Çin, ABD başkanlık seçimlerini nasıl izliyor?
ÇEVİRİÇin liderleri, ABD başkanlık seçimlerini yakından izliyor, fakat daha şimdiden bir sonraki Amerikan yönetiminin düşmanca davranacağına ikna olmuş durumdalar. Peki, bu durumu sakinlikle mi karşılayacaklar, yoksa daha sert bir strateji mi benimseyecekler?
Yazar: Ian Bremmer | Çeviri: Mert Söyler | Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.
Çin Komünist Partisi (ÇKP), Amerika’nın Kasım ayındaki belirsizliklerle dolu seçimlerine nasıl tepki verecek? Çin, kendisinin ekonomik doğal büyümesini engellemek ve küresel etkisini sınırlamak konusunda Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin hemfikir olduklarına inanıyor. Çinli liderlere göre, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin fikir ayrılığı yaşadığı tek nokta, Çin’i durdurmak için hangi ekonomik ve siyasi yöntemlerin kullanılacağı ve bunların ne zaman ve nasıl uygulanacağı.
Bu bakış açısı, Washington için pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Sonuçta, ABD Başkanı Joe Biden, Trump yönetiminin uyguladığı yeni gümrük vergileri ve teknoloji ihracatlarına kısıtlamalar getirme politikasını devam ettirdi. Ayrıca Japonya, Güney Kore, Avustralya, hatta Hindistan gibi ülkelerle Çin karşıtı ittifakları genişletti.
Trump, seçimleri kazanma şansı az farkla daha yüksek olan aday olarak öne çıkarken, Çinli liderler, Demokratların başkan adayı Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e kıyasla, yeni bir Trump yönetimine erkenden hazırlık yapmanın daha önem arz ettiğine inanıyorlar.
ÇİN, OLASI BİR TRUMP HÜKÜMETİNE HAZIRLANIYOR
Fakat tüm bunlar; Çin'in, Demokratları ve Cumhuriyetçileri birbirinin aynısı gördüğü anlamına gelmiyor. Aksine, Çin’in, Donald Trump’ın olası ikinci başkanlık döneminin getirebileceği sıkıntılara hazırlık yaptığı açıkça görülüyor. Trump, seçimleri kazanma şansı az farkla daha yüksek olan aday olarak öne çıkarken, Çinli liderler, Demokratların başkan adayı Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e kıyasla, yeni bir Trump yönetimine erkenden hazırlık yapmanın daha önem arz ettiğine inanıyorlar.
Çin hem ABD ile ilişkilerinde hem de uluslararası alanda istikrar arzusunu güçlü bir şekilde sürdürüyor. Bunun nedeni, COVID-19 pandemisi sırasında Çin Komünist Partisi’nin uyguladığı sert karantina önlemlerinin ekonomiye verdiği zararın hâlâ tam olarak toparlanamamış olması. Çinli yetkililer, Trump’ın seçimi kazanması durumunda ABD pazarlarının daha da kapalı hale gelmesinin, Çin’i kendi iç tüketim pazarını güçlendirmeye ve diğer dış pazarlara yönelmeye zorlayacağını düşünüyorlar. Bu da aslında, ticaret savaşını Çin’in tırmandırmayı düşünmediği anlamına geliyor.
Çin, ABD ile hükümetler arası görüşmelerin ve askeri iletişimin daha efektif yürütülebilmesi için çalışmalarını sürdürüyor. Fakat ÇKP yetkilileri bir yandan da, Trump’ın Çin ihraç mallarına %60 vergi uygulama tehdidini gerçekten ciddiye alıp almadığını, yoksa sadece Çin’i daha iyi ticaret ve yatırım şartları sağlamaya mı zorlamak istediğini anlamaya çalışıyorlar. En büyük endişeleri ise Trump’ın olası bir zaferi sonucunda Çin’e tanınan "kalıcı normal ticaret ilişkileri" statüsünü iptal etmesi ihtimali. Eğer bu yaşanırsa, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne girişini sağlayan ve uzun yıllar boyunca ABD-Çin ekonomik ilişkilerini sürdüren anlaşmanın tersine çevrilmesi ihtimali ortaya çıkabilir.
Çin, ABD başkanlık seçimlerinin sonucuna nasıl hazırlanıyor?
Çinli liderler, Trump’ın hamlelerine karşı sabırlı olmayı ve Amerika’nın kendi ekonomik zayıflığının ve Çin’in çatışma istememe tutumunun Trump’ı başka bir hedefe yönlendirebileceğini ummayı da seçebilirler. Alternatif olarak ise, Çin’le ekonomik ilişkilerinden hâlâ fayda sağlayan ABD müttefiklerine yakınlaşmayı da deneyebilirler. Çinli liderler bu ülkelere daha fazla ticari pazar erişimi sunarak, daha az çatışmacı bir yaklaşım benimsemesi için Trump yönetimine ABD müttefiklerinin lobi faaliyetleriyle baskı yaratmasını sağlayabilir ya da bu ülkeler de “Önce Amerika” politikalarının hedefi olurlarsa, Çin’le daha yakın iş birliği yapmaya meyledebilirler.
Fakat büyüme zaten zayıfken daha fazla ekonomik acıya katlanmak, Çinli tüketicileri yabancılaştırabilir ve bu da öfkelerinin ÇKP liderliğine yönelmesine neden olabilir. Daha büyük risk ise, Çinli liderlerin geçen yılki sınırlı etkileşim neticesinde yeterli sonuçlar alınamadığına karar vermesi ve bir sonraki düşmanca tavırlı ABD başkanının her zaman bir seçim uzaklıkta olabileceğini düşünmeleri olacaktır.
Eğer böyle düşünürlerse, ABD’nin ekonomik baskısına (kim başkan olursa olsun) daha kararlı ve sert bir güvenlik politikasıyla yanıt verebilirler. Bu durumda, eğer ABD gerçekten Çin ekonomisiyle bağlarını koparma konusunda daha agresif bir yaklaşım benimserse, Tayvan’a karşı Çin’in askeri ve diplomatik manevralarını durdurmaya zorlamak için elinde çok daha az koz olacaktır.
Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlarla ilgili ABD’nin pozisyonlarına daha yakın bir tutum almak da Çin’in yararına olmayabilir. Zira bu çatışmalara son verilmesi, ABD’nin elinin rahatlamasına ve Çin’e karşı daha sert bir tutum benimseyebilme imkânı bulmasına neden olabilir.
ABD ve Çin arasındaki gerilim daha yakın ilişkilerle çözülebilir mi?
Elbette, ÇKP yönetimi, Çin karşıtı politikaları ABD’de daha az popüler hale getirmek amacıyla daha dostane bir yaklaşım da benimseyebilir. Örneğin, ABD’de üretim ve yeni iş alanları açmak için Çin yatırım yapma sözü verirse ve ihracatı karşılıklı olarak kabul edilebilir bir seviyede sınırlamak için bir anlaşma yaparsa, bu durum ABD politikasını etkilemek için Çin'e yeni bir koz sağlayabilir.
Ama Çin yetkilileri, bu tarz hamleleri Trump’ın zayıflık olarak değerlendirebileceğini ve baskı stratejisini daha da sertleştirebileceğini gayet iyi biliyorlar. Ayrıca, Trump ya da Harris böyle bir anlaşmayı kabul etse bile, bir sonraki ABD başkanının bu anlaşmayı bozup yenisini talep etme olasılığı her zaman bulunuyor. Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlarla ilgili ABD’nin pozisyonlarına daha yakın bir tutum almak da Çin’in yararına olmayabilir. Zira bu çatışmalara son verilmesi, ABD’nin elinin rahatlamasına ve Çin’e karşı daha sert bir tutum benimseyebilme imkânı bulmasına neden olabilir.
2025 için en olası senaryo, Çin liderliği ile Washington’daki yeni yönetimin birbirinin güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirdiği bir gerilim dönemi olacaktır. Her iki tarafın da en büyük umudu ise, mevcut ekonomik belirsizliğin her iki tarafı da daha pragmatik olmaya teşvik etmesi ve dünyanın en önemli ikili ilişkisine daha fazla zarar verilmesinin önlenmesidir.
İlginizi Çekebilir