CHP’nin Yeni Siyaset Arayışı
SİYASETİsimler üzerinden yürüyen bir siyaset tarzının CHP içinde kutuplaşmalara ve hatta bölünmelere yol açabileceği için daha çok yeni dönem yönelik iktidarın ilkelerinin öne çıkartılması ve partinin bu ilkeler etrafında birleşmesinin sağlanması daha doğru olacaktır.
Prof. Dr. Öner Günçavdı, CHP’nin yol haritası dosyamızda yazdığı yorumda, “Son zamanlarda yaşanılan siyasi ve ekonomi gelişmelerin ürettiği toplumsal itirazların iktidarı değiştirici bir etki yaratabilmesi ve bu amaçla erken seçim sürecini tetikleyebilmesi için, CHP’nin -bu arada diğer muhalefet partilerinin de- yeni bir siyaset tarzı benimsemesi gerekmektedir. Son zamanlarda yaşadığımız toplumsal itirazlar ve eylemler bu yeni siyaset tarzının oluşturulabilmesi için bazı ipuçları” olduğunu ifade ederek bazı önerileri de somut olarak ortaya koydu.
---
CHP’nin yol haritası ne olmalı? dosyasındaki tüm yazı ve söyleşileri okumak için buraya tıklayınız.
---
Türkiye tarihi bir dönemeçte. Yirmi üç yıllık iktidar döneminin sonunda AKP’ye karşı büyük bir halk tepkisi oluşmaya başladı. Hemen hemen her alanda iktidarın politikalarına ve yaptığı uygulamalara itirazlar yükseliyor.
Vatandaşın ekonomik gelişmelere tepkileri siyasi alandaki itirazların şiddetini arttıran önemli bir etmen oldu. Uygulanan ekonomi politikaların sonuçlarının doğurduğu haksızlıkları, ortaya çıkan adaletsizlikleri ve kimselerin açıklayamadığı büyüklüklere ulaşan zenginlikleri kamuoyunun gözünde görünmez kılabilmek artık eskisi kadar kolay olmuyor. Bu amaçla kullanılan “hamasi” söylemler kamuoyunda inandırıcı bulunmuyor artık. Bırakın gelir dağılımındaki eşitsizlikleri, servet dağılımında giderek daha çok görünür olmaya başlayan çarpıklıklar kamuoyu vicdanlarını yaralıyor.
Artık vatandaş halk için yapılması beklenilen siyasetin, belli bir siyasi elitin şahsi çıkarları için yapıldığına inanıyor ve buna itiraz ediyor.
Ekonomik sıkıntıların kamuoyundaki etkisi her geçen gün daha fazla görünür olurken, iktidarın hukuku hiçe sayarak toplumsal muhalefeti bastırma gayreti son zamanlardaki rahatsızlıkları arttıran bir neden olarak karşımıza çıkıyor.
İktidar siyasetinden duyulan rahatsızlıkların neticesinde toplumda biriken öfkenin boşalabileceği “sübapların” iktidar tarafından tıkanmış olması biriken öfkenin şiddetini arttırıyor ve bu öfkenin sokaklarda görünür olmasına yol açıyor.
Maalesef bugün ülkemizde geçerli olan ala turca Başkanlık sistemimiz kamuoyunda biriken toplumsal baskıları azaltacak mekanizmalara sahip değil. Geçmişte parlamenter sistemde sahip olduğumuz Meclis denetimi ve beraberinde uygulanan “güvenoyu ve gensoru” mekanizmaları yeni sistemimizde yok. Toplumsal muhalefeti yönetmek ve ortaya çıkan toplumsal baskıları kontrol edebilmek için gerekli sigorta görevini yerine getirecek siyasi mekanizmalardan mahrum olmak, istemin doğurduğu sorunları kendi içinde sivil siyaset ile çözebilmeyi imkânsız hale getiriyor. Ülke siyasetini siyaset dışı müdahalelere açık, hukukun çizdiği sınırların dışına çıkmaya müsait bir hale getiriyor.
İktidar insanların sessiz kalmasını, hiçbir şeyden şikâyet etmemesini isteniyor. Bunu da yargı bürokrasisini ve güvenlik güçlerini siyasi bir araca dönüştürerek yapmaya çalışıyor.İktidarın “kutuplaştırıcı” siyasi söylemlerinin kamuoyunda inandırıcılığı azalmaya başladığında, yargı ve diğer güvenlik araçları ile iktidarın ikna etmekte zorlandığı kesime baskı uygulamak için devreye sokuluyor. Bunun en güzel örneği en son Ekrem İmamoğlu’na yapılanlardır.
Ancak ekonomi alanında hiçbir hareket alanı kalmayan vatandaşlar iktidarın kullandığı kutuplaştırıcı siyasetin de sınırlarını zorluyorlar. Kanımca iktidarın elinde bu söyleminden başka bir söylem de yok şu anda. Onun da ülkenin içinde bulunduğu şartlarda kullanım ömrünün dolduğu anlaşılıyor. Bunun en güzel örneğini CHP’nin Yozgat mitinginde gördük.
Belki Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması siyasi gelişmeleri hızlandırmış olabilir. Ancak iktidarın ülke yönetiminde, özellikle ekonomide içine düştüğü zor durum, eskiden olduğu gibi kolayca dikkatlerden kaçırılamıyor. İktidardaki siyasilerin ekonomideki çaresizlikleri kamuoyunun onlara yönelik umutlarını da ortadan kaldırıyor.
Bugüne kadar medya üzerinden yürütülen ve sırf algı yönetimi ile görünmez kılınan olumsuz gelişmelerin vatandaşın gündelik hayatlarını etkilemeye başlaması da, iktidar söylemlerinin inanırlığını azaltmıştır. Başta ekonomide yaşadığımız olumsuzluklar olmak üzere, vatandaş her geçen gün iktidarın uygulamalarının kendi refahı üzerinde olumlu bir etki yaratmadığını görebilmekte. Dahası bu uygulamalar vatandaşın refahı üzerinde olumsuz sonuçlar doğururken, bir avuç azınlığın zenginleşmesinin de kaynağını oluşturması toplumsal itirazların oluşmasına neden oluyor.
İşte böyle bir ortamında, toplumsal itirazların yönetilmesi içinönemli bir fırsat edinen CHP’ye yönelik yapılan baskılar da kamuoyunda ayrıca tepkilere yol açmaktadır. Oysa ana muhalefet partisi, AKP iktidarın yönetim hatalarının beslediği toplumsal öfkenin yönetilmesinde ve bugünkü siyasi rejimin çizdiği sınırlar içinde oluşturulmuş “müesses nizamın”bekasını sağlayacak eldeki yegâne araçtır.
Böylesine önemli bir aracın etkisiz kılınıp, vatandaşı kendisine bağımlı kılmak amacıyla seçeneksiz bırakmaya çalışmak demokratik olmayacağı gibi, bugün inşa edilmiş siyasi düzenin bekasını da tehlikeye sokacaktır. Bu anlamda karşı karşıya kalınan tehlike sadece muhalefet için değil, aynı zamanda iktidarda yer alan siyasi partilerin de aleyhine sonuçlar doğuracaktır.
Şu ana kadar Özgür Özel’in yapmaya çalıştığı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanıp, hapsedilmesinden sonra görünür olmaya başlayan toplumsal muhalefeti yönetip, siyasi muhalefeti meclisten sokaklara taşımaktır. Toplumsal muhalefeti arkasına alarak iktidarı erken bir seçime zorlamaktır.
Ancak AKP iktidarının çok uzun süre iktidarda kaldığı için, bu süre zarfında ülkenin siyasi ve ekonomik yapısında yaptığı tahribatları basit bir iktidar değişikliği ile onarabilmek mümkün değildir. Ama böyle bir restorasyon sürecin başlangıç noktasının da bir erken seçim olduğu gerçeği inkâr edilemez.
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması kamuoyunda ortaya çıkmış olan değişim taleplerinin açığa çıkmasına neden oldu.
19 Mart gününün ertesinde, liderliğini gençlerin çektiği eylemlerle birlikte daha da görünür olan bu toplumsal taleplerin gün yüzüne çıkması yeni bir siyaset tarzına yönelik ihtiyacın da önünü açtı.
Bugünkü toplumsal tepkiyi gösterenler, büyük ölçüde AKP iktidarının uyguladığı politikalardan mağdur olanlardır. Maalesef 20 yılı aşkın bir süre iktidarda kalınca ister istemez böyle mağduriyetlerin ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor. Bir de bu mağduriyetleri ortadan kaldıracak ekonomik kaynaklara sahip değilseniz, o zaman bu mağduriyetlerin kalıcı olmasının önüne geçemiyorsunuz. Günümüzdeki toplumsal muhalefetini oluşturan geniş halk kitlelerin birinci önceliği AKP iktidarıyla ortaya çıkan ekonomik mağduriyetlerinin giderilmesidir. Bu haklı ekonomik talepleri bastırmak için çaresizce hukukun araçsallaştırılması bu taleplere yeni unsurlar eklenmesine neden olmuştur.
Son zamanlarda yaşanılan siyasi ve ekonomi gelişmelerin ürettiği toplumsal itirazların iktidarı değiştirici bir etki yaratabilmesi ve bu amaçla erken seçim sürecini tetikleyebilmesi için, CHP’nin -bu arada diğer muhalefet partilerinin de- yeni bir siyaset tarzı benimsemesi gerekmektedir. Son zamanlarda yaşadığımız toplumsal itirazlar ve eylemler bu yeni siyaset tarzının oluşturulabilmesi için bazı ipuçları vermektedir.
Bunları sırasıyla şu şekilde belirtebiliriz.
İsimler üzerinden yürüyen bir siyaset tarzının CHP içinde kutuplaşmalara ve hatta bölünmelere yol açabileceği için daha çok yeni dönem yönelik iktidarın ilkelerinin öne çıkartılması ve partinin bu ilkeler etrafında birleşmesinin sağlanması daha doğru olacaktır.
Yeni siyaset kişilere ve isimlere indirgenemez. Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı sorunlar farklı isimlerin cumhurbaşkanı seçilmesi ile çözülecek sorunlar değil.Sorunlar sistemle ilgili olduğu için çözüm başkanlık sistemi ile inşa edilen düzenin değiştirilmesiyle çözülebilir.Dolayısıyla kişi isimlerine hapsedilmiş bir siyaset tarzı ve söylemi bu sorunların çözmek için yeterli olmayacaktır.
Elbette bugünkü toplumsal mağduriyetlerin bir öznesi de Ekrem İmamoğlu’dur. Bu hukuksuz tutuklamanın halk iradesine bir darbe ve siyasetin dışsal müdahalelerle yönlendirme gayreti olarak görülebilir. Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenler ve tüm kamuoyunun endişe duymasına yol açan hukuksuzluklar yine onun şahsında simgeleşmiş sorunlar haline gelmiştir. Bu olay bile kamuoyunda hukuksuzluk konusunda endişelerin artmasına neden olmuştur. Ancak Ekrem İmamoğlu ismi toplumsal sorunların çözümüne yönelik ilkeleri uygulamada geçerli kılmak için liderlik edecek ve toplumun ekseriyetinin rızasını alabilecek bir lider olarak araçsallaştırılmalıdır. Özellikle siyasi söylem özelinde yeni siyaset tarzının ilkelerin öne çıkarılması, iktidarın isimler üzerinden yürütmeyi düşüneceği eleştirileri geçersiz kılacaktır.
İsimler üzerinden yürüyen bir siyaset tarzının CHP içinde kutuplaşmalara ve hatta bölünmelere yol açabileceği için daha çok yeni dönem yönelik iktidarın ilkelerinin öne çıkartılması ve partinin bu ilkeler etrafında birleşmesinin sağlanması daha doğru olacaktır.
Salonlarda yürütülen, halkın siyasete aktif katılımını engelleyen siyaset tarzının terk edilmesi. Yıllarca muhalefetin siyaset tarzı, iktidar uygulamalarını meclis salonlarında yapılan basın toplantılarındaki açıklamalarla,daha çok da iktidarı kamuoyuna şikâyet eden bir tarzı benimsemişti. Son derecede statik bir siyaset şekli olan bu tarz, meclis salonlarında yapılan basın toplantıları ve kendine yapın TV kanallarında yapılan mülakatları şeklinde icra edilmekte ve büyük ölçüde halkın aktif katılımını dışlanmaktadır. Diğer bir deyişle halk siyasetin aktif bir özenesi olarak görülmüyor, ona her beş yılda sandığa gidip oy vermesi gerektiği söylenen bir hakem görevi veriliyordu.Özellikle göreli olarak meclisin siyasetin merkezinde yer aldığı parlamenter rejim terkedildikten sonra, öneminikalmayan bir meclis muhalefetin yapılabileceği bir yer olmaktan çıkmıştır. Onun yerine muhalefetin meclis dışına çıkartılmasını zaruri hale getirmiştir. Ayrıca böyle bir siyaset tarzı hem halkı siyasette hakem olarak gören anlayışın terk edilmesi anlamına gelirken, yerel düzeyde siyasete canlılık getirecek yerel dinamikleri de devreye sokacak ve böylece siyaset kapsamı bakımından zenginleşecektir.
Siyasetin olabildiğince yerelleşmesinin önü açılmalıdır.Yerel seçimler sonrasında muhalefetin yerelde elde ettiği başarı sonrasında, yerel siyasetçilerin kendi bölgelerindeki yerel ihtiyaçlara odaklanarak yaptıkları uygulamalar vatandaşı tarafından kabul görmüştür. Yerelde elde edilen bu başarılar CHP’nin muhalif tabanını genişletebilmesine olanak sağlamıştır. Yerelin ihtiyaçlarını öne çıkartan ve yerel dinamikleri dikkate alarak yapılacak siyasetin yeni dönemde CHP’ye çok daha fazla güç vereceği anlaşılmaktadır.
Liderliğini ana muhalefet partisinin üstleneceği yeni siyasetin çok daha “kapsayıcı” olması gerekmektedir. Bir “Türkiye İttifakı” kurmaya çalışan CHP’nin bu stratejisinin muhalefette yer alan diğer düşünceleri ve onların temsilcisi olan diğer siyasi partileri dışlamasının doğru olmayacağını düşünmekteyim. Ülke çapında muhalefetin büyütülmesi, CHP’nin liderlik ettiği “itiraz” eylemlerine diğer muhalif hareketleri de dâhil etmeyi ve bu yolla yeni kutuplaşmaların önüne geçmeyi gerekli kılmaktadır.
Gençlerin bugünkü siyasi eylemlerdeki liderliği bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özellikle 23 yıllık AKP iktidarında yapılan uygulamalar ne çağın gereklerini, ne de bu gençlerin gelecekten beklentilerini karşılamaktadır. Bu sebepten ötürü gençler mevcut iktidarın uygulamalarıyla kendileri arasında mesafe koymayı tercih etmiştir.
Servet birikiminin sermaye birikimine dönüştürücü politikalar. Bugünün Türkiye’sindeki önemli sorunlardan biri de ekonomi hayatında yaşanmaktadır. Geçmişteki Türk siyasetinin iktisadi alanındaki en önemli amacı ülkede eksikliği çekilen “sermaye birikimini” sağlamaktı. Siyasi partilerin uygulamalarında farklılıklar görülse de, bazen başarılı bazen başarısız uygulamalara imza atılsa da bu amaç hiçbir dönemde değişmedi. Ancak AKP’nin 23 yıllık iktidarında bu amaç değişmiş ve yerine “servet birikiminin”sağlanması tercih edilmiştir. Bugün toplumdaki rahatsızlığın bir nedeni de budur.
Maalesef AKP’nin bugünkü ekonomi kadroları bu hedefin dönüşümünü sağlayacak nitelikte “ekonomik reformları” gündemine almamakta direniyor. Ülkemizin aleyhine sonuçlar doğuran servet birikiminin devamını sağlayacak yüzeysel politikalar tercih etmektedir. Böylece bugün Mehmet Şimşek önderliğinde uygulanan politikaların temel amacı, bir avuç imtiyazlı kimse için yarar üreten ve onların servetlerinin artmasıyla sonuçlanan sistemin devamını sağlamak haline gelmektedir.
Geçmişte siyasi gruplar arasında ihtiyaç duyulan sermaye birikiminin nasıl ve kimin eliyle yapılacağı ayrışma nedeni olurken, bugün tüm bunlar terkedilmiştir. AKP iktidarı sermaye birikiminin yerine kendine yakın kişi ve grupların servet birikimini ikame etmiştir. Kamu kaynakları ve piyasaya yapılan siyasi müdahaleler bu amaç doğrultusunda yapılmıştır. Bu durum ülkenin uzun vadeli kalkınma amaçlarını sekteye uğratan bir durum yaratmaktadır. CHP’nin yeni siyasetinin ekonomi ayağında, 23 yıllın dönemde elde edilmiş olan servet birikiminin nasıl sermaye birikimine dönüştürüleceği konusunda politikalar yer almalıdır.
Gençlerde geleceğe yönelik ikna edici ve çağın gereklerine uygun bir öykü ve umut oluşturulmalı. Bu sadece CHP’nin değil, aynı zamanda tüm siyasi partilerin amacı olmalıdır. Ancak son zamanlarda ülkemizdeki sokak eylemleri ve protestoların çekici gücünü gençler oluşturmaktadır. Gençlerin bugünkü siyasi eylemlerdeki liderliği bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özellikle 23 yıllık AKP iktidarında yapılan uygulamalar ne çağın gereklerini, ne de bu gençlerin gelecekten beklentilerini karşılamaktadır. Bu sebepten ötürü gençler mevcut iktidarın uygulamalarıyla kendileri arasında mesafe koymayı tercih etmiştir. Bu tercihin boşa çıkartılmaması gerekmektedir. Bu, hem gençlerin ve CHP ile birlikte tüm siyasi muhalefetin, hem de ülkenin yararınadır.
Elbette burada ele alınan önerile genişletilebilir. Başka hususlar dâhil edilebilir. Ancak bugün ülkemizde yaşanan gelişmelere bakarak ortaya konulan buradaki hususlar ülkemizdeki yeni siyaset yapma biçimine yönelik arayışlara iyi bir başlangıç oluşturacağını düşünüyorum. Ortaya neyin çıkacağını ise hep birlikte merakla bekliyoruz.
19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Yazıları ve söyleşileri okumak için yukarıdaki görsele ya da buraya tıklayınız.
İlginizi Çekebilir