© Yeni Arayış

Çin'in önemli bir ihracat kalemi: Yapay zekâ destekli gözetleme devleti

Çin'in önemli bir ihracat kalemi: Yapay zekâ destekli gözetleme devleti

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, batılı birçok siyasetçinin ve yorumcunun umduğunun aksine, ticaretin her zaman demokrasiyi güçlendirmediğini ve rejimleri liberalleştirmediğini gösteriyor. Tam tersine, Çin'in gelişmekte olan ülkelerle olan ilişkilerini güçlendirmesi, otoriter yönetimlerin daha da güçlenmesine yol açıyor gibi görünüyor. Yazar: Martin Beraja, David Y. Yang ve Noam Yuchtman | Çeviri: Mert Söyler | Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz. ABD Başkanı George H. W. Bush "Dünya üzerinde hiçbir ülke, yabancı fikirleri sınırda tutmayı başarıp dünyanın mal ve hizmetlerini ithal etmenin bir yolunu bulamamıştır" demişti. Demokrasilerin teknolojik gelişmelerin öncüsü olduğu bir çağda, Bush'un fikirleri Amerika'nın kendi siyasi ekonomi modeliyle ilgiliydi. Ama günümüzde Çin, yapay zekâ alanında öncü bir yenilikçi güç haline geldiğine göre, aynı ekonomik entegrasyon ülkeleri tam tersi yönde etkileyebilir mi? Bu soru özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli, çünkü birçoğu hem kurumsal olarak kırılgan hem de ticaret, dış yardım, krediler ve yatırımlar yoluyla Çin'e giderek daha da fazla bağlanıyor.

Dördüncü sanayi devrimi demokrasileri nasıl etkileyecek?

Yapay zekâ, “dördüncü sanayi devrimi”nin temeli olarak yüceltilse de birçok yeni zorluğu da beraberinde getiriyor. Yapay zekâ teknolojileri, önümüzdeki yıllarda ekonomik büyümeyihızlandırma potansiyeline sahip, ama aynı zamanda demokrasilerin altını oyma, otokratlarınsosyal kontrol arayışlarına yardımcı olma ve online olarak bıraktığımız veri izlerinden faydalanarak davranışlarımızı manipüle eden "gözetim kapitalistlerini" güçlendirme risklerini de beraberinde getiriyor. Çin, yapay zekâ destekli yüz tanıma teknolojilerini kendi gözetim devletini güçlendirmek için yoğun bir şekilde kullanmaya başladığından beri, bu teknolojilerin ticaretindeki eğilimleri ve siyasi sonuçlarını araştırmaya karar verdik. 2008'den 2021'e kadar yüz tanıma yapay zekâ teknolojilerinin küresel ticaretiyle ilgili bir veri tabanı oluşturduktan sonra, 36 ihracatçı ülkeden 136 ithalatçı ülkeye yapılan 1636 anlaşma tespit ettik. Bu veri setinden üç önemli bulguya ulaştık. Birincisi, Çin'in yüz tanıma yapay zekâsı teknolojisinde bir karşılaştırmalı üstünlüğü var. ABD'nin yaklaşık iki katı kadar ülkeye bu teknolojiyi satıyor (83'e karşı 57 ticaret bağlantısı) ve %10 daha fazla ticaret anlaşması yapıyor (238'e karşı 211). Üstelik, Çin'in bu alandaki karşılaştırmalı üstünlüğü, radyoaktif maddeler, buhar türbinleri ve lazer teknolojileri gibi diğer ileri teknolojilerdeki üstünlüğünden daha belirgin. Çin'in bu karşılaştırmalı üstünlüğünün çeşitli nedenleri olsa da Çin hükümetinin yapay zekâda küresel liderliği stratejik bir hedef olarak belirlediği ve yüz tanıma yapay zekâsı endüstrisinin, gözetim teknolojilerine olan yüksek talep sayesinde büyük devlet veri tabanlarına erişim sağladığı biliniyor. Otoriter rejimler ve zayıf demokrasiler, yüz tanıma yapay zekâsını Çin'den ithal etmeye daha eğilimli. Çin'in otoriter rejimlere özel bir ilgisi mi var, yoksa tüm ürün kategorilerinde bu ülkelere daha fazla ihracat mı yapıyor? Çin'in yüz tanıma yapay zekâsı ihracatını diğer ileri teknoloji ihracatlarıyla karşılaştırdığımızda ise yüz tanıma yapay zekâsının, Çin'in otoriter rejimlere özel bir eğilim gösterdiği tek teknoloji alanı olduğunu gördük.

OTORİTER REJİMLER İÇİN ÇİN’İN GÖZETLEME PAKETİ

İkinci olarak, otoriter rejimler ve zayıf demokrasiler, yüz tanıma yapay zekâsını Çin'den ithal etmeye daha eğilimli. ABD ise bu teknolojiyi ağırlıklı olarak gelişmiş demokrasilere ihraç ediyor (ticaret bağlantılarının yaklaşık üçte ikisi ve anlaşmalarının dörtte üçü bu ülkelerle). Çin ise hem gelişmiş demokrasilere hem de otoriter rejimlere veya zayıf demokrasilere neredeyse eşit miktarda ihracat yapıyor. Çin'in otoriter rejimlere özel bir ilgisi mi var, yoksa tüm ürün kategorilerinde bu ülkelere daha fazla ihracat mı yapıyor? Çin'in yüz tanıma yapay zekâsı ihracatını diğer ileri teknoloji ihracatlarıyla karşılaştırdığımızda ise yüz tanıma yapay zekâsının, Çin'in otoriter rejimlere özel bir eğilim gösterdiği tek teknoloji alanı olduğunu gördük. İlginç bir şekilde, ABD'nin ihracatında böyle bir eğilim olmadığını tespit ettik. Bu farkın bir açıklaması, otoriter rejimlerin ve zayıf demokrasilerin gözetim teknolojileri için özellikle Çin'e yönelmesi olabilir. Bu da bizi üçüncü bulgumuza götürüyor: otoriter rejimler ve zayıf demokrasiler, iç karışıklık yaşadıkları yıllarda Çin'den yüz tanıma yapay zekâsı ithal etme eğiliminde. Veriler, zayıf demokrasiler ve otoriter rejimlerin huzursuzluk yıllarında Çin'den gözetim yapay zekâsı ithal ettiğini, ama ABD'den etmediğini gösteriyor. Bu ithalatlar, iç karışıklık olaylarından önce veya sonra değil, olaylar sırasında gerçekleşiyor. Askeri teknoloji ithalatları da benzer bir örüntü izliyor. Buna karşılık, gelişmiş demokrasiler huzursuzluk dönemlerinde yüz tanıma yapay zekâsı ithalatını artırmıyor. Son olarak, bu ülkelerdeki daha geniş kurumsal değişiklikler meselesi var. Analizimiz, iç huzursuzluk dönemlerinde Çin'den yapılan gözetim yapay zekâsı ithalatının, ülkelerin seçimlerinin daha az adil, daha az barışçıl ve daha az güvenilir hâle gelmesiyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Benzer bir örüntü, ABD gözetim yapay zekâsı ithalatında da görülüyor, fakat bu bulgu daha az belirgin. Aynı zamanda, gelişmiş demokrasilerde gözetim yapay zekâsı ithalatı ile kurumsal nitelik arasında bir ilişki bulunmuyor. Bu nedenle, bulgularımızı yapay zekânın kurumlar üzerindeki doğrudan etkisi olarak yorumlamak yerine, otoriter rejimler ve zayıf demokrasilerde gözetim yapay zekâsı ithalatının ve kurumsal erozyonun, rejimlerin daha fazla siyasi kontrol arayışının ortak sonucu olarak görüyoruz. Huzursuzluk dönemlerinde büyük miktarda Çin gözetim yapay zekâsı teknolojisi ithal eden otoriter rejimlerin ve zayıf demokrasilerin, düşük ithalat yapan ülkelere kıyasla gelişmiş demokrasilere dönüşme olasılığının daha düşük olduğunu gösteren kanıtlar buluyoruz. Bu durum; otokrasilerin huzursuzluk dönemlerinde kullandıkları gözetim yapay zekâsı ithalatı, seçim kurumlarının zayıflatılması ve askeri teknoloji ithalatı gibi taktiklerin demokratik olmayan rejimleri sağlamlaştırmada etkili olabileceğini gösteriyor.

YAPAY ZEKÂ, OTOKRATİK REJİMLERİ GÜÇLENDİREBİLİR

İlginç bir şekilde, huzursuzluk dönemlerinde büyük miktarda Çin gözetim yapay zekâsı teknolojisi ithal eden otoriter rejimlerin ve zayıf demokrasilerin, düşük ithalat yapan ülkelere kıyasla gelişmiş demokrasilere dönüşme olasılığının daha düşük olduğunu gösteren kanıtlar buluyoruz. Bu durum; otokrasilerin huzursuzluk dönemlerinde kullandıkları gözetim yapay zekâsı ithalatı, seçim kurumlarının zayıflatılması ve askeri teknoloji ithalatı gibi taktiklerin demokratik olmayan rejimleri sağlamlaştırmada etkili olabileceğini gösteriyor. Araştırmamız, ticaretin her zaman demokrasiyi teşvik etmediğini veya rejimleri liberalleştirmediğini gösteren bulgulara bir yenisini ekliyor. Aksine, Çin'in gelişmekte olan dünya ile artan entegrasyonu tam tersi etki yaratabilir. Bu durum, olumsuz dışsallıklar üreten diğer ticaret mallarının düzenlemesine benzer şekilde, yapay zekâ ticaretinde de daha sıkı düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Siyasi baskı amacıyla toplanan verilerle eğitilen otokratik eğilimli yapay zekâ, çocuk işçiliği gibi etik olmayan kaynaklardan üretilen ürünlere benziyor. Aynı şekilde, gözetleme yapay zekâsı, sivil özgürlüklerin ve siyasi hakların kaybı gibi olumsuz yan etkiler yaratabileceğinden, çevre kirliliğine benzetilebilir. Tüm çift amaçlı teknolojiler gibi, yüz tanıma yapay zekâsı da tüketicilere ve şirketlere fayda sağlama potansiyeline sahip. Fakat, bu ileri teknolojinin dünya genelinde yayılırken otoriterleşmeyi kolaylaştırmaması için dikkatle tasarlanmış düzenlemelere ihtiyaç var.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER