kimi partililerin de ne tepki vereceğini kestirmek kolay değil. Benzer şekilde ABD bölgeden çekilse bile bölgedeki silahları kalacak ve de bu etkisinin de süreceğini gösteriyor. İsrail’in kimi farklı Kürt grupları ile çıkar odaklı iş birlikleri yapması, Rusya’nın bölge nüfusunu arttırması için Suriye’de daha da farklı iş birliklerine girmesi ise asla yabana atılmaması gereken durumlar.
Kısacası içeride çok parçalı ve uyuşmaları zor olan yapılar varken artık uluslararası bir mesele olan Kürt meselesinin hem bölgede hem de dünyada çok fazla aktörü var. Hal böyle olunca da bütün bu aktörleri aynı düzleme koymanın zor olacağını düşünüyorum. Ancak sanıyorum sürecin başat aktörlerinden olduğunu bildiğimiz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ekibi bütün bunları hesaba katmışlardır. En azından ben hesaba kattıklarını ummak istiyorum.
Ancak süreç içerisinde devletlerin, yapıların, grupların, örgütlerin ve de siyasal elitlerin kalabalıklığı ve de oydaşmalarından daha da zor olan bir gerçeklik ile karşı karşıyayız. O da Türkiye toplumu. Her ne kadar elimde şu an için hiçbir araştırma sonucu olmasa da şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle 2015 sonrasında milliyetçilik nosyonu ile bir arada tutulmaya çalışılan Türkiye toplumu hazırlanmadan kendisini ortasında bulduğu bu duruma çok da kolay uyum sağlayamayabilir. Her ne kadar Devlet Bahçeli bunu sağlayabilecek çok doğru ve de önemli bir aktör olsa da.
On yıla yaklaşan bir süredir bu toplum hem yukarıdan aşağıya hem de aşağıdan yukarıya doğru milliyetçilik tutkalı ile birbirine yapıştırılmaya çalışılıyor ki bu kendi içerisinde meşru bir siyasal-sosyal proje de olabilir. Yerli ve milli sıfatına sahip savunma sanayisi, dış politikası ve de yatırım araçları ile bu politikalar yukarıdan topluma serpiştirilirken aynı zamanda da aşağıdan diziler, söylemler ve de gündelik hayata etki eden uygulamalar ile kendini gösteriyor.
Payitaht Abdülhamit dizisinde ağlayan, Ertuğrul dizisinde kılıç kuşanan, Hollanda’ya kızınca portakalları ekranların karşısında eli sıkan bir topluma Öcalan’ın mecliste konuşacağını anlatmak hiç de kolay bir iş değil. Dahası bu yapılırken ellerini ovuşturarak kopacak milliyetçilik oylarını bekleyen Ümit Özdağ ve Yavuz Ağıralioğlu gibi isimleri de unutmamak lazım. Kısacası devletin gerçek yüzü Devlet Bahçeli söyledi, Kürtlerin büyük çoğunluğu da buna olur verdi diye iç siyasetin tamamlandığını düşünmek yanıltıcı olacaktır.
Belki de işte bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan her zamankinden daha sessizdir ya da her konuda fırsat yaratıp konuşmayı başaran Ekrem İmamoğlu olanları şimdilik izlemek ile yetiniyordur, kim bilir…
İlginizi Çekebilir