CHP’nin yol haritası ne olmalı?: Bir soru, bir düzine/tek cevap
SİYASETCHP yıllardır medyada “kanaat önderlerine” hem kendi tabiri ile “kendini dövdürttürüyor”. Hem ağlayıp sızlanıp iktidarı “tereciye tere satarcasına” millete şikayet etmeyi makbul siyaset yapmak sanmaktan vaz geçemiyor. Hem “iktidarın hiç mi suçu yok” kurban psikolojisinden ve suçluluk hissinden kendini özgürleştiremiyor.
CHP’nin yol haritası dosyamıza Prof. Dr. Aydan Gülerce 12 madde ile katkı sundu. Gülerce; “Bence CHP siyaseti, nihayet milletin Bahadır Özgür’ün geçenlerdeki deyişi ile “hak ve ekmek” buluşmasının ortasında buldu kendini. Şu noktada kimin kime veya neye katalizör olduğu artık önemsiz. Karın doyurmayan “boş tencere”nin mi, yoksa “tencere tava çalarak hak, hukuk, adalet” çağrılarının mı siyasette iktidar devireceği anlamsız tartışması da geride bırakılmalı. Hala “eksik olanın” üzerinde durulmalı.” tespitinde bulundu.
---
CHP’nin yol haritası ne olmalı? dosyasındaki tüm yazı ve söyleşileri okumak için buraya tıklayınız.
---
Sıklıkla diyorlar ki, ‘Hocam karışık, karmaşık ve yoğun yazıyorsun; 10 kitaplık mesajlarını bir köşe yazısına sığdırıyorsun”. İstanbul’u, dolayısıyla siyaseti bir kez daha titretmiş ve türlü yaralarımızı bir kez daha deşmiş ürkütücü depremin artçıları hala süregiderken, genellikle içimden/dışımdan verdiğim yanıtı bu kez yazayım: Her yazı herkes için yazılmaz. Yazıları yazarlar kadar okuyucusu, amacı, temel meselesi, ana soruları, kavramları, dili, zamanı, vs. hep birlikte belirler elbette. Kısacası, yazılar kendilerini yazar.
Bu deprem CHP’de “değişim” için çıkılmış yolda taşların yerine daha iyi oturmasına yardımcı olmuş mudur bilemem. Fakat her yeni dosya, her arayış, yeni bir umuttur diyeyim. “CHP’nin yol haritası ne olmalı? sorusunu bu kez maddeler halinde ve binişik dizerek yanıtlamayı deneyeyim. Bir düzine noktayı birleştirerek tek cevabı bulmak da artık okuyucusuna kalsın.
1. Her şeyden önce bu soru kimin? CHP’nin mi? Okuyucu CHP mi? Yanıt “Evet” ise, CHP yıllardır anamuhalefet olarak toplumda kanıksanmış acziyet veya yetersizlik algısını mutlaka değiştirmeli. Çünkü bu sorunun zihinlerde tek bir açılımı veya okunuşu var hala: “CHP nasıl kurtulur?” Cevapsızlığını, çaresizliğini veya kararsızlığını, öyle bile olsa, millete “çaktırmamalı”.
Bu memlekette, soru soran veya yardım isteyen olmadan da yığınla akıl hocası, bilirkişi, işgüzar veya yardımsever varken, böylesine cazip bir teklif karşısında insanların ilgisiz kalacakları hala beklenmemeli. Bu yazı da onlardan biri olarak okunabilmeli elbette.
CHP yıllardır medyada “kanaat önderlerine” hem kendi tabiri ile “kendini dövdürttürüyor”. Hem ağlayıp sızlanıp iktidarı “tereciye tere satarcasına” millete şikayet etmeyi makbul siyaset yapmak sanmaktan vaz geçemiıyor. Hem “iktidarın hiç mi suçu yok” kurban psikolojisinden ve suçluluk hissinden kendini özgürleştiremiyor. Hem de iftira, haksızlık, manipülasyon olduğunu bildiği durumlarda bile, bir türlü millete “kendini aklamak”, açıklamak, rüştünü ispat, vs. çabasından, dolayısıyla da yetersizlik ve çaresizlik algısından kurtulamıyor. Artık olgunlaşmak zamanı; söylemde değil eylemde. Zaten gidiyor gitmekte olanlar; şimdi değilse ne zaman?
2. Nitekim CHP aynı amaçla her denilenin, önerilenin veya sıcak ve seksi gündemlerin etkisinde kalıp, “şaşkın ördek” gibi oradan oraya savruluyor imgesini de mutlaka değiştirmeli. Değişimi biçimsel olarak veya salt liyakatli kadroları bünyesine çekerek değil, öncelikle kendi içinde ve ilkesel düzeyde başlatmalı. Bunu millet görüp takdir edebilmeli.
Sık sık kurultay toplamadan da yenilenebilecek ve değişimi fark ettirecek parti vizyonu çok belirgin olmalı. Anahatlardaki temel ve kalın kırmızı çizgileri ile belirlenecek bu ilkeler ve onların olası somut toplumsal pratikleri, Meclis temsilcilerinden örgütlerin kılcal uçlarına kadar mutlaka özümsenmeli.
3. Bu vizyon öylesine benzeşik (homojen) olmalı ki, farklı ortamlarda, farklı düzlemlerde ve gündemlerde de çeşitli partililerce gönül rahatlığı ile temsil edilebilmeli, halka aktarılabilmeli. İnsanlar çok farklı, yepyeni ve inisiyatif verilebilen/alabilen yetkin yüzlerden, özünde hep aynı sesi duyabilmeli. Milletin kanıksadığı, ekranlarda eskitilmiş ve karikatürleştirilmiş isimlerden çok daha başka yetkin, genç ve dinamik taze yüzlerle güçlü kadrolarının olduğunu fiiliyatta sergilemeli.
Dolayısıyla, CHP ivedilikle ve mutlaka ülkedeki diğer emsaller gibi “lider partisi” görünümünden de bir an evvel çıkmalı. Siyasi temsiliyetin paylaşılması, Özgür Özel gibi bir parti liderini daha da güçlendirecek ve partiye de kazandıracaktır. Nitekim öyle de olmakta; başarı yoluna sapılmış bulunmakta.
Hem böylece, salt zaten avlamak için tetikte bekleyen ve usta iktidarın değil, artık gençler de dahil olmak üzere eleştirel kesimlerin seçici dikkat kesildiği tutarsız ve abuk uygulamalar, vs karşısında da “bizde parti içi çeşitlilik veya demokrasi” var klişesinden baştan ve toptan kurtulmuş olur. Yani toplumda “zırvalık” olarak karşılık bulan ve “güçsüzlük” olarak algılanan bu türden olası açıklamalar ile kendini kandırmayı da bırakmış olur.
4. Sorumun yanıtı “Hayır” ise, yine iyi değil! Çünkü bu da CHP doğru bildiği yanlışların peşinde ya eskisi gibi muhafazakar dikbaşlılık veya siyasî alışkanlıklarıyla gidiyor, ya da hala yenilik vaadinde olduğu gibi öğrenmeye kendini tam açamadı demektir. Yazılanları, söylenenleri, çizilenleri artık daha titiz ayıklamasını bilmeli. Medyatik bilirkişilerin söyledikleri kadar evde, sokakta söylenen veya söylenmeyenleri dinlemeyi ve duymasını öğrenmeli. Ayrıca anket bilimsel araştırma demek değildir. Zaten her bilimsel araştırma da anket, vs gibi yüzeysel teknikler kullanmaz. Nereden neyi öğreneceğini ve filitreleyceğini, nasıl yorumlayacağını da iyi öğrenmeli.
5. Siyasette bazı liderlerin aklına her geleni reaktif veya spontan olarak seslendirmesi sahicilik ve samimiyet hanesine yazılabilir belki. Fakat mevcut konjonktürde ve zaten apaçık ve verili olan “samimiyet ve sahiciliğin” CHP’ye en gerekli siyaset aracı olduğunu hangi zamanı bir türlü yakalayamayıp, geriden gelen bilirkişiler söyledi? Demokratik “şeffaflık”tan anlaşılması gereken bu değil.
Dünyada ve Türkiye’de “açık kart” siyasetine zaten çoktan geçildi. CHP siyasî hamleleri alt yapısını, vs önden dikkatlice hazırlamış dahi olsa, önden anons söylemlerle duyurmak yerine, şok edici/çarpıcı eylemlerle doğrudan ve önalınamaz hamleler yaparak anlatmalı. İlk Saraçhane mitinginde bile toplanmaya başlanmamış imza kampanyasının yavaş gidiyor söylentisinin hem önüne geçip,hem de sebepleri ortadan kaldırılarak hız verilmeli, örneğin. Keza, “boykot hevesinin“ sürdürülebilirliği veya niçin iyi çalışmadığı meselesi doğru analiz edilip iyi kavranmalı ki aynı hatalar yinelenmesin.
6. ‘CHP milletin dinliyor ve hele partiyi üniversiteli gençler, şimdi de liseli öğrenciler “toparladı”, biz onları izliyoruz’, vb. romantik, politik doğrucu ve motive edici ifadeler baştan pek de hoşa gitmiş olabilir. Fakat ne kadar doğru olursa olsun, CHP “onların yanlarında ve arkasında olduğunu” ve fakat gençleri “arkalarından değil, önlerinden takip ettiğini” başta kendileri olmak kaydıyla tüm millete hissettirmeli.
Dolayısıyla, toplumsal muhalefetle kurumsal muhalefetin bu manidar ve kutlamaya değer buluşmasının önemi ve birbirlerini karşılıklı gereksinim ilişkisi içinde kurduklarını göstermeli. Muhtelif toplumsal projeleri çok gecikmeden başlatıp, işsiz güçsüz gençleri ve emeklileri, vs sanal alem, kıraathane veya TV başından çekecek ve gerçekten de inanarak sorumluluk vererek “işe koşmalı”.
7. Gençler demişken, bu kesimin yenilik ve dinamizm arayışına cevap verilmeli elbette. Fakat “gülünç” olmadan ve yukarıda sözünü ettiğim “parti vizyonundan” ve hedefinden sapmadan tabii. Gençliğin temel sorunu son tahlilde bugün kim olduğu kararsızlığı ve gelecekte ne olacağı kaygısı. Bu temel kimlik veya aidiyet sorunu ile yeni ve gençleşmek isteyen CHP’nin özdeşleşmesi ne kendisinin, ne memleketin yararına olur.
Ayrıca mitinglere gelenlerin sadece gençler veya katılanların da salt CHP destekçisi olduğunu varsaymak da doğru olmaz zaten. Kendini iktidara getirecek ve orada tutacak olan kesim de sadece sokaktaki umutsuz ve öfkeli gençler değil elbette. Oradan buradan devşirilerek, sesli/sessiz alternatif ittifaklarla tutturulacak “MV kelle sayısı” hiç değil.
Dahası, her kararsızlıkta eski araçsal popülist taktiklere geri dönmek çok daha büyük bir yanlış olur. Örneğin, sürekli taze tutulan büyük iktidar ortağının doğrudan şifreli veya dolayımlı iletilen mesajlarını yorumlamayı, iktidar ortağından ne için ayrılıp, kime ne amaçla yanaşacağının spekülatif hesaplarına falan da kulak asmamalı. CHP bundan böyle her karşılaşacağı küçük/büyük seçenek durumlarında ve hiç tereddütsüz ve belki de gerektiğinde kategorik olarak, “yeni sosyal demokratik vizyon”dan şaşmamalı.
8. Öyleyse başlıktaki soru, sokaktan ve barikatlardan korkmayan mevcut gençlere soruluyor da olmamalı. Zaten yine pekçoklarının varsaydığı gibi, CHP’nin tek eksiği ve gençlerde bolca bulunan “cesaret” değildi.
Öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun içeri alınması, kayyım atamaları, gençlerin tutuklanması, hayat pahalılığı, yığınla başka hak ihlali, insanları çıldırtan eşitsiz ve adaletsiz uygulamalar “tepkisiz”, “apatik”, vb etiketlerle yaftalanmış başka kesimleri de harekete geçirdi. Hatta galeyana getirdi. Şimdi yönetilmesi ve toplumsal katılımcı demokrasi başarısına tahvil edilmesi gereken öncelikle, hatta sadece bu.
Sonuçta bir bakıma da İmamoğlu dışardayken, milletin gözünden kaçmayan parti söylemleriyle muhtelif tutarsızlıklar da son bulmuş oldu. Yeni parçalı ve parçalayıcı fantazilere yol açmamalı. İmamoğlu içerdeyken, dışarıda onun stratejik siyaset biçimi ve söylemleri Özgür Özel’in çalışkan bedeninde ve giderek daha da açılan kitleyle iletişim dilinde vücut buldu. CHP güzel bir ivme yakaladı.
9. Fakat bu açıdan da iki büyük tuzak/tehlikeden biri Demirtaş ve İmamoğlu gibi tabanı damardan yakalamış kendiliğinden liderleri romantik kahramanlaştırarak içerde tutup, Öcalan veya Yavaş gibi alternatif lider isimlerinin tedavüle şırınga edilerek siyaset tasarımına olanak sağlanmasıdır. Diğeri de, mitinglere gelen veya yoklamalarda şimdilik ve zaruretten CHP’ye meyleden ve heterojen seçmenlerin aşırı konsolidasyonudur.
Zaten tematik sorunun özünde, CHP mevcut konjonktürde ve bu kez daha sağlam, çünkü tabandan gelen ve onların desteğine dayalı yepyeni bir güçlü iktidar fırsatı yakalanmışken, bunun yine heba edilmemesi için ne yapılması gereği var.
Her şeyden önce, İmamoğlu’nun siyaset yorgunu, tahammül sınırları zorlanmış toplumu rahatlatıcı ve merkeze çekerek kucaklayıcı liderlik fonksiyonu asla göz ardı edilmemeli. Onun CB adaylığı ile CHP’nin ana muhalefet partisi olarak demokratik dönüşüm kampanyasını birbirine ne analitik olarak, ne de aktif siyaset yaparken karıştırmalı.
10. Şimdi farz edeyim ki dosya başlığındaki soru “halka soruyoruz, onu yönetime katıyoruz,” vs gibi sözde demokratik şıklık olsun diye retorik değil de, sahiden de öğrenmek amaçlı ve bana sorulmuş olsun.
Her ne kadar böyle bilişsel sorulara verilen yanıtların da anında soran/okuyan tarafından “evet, ama”lar ile sabote edileceğini ve değiştirmeye pek yaramayacağını bilmekle birlikte, yazının gidişatı hatırına devam edeyim. Öyle bir durumda ve yukarıdaki girişe ek ve ilk olarak yanıtım, yıllardır yazdığımı tekrarlamak pahasına da olsa, şu olurdu sanırım:
Öncelikle ve her ne kadar yaygın kullanılsa da siyasette “yol haritası” ve “satranç” gibi deterministik metaforları terk ederek “ilişkisel ve dinamik siyaset paradigmasına” geçebilmeli. Zira ne eldeki miadı dolmuş statik siyasî haritalar sürekli değişen bölgeye uyar, ne toplumsal dinamikleri okumaya yarar.
Ayrıca, oynanan ve ne olduğu sökülene kadar da değiş(tiril)en oyun da satranç filan değil zaten. Öyle bile olsa, kaç hamle ötesi ve ne kadar iyi planlanırsa planlansın, karşıdakinin hamlesini öngörülebilir olsa bile -ki çoğu zaman kestirilip tutturulamıyor veya “hamlesizlik” siyaseti izleniyor- o oyna(t)madan oynamamalı. Onun ir/rasyonel hamlesine göre oynanacak taşın yeri yanlış ise, isterse “yol haritası” veya önden tasarlanmış hamleler çok sayıda ve zekice olsun, zerre işe yaramaz. “yol” yoksa, “yolda dizilecek olan kervan” da yok.
CHP’nin bugünkü konjonktürde, ne kadar zamana yayılacaksa yayılsın ilk hamlesi, adımları ve hedefi Özgür Özel’in de nihayet geçenlerde söylediği gibi “A, B, C,…Z planı da” İmamoğlu’nun ve diğer siyasi tutukluların özgürlüğüne ve hep birlikte en erken CB seçimine kilitlenmeli. Bu arada sıcak gündemi değiştirecek ve dikkat dağıtıcı operasyonlar elbette olacaktır. Türk-Kürt meselesi sözde çözüm sürecinden, devlet-mafya ilişkilerine; depremden, sıcak savaş konularından kentsel/ülkesel rantsal dönüşüm işlerine; kronik ve hızlanan fakirleşmeden türlü adaletsizliklere kadar siyasî gündem sıkıntısı asla çekilmeyecektir.
CHP’nin tüm mevcut ve olası sorulara sağlam cevapları elbette olmalı. Fakat her konunun da başka başka “sözcüleri, takipçileri ve çeşit çeşit uzmanları ile odaklı ve örtük/açık siyasî iş bölümü yapılmalı. Her/aynı parti temsilcisinin her konuda ve yüzeysel klişe cevaplar yetiştirmesi sadece zarar veriyor; değerli olanı da aşındırıyor. Böylece popülist medyanın da her soruyu kendince seçtiği partiliye yöneltmesinin de önüne geçilmiş olur.
Yukarıda değindiğim parti vizyonu, parti programı ile aynı şey değil elbette. Nitekim yenilenecek parti programı da eski alışkanlıklarla gelen taleplere kitapçık dağıtarak veya metin okuyarak millete ulaştırılamaz. Böyle yerinde anlatımlar ve zamanında uygulamalarla kendini daha iyi ve kalıcı açıklar.
11. Nasıl ki partinin ilgilendiği toplumsal meseleler ve kurumsal temsilcileri eşzamanlı ve farklı olacaksa, toplumsal tabandan milletin kendi gerçek dertlerine ulaşacak toplumsal muhalefet temsilcileri de aynı şekilde farklı ve çeşitli olmalı. Örneğin, bu bakımdan da miting/siyasî eylem olarak Yozgat’ın seçimi, çiftçilerin traktörlerle katılımı ve halka çiftçinin hitabeti doğru seçim, üstüne üstlük “turpunan şalgamınan siyaset yapılmaz” söylemi milletin unutulmayacağı değerdedir.
Anadolu’da mitinglere, Sivas’la devam edilecek olması, vs. de keza, çok yerinde kararlar. “Aranılan değişiklik” için bu milletle buluşmalarda başka toplum kesimlerinden, yaş ve cinsiyet gruplarından konuşmacıların, o kesimin ve yörenin ana sorunlarına onların gözünden ve dilinden değinmelerine özellikle olanak verilmeli. Millet politikacıları değil, birbirini duymalı. Fakat partinin o yerel/genel meselelere hamasî ve iktidarı çekiştiren, meydan okuyan söylevleri yerine, artık somut çözüm önerilerini de sunulmaya başlanmalı.
12. Bence CHP siyaseti, nihayet milletin Bahadır Özgür’ün geçenlerdeki deyişi ile “hak ve ekmek” buluşmasının ortasında buldu kendini. Şu noktada kimin kime veya neye katalizör olduğu artık önemsiz. Karın doyurmayan “boş tencere”nin mi, yoksa “tencere tava çalarak hak, hukuk, adalet” çağrılarının mı siyasette iktidar devireceği anlamsız tartışması da geride bırakılmalı. Hala “eksik olanın” üzerinde durulmalı.
Önünde sonunda, hangi kentte sıra gelecek ve hangi konuşmacılara söz verilecek olursa olsun, bu milletin ve siyasetin en birincil ve manidar sorunu etnik, sınıf, milliyet, vd kimlik meselelerinden de öncelikli olarak, giderek daha da yönetilemez ve ciddi anonim suçlara dönüşecek olan sesli/sessiz şiddettir. Onun da temelindeki cinsellik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği meseleleridir. Bu hakikat daha fazla yadsıyarak ertelenmemeli.
Milletin öfke patlamasını önlemek için salona ve medyatik tartışmalarla ekranlara dönmek çare değildir. Şu konu ile yüzleşmekten imtina etmemeli, çünkü ne kadar çabuk ve sağlıklı radikal değişim, o kadar gerçek muhalefet ve iktidara taşıyacak demokratik başarı: Bu topluma ve siyasete egemen eril baskıcı, güç/kontrol hastası, endişeli zihniyeti ve toplumsal pratiklerini bizzat kendisi aşamayan, bu yolda radikal dönüştürücü politikalardan kaçınan hiçbir muhalefet, değil (d)evrimci değişimi gerçekleştirmek, mevcut iktidara ciddi ve geçerli bir alternatif sunarak iktidar beklentisini gerçekleştiremez.
19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Yazıları ve söyleşileri okumak için yukarıdaki görsele ya da buraya tıklayınız.
İlginizi Çekebilir