CHP’nin hukukileştirilmesi ve siyasetin ölümü
SİYASETCHP’nin veya İmamoğlu gibi ana muhalefetin sembol isimlerinin neredeyse tümüyle hukuk zemininde tartışılan sorunlara dönüşmesi ise asıl büyük sorun. CHP siyasi bir varlık olmaktan çıkarılarak hukukileştiriliyor. CHP deyince akla mahkeme, savcı, hakim, soruşturma, iddianame, gizli tanık ve kayyım gelmekte. Bu durum son derece anormal, atipik ve apolitik bir şey.
CHP’nin son 6 ayı ise hemen tümüyle adliye koridorlarında geçti. Bir partinin bu kadar hukukileşmesi, o partinin siyasetçileri hakkında sürekli bir şekilde dava ve soruşturma açılması siyasi hayatı askıya alıyor. Hukukun bu kadar belirleyici olduğu bir konjonktürde sivil siyaset yapmak, kamusal alanda çoğulculuğu korumak ve kendi farkını makul bir içerikle ortaya koymak güçleşmekte.
Hukuk ile siyaset arasındaki ayrım yöntemseldir. Aslında, teoride ve gerçek hayatta bu iki kavram birbirinden koparılamaz. Hukuki kararların siyasi sonuçları olur. Siyaset ise hukuka önceldir. Hukuk kuralları siyaset kurumu tarafından yaratılır. Hukuk ve siyaseti iki farklı ve birbirine karşı özerk alanlar gibi görmek ise yazmayı, konuşmayı ve düşünmeyi kolaylaştıran bir şey tabii ki. Ama bu yöntemsel kolaylık, yani bir anlamda basitleştirme hiçbir biçimde bu iki etkinlik arasındaki varoluşsal bağlantıyı görmezden gelmemize engel olmamalıdır. Bu bağlamda en doğru, dolayısıyla bizi en az yanıltacak yol hukuki ve siyasi analizi birleştirip hukuk politik bir akıl yürütmeyle olayları yorumlamak.
Gelelim İmamoğlu’nun diplomasının geri alınmasıyla başlayan ve tutuklanmasıyla devam eden politik türbülansa. Tüm ciddi davalarda olduğu üzere burada da politik konum hukuki meselenin yorumlanmasında birinci derecede etkili. Halkın kabaca yarısı, neredeyse tüm muhalif kesimler İmamoğlu’nun suçsuz olduğunu, ona iftira atıldığını ve önünün kesilmeye çalışıldığını düşünüyor. Halkın diğer yarısına göreyse ateş olmayan yerden duman çıkmaz. İmamoğlu hem yolsuzluk hem de teröre destekle ilgili suçlamalar bakımından sorunlu bir yerde duruyor. Savcının sorularına doğru dürüst yanıt vermemesi, olayı hep siyasete kaydırıp somut hukuki durumu geçiştirmesi aslında suçluluğun telaşı. Kaçınıyor İmamoğlu. Onda bir suçlunun telaşı var.
Bu noktada yapılan suçlamaların niteliği bakımından kanıtlara dair bir parantez açmak da yarar var. Yolsuzluk ve terör soruşturmasında kanıt ve sanık bolluğu nedeniyle yolsuzluk odağının ağır bastığı söylenebilir. Zaten tutuklamada oradan geldi. Savcılığın bu konuda fazlasıyla hazırlık yaptığı, kanıt toplamayı amaçlayan ön soruşturma sürecinin yoğun bir içeriğe sahip olduğu ilk izlenim olarak karşımızda durmakta. Ama tabii terör bahsi çok önemli. İmamoğlu’nun sadece yolsuzluktan değil, aynı zamanda terörden tutuklanması onun politik itibarını ciddi ölçüde aşındıracaktı. Ancak bu gerçekleşmedi. Mahkeme kuvvetli suç şüphesi tespiti yapmasına rağmen terörden tutuklama yoluna gitmedi.
Böylelikle İstanbul Belediye için kayyım tartışması kapandı. Terörle ilgili yoğun bir şekilde tartışılan bir diğer mesele ise İmamoğlu’na yapılan suçlamanın terörsüz Türkiye süreciyle çelişip çelişmediği. Biz bu konuyu başka vesileyle daha önce de tartışmıştık. Teröre destek olduğu gerekçesiyle hapis cezası alan ve yerine kayyım atanan Ahmet Türk yeni çözüm süreci heyetinde yer aldı. Terörün feshi konuşulurken terör örgütüne destekten dava açılması makul mu?
CHP’nin veya İmamoğlu gibi ana muhalefetin sembol isimlerinin neredeyse tümüyle hukuk zemininde tartışılan sorunlara dönüşmesi ise asıl büyük sorun. CHP siyasi bir varlık olmaktan çıkarılarak hukukileştiriliyor.
Denilebilir ki bu hususta hukuki bir sorun yok. Çünkü terör örgütü henüz ortadan kalkmadı. Ayrıca örgütü kendisini feshetse de sanıklar bakımından durumun değişmesi ancak kanuni bir düzenlemeyle söz konusu olabilir. Ceza hukukunda lehte düzenlemeler geçmişe yürür. Ancak o ana kadar PKK terör örgütü, örgüte destek iddiası soruşturma kapsamında. Siyaseten ise terör örgütlerinin silah bırakma süreci fazlasıyla kırılgan ve güven ortamının varlığına duyarlı olduğundan her yeni dava ve soruşturmanın silah bırakma tartışmasında silah bırakmak istemeyen terör yanlısı kesimlerin ön yargılarını güçlendirme ihtimali var. Savcılar görevini yapmasın demek şüphesiz ki yanlış. Ama barış gibi siyasi amaçları destekleyecek hukuki bir alt yapıya ihtiyacımız olduğu da açıkça ortada.
Sadece terör değil, gizli tanık uygulaması da yoğun bir şekilde tartışılıyor. Gizli tanık sadece biz de değil pek çok gelişmiş demokratik hukuk devletinde kullanılıyor. Mafya gibi örgütleri içeriden çökertmede gizli tanık önemli bir enstrüman. Dahası savcılığın yaptığı hazırlığın muhalif medyanın söylediği gibi tümüyle gizli tanığa dayalı olduğunu söylemek de haksızlık olacaktır.
Açık tanık sayısı gizli tanıktan fazla. Sunulan kanıtlar arasında fiziki dinleme ve bilirkişi raporları da var. Ancak gizli tanık yine de hassas bir mesele. Çünkü yakın dönem Türk hukuk tarihinde gizli tanığa dayanılarak verilen çok sorunlu kararlar oldu. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı gizli tanık yoluyla terörle suçlanıp cezaevine gönderildi. Gizli tanık uygulamasından kalan kötü hafıza bu tür kriz anlarında geçmişten geri çağrılıyor.
CHP’nin veya İmamoğlu gibi ana muhalefetin sembol isimlerinin neredeyse tümüyle hukuk zemininde tartışılan sorunlara dönüşmesi ise asıl büyük sorun. CHP siyasi bir varlık olmaktan çıkarılarak hukukileştiriliyor. CHP deyince akla mahkeme, savcı, hakim, soruşturma, iddianame, gizli tanık ve kayyım gelmekte. Bu durum son derece anormal, atipik ve apolitik bir şey. Çünkü hukuk toplumsal hayatı koruyan normlardan sadece biri. Ayrıca genelde insanların en son başvurduğu bir çare. Yani bir sorun karşılaştığımızda önce onu sosyal ilişkiler üzerinden çözmeye çalışıyoruz. Anlaşamadığımız her kişi, her eylem veya söz için dava açmıyoruz mesale. Tüm çareler tükendiğinde ise mahkeme yolu kaçınılmaz hale geliyor.
CHP’nin son 6 ayı ise hemen tümüyle adliye koridorlarında geçti. Bir partinin bu kadar hukukileşmesi, o partinin siyasetçileri hakkında sürekli bir şekilde dava ve soruşturma açılması siyasi hayatı askıya alıyor. Hukukun bu kadar belirleyici olduğu bir konjonktürde sivil siyaset yapmak, kamusal alanda çoğulculuğu korumak ve kendi farkını makul bir içerikle ortaya koymak güçleşmekte.
İlginizi Çekebilir