© Yeni Arayış

Çocukluk yazları ve tatilin kısa tarihi

Her çocuğun bir an önce büyüyüp kendi kafasına göre tatile çıkmak istediği, ancak büyüyüp de o tatillere gidebilir olduğunda çocukluk tatillerinde aldığı tadı bulamayınca anladığı üzere, bu özel zamanlar yetişkin günlerin enerji deposu aynı zamanda. Hafızanın, insanı mutlu eden anılarının depolandığı köşesi. Geri dönüp düşündüğümde yaz tatillerinin bir başka güzelliği de çocuk dünyamızı büyüten yeni tanışıklıklar olduğunu görüyorum. Yazın bir ucu, normalde karşılaşmanın imkansız olduğu, başka şehirlerde yaşayan çocuklarla kurulan arkadaşlıklarla örülü bir dünyaya açılıyordu.

Eskiden yaz ayları ‘normalde’ hafif geçmesi beklenen, insanların çeşitli festivallerde, açık hava konserlerinde bir araya geldiği, memleketlerine gidip aileleri ile zaman geçirdiği, bütçesine göre kendini bir tatil beldesine atabildiği durup dinlenme aylarıydı. Diğer mevsimler için aynısını söyleyemeyeceğim ama benim zamanımda yaz çocuklara aitti. Anne babayla daha fazla zaman geçirme imkanının olduğu, çoğunlukla açık havada geçen, özlenen aile büyüklerinin görüldüğü, kuzenlerle buluşulduğu, yeni oyunların öğrenildiği, yeni kitapların okunduğu, yeni becerilerin kazanıldığı, istenilen saatte yatılamasa da istenilen saatte kalkılan bu zaman dilimi iple çekilir, bitsin istenmezdi. 

Her çocuğun bir an önce büyüyüp kendi kafasına göre tatile çıkmak istediği, ancak büyüyüp de o tatillere gidebilir olduğunda çocukluk tatillerinde aldığı tadı bulamayınca anladığı üzere, bu özel zamanlar yetişkin günlerin enerji deposu aynı zamanda. Hafızanın, insanı mutlu eden anılarının depolandığı köşesi.

Geri dönüp düşündüğümde yaz tatillerinin bir başka güzelliği de çocuk dünyamızı büyüten yeni tanışıklıklar olduğunu görüyorum. Yazın bir ucu, normalde karşılaşmanın imkansız olduğu, başka şehirlerde yaşayan çocuklarla kurulan arkadaşlıklarla örülü bir dünyaya açılıyordu. Bu kısa süreli tanışıklıklarda -hele de çevrede arkadaşlık edilecek akran yoksa- birden kuruluveren samimiyetin gücü, ayrılma günü geldiğinde o an için dünyanın en büyük üzüntüsüne dönüşüveriyordu. Kısa süreli de olsa hayatımıza giren insanlarla zenginleştiğimizi ve ayrılık zamanı geldiğinde kopmayı öğreniyorduk.

Yaza ait bir diğer konu doğayla kurduğumuz ilişkiydi. Doğa sevgisi ve sevdiğin bir şeyi koruman gerektiği bilinciyle yetişiyorduk. Artık adını bile duymadığım izcilik kolunda öğrendiğimiz ufak tefek bilgilerle hepimiz kendi çapında birer yavru kurt kesiliyorduk. Gelişigüzel ateş yakılmaması gerektiğinden haberdardık. Ağaçlık alanlarda cam şişelerin olmaması gerektiğini bilerek büyüdük. Bacak kadar boyumuzla çevreyi temiz tutmayanlara ayıplayarak bakardık. Doğaya ve doğada yaşayan canlılara karşı bir sorumluluğumuz olduğunu biliyorduk. Yaz ayları bunları yeniden ve yeniden anlayıp öğrendiğimiz zamanlardı. 

Tatil bitip yaşadığımız şehirlere geri döndüğümüzde bu defa sokak oyunları başlardı. Mahalledeki arkadaşlarla sosyalleşilen, eve girmemek için ek sürelerin istenip durulduğu bu oyun zamanları da tatile dahildi. Hatta öyle ki, oyunun tatlı, oynayanların çoğunluk olduğu zamanlarda sokağı bırakıp bir süreliğine ailesiyle tatile başka yere gidecek olanlara içten içe acıdığımız bile olurdu. 

Bakkaldan alışveriş etmekten, takım oyunlarında varlık göstermeye kadar uzanan sokak günlerinde beraberce kazanıp, beraberce kaybetmeyi deneyimlerdik. Hepimiz ‘bizim sokağın’ çocuklarıydık, bizim sokağın kedileri, bizim sokağın köpekleri, bizim sokağın insanlardı vardı, bilirdik.  Belli bir yaşa kadar bizimkinden başka sokağa gitmemiz yasaktı. Hoş, zaten gidemezdik. Zira sokağın yaşça büyük abileri ablaları bizi bir şekilde gözetirlerdi. Hissedilen bir güvenli alan vardı. Şimdi çok şey değişti. Doğanın, doğal yaşamın, sokak hayvanlarının, bir arada yaşama kültürünün giderek çözüldüğü, kutuplaşmadan duramadığımız günümüzde çocukluk tatilleri hala kaçış yeri olabilecek kadar güçlü mü emin değilim. Gündemin boğuntusu elde avuçtaki her türlü dayanak noktasını silip atacak kadar yoğun. Oysa bizler dünya üzerinde tatile çıkan ilk birkaç kuşaktan biriyiz. Bu nedenle yaz mevsiminin bu son yazısında seyahatin tarihine kısaca bakalım istedim.

Tarihçiler iki yüz yıllık barış dönemi sırasında Roma İmparatorluğu'nda seyahate çıkmayı elverişli kılan bir dönemin de başladığını belirtiliyorlar. Sadece seçkin sınıfın çıkabildiği bu seyahatler Hadrian Seddi'nden Fırat nehrine dek, herhangi bir düşman ülke sınırını geçilmeksizin seyahat etmenin mümkün olduğu dönemi başlatmış.

TATİLİN TARİHİ

İnsanlık tarihinde tatil mesaili hayata geçilmesiyle başlar. Çalışmanın dinlenmeden kesin olarak ayrılmasının zorunlu olduğu bu yeni yaşam, zamanla tatil mekanlarını, merkezlerini ve türlerini de belirler ve kendi terimlerini, kendi ekonomisini yaratır. Ancak seyahatin geçmişi daha eskilere, Roma İmparatorluğu’na kadar gidiyor.

Tarihçiler iki yüz yıllık barış dönemi sırasında Roma İmparatorluğu'nda seyahate çıkmayı elverişli kılan bir dönemin de başladığını belirtiliyorlar. Sadece seçkin sınıfın çıkabildiği bu seyahatler Hadrian Seddi'nden Fırat nehrine dek, herhangi bir düşman ülke sınırını geçilmeksizin seyahat etmenin mümkün olduğu dönemi başlatmış. Ne var ki Roma döneminde bu seyahat arzusunun pek de makbul görülmediği anlaşılıyor. Seneca’nın 'İnsanlar gelgeç tabiatlı oldukları, tekdüze bir yaşamdan sıkıldıkları ve hep kendilerinden kaçan şeylerin peşinden koştukları için farklı yerlere, farklı uğraşlar aramak için seyahat etmektedirler' diyerek eleştirdiği bu gezme halinin 13. ve 14. yüzyıllara gelindiğinde kendine çeki düzen vererek, inanç temelli bir hal aldığı görülür.

Bu yüzyıllarda hac yolculukları, hacıların misafir edildiği konaklama yerleri ile dinsel kitaplarının basılmasıyla oluşan ağ giderek büyüyerek seyahati katmanlandıran bir zemin sağlıyor. Daha çok dinsel adanmışlık, kültür ve hazzın karışımından ibaret olan bu yolculuklar 15. yüzyıla gelindiğinde bir takvime bağlanarak Venedik'ten kutsal topraklara düzenli turların organize edildiği bir hac turizmine evrilir. 

17. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde ise aristokratlar ile yüksek sınıflar tarafından yapılan Grand Tour adı verilen büyük turların başladığı görüyoruz. Bu turlar 18. yüzyılın sonlarında meslek sahibi orta sınıftan erkekler arasında yerleşik bir hal alır. Bu durum seyahat edebiyatının oluşmasına da zemin hazırlar. 1600 ve 1800 yılları arasında Avrupa’daki önemli merkezlerin kitapçılarında seyahate özendiren rehber kitapların sayısında önemli bir artış olur. Avrupa’daki bu insan hareketliliği galerilerin, müzelerin kurulmasına da ön ayak eder. Böylece Avrupa’nın kimi şehirleri yüzyıllardır gelen tarihi önemlerini yeni kurulmaya başlayan müzeler, galeriler ve fuarlarla perçinlemek için birbirleriyle yarışa girerler.

18. yüzyılda Avrupa'nın birçok yerinde kaplıca turizmi başlar. Daha çok taşralı elitlerin rağbet ettiği kaplıca turizmi özel balolar, gezinti yerleri, kütüphaneler, teşrifat görevlileriyle kentsel sosyalleşme deneyiminin yapılmasına zemin hazırlar. 

Yine bu dönem kırsal bölgelerde iş ve oyunun iç içe geçtiği panayırlar öne çıkar. Örneğin İngiltere'de birçok kasaba ve köyde yılda en az bir kez, bazılarında daha fazla sayıda panayır düzenlenir. Genellikle meyhanenin çevresine konumlanmış olan bu panayırlara katılmak için insanlar hatırı sayılır mesafeler kat eder. Ticaret ve haz iç içe geçer. 18. yüzyılda kamusal yaşamda aydınlanma, ısınma, dışarıda yemek yeme, mefruşat, haberleşme, bankacılık ve artan seyahat imkanları sonucunda eğlence ve sosyalleşme sağlayan belli başlı merkezler hızla talep görmeye başlar.

Modern dünyada mesaili yaşama geçişle birlikte tatil bir statü göstergesi halini alır. Britanya’da otomobil kullanımındaki artış ile tatile çıkma arasında doğru orantı olduğu görülür. 1950’lerde Britanya'da mevcut 'boş zamanın' yüzde 40'ının seyahat edilerek geçirildiği düşünülmektedir. Havacılıktaki gelişmeler, ticari uçuşlardaki artış tatilleri yılın farklı zamanlarına, dünyanın farklı yerlerine böler. 

 Çocukluk tatillerimizin arkasında çok kısaca özetlemeye çalıştığım böyle bir tarih yatıyor. Umarım bu zor yazdan geriye güzel birkaç an saklayabilmişizdir. Zira önümüzdeki dönemde bunlara çok ihtiyacımız olacağa benziyor. Sonbaharda görüşmek üzere.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER