© Yeni Arayış

CHP ne yapmalı?

CHP liderliği ne yapmalı? Öncelikli kendisini iktidar karşısında kırılgan hale getiren iç zaaflarını çözmeli. Kılıçdaroğlu ile Özel, İmamoğlu ile Yavaş arasındaki sürtüşme partinin iç bütünlüğünü bozuyor. Parti mensupları politik enerjilerinin büyük bir kısmını birbirlerine karşı kullanmakta. Oysa iktidar adayı olan ana muhalefetin tüm gücüyle bir karşı hegemonya stratejisine yatırım yapması gerek.

Beşiktaş belediye başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanmasıyla ana muhalefet bir darbe daha aldı. Öncelikle masumiyet karinesine dair bir hatırlatmayla başlayalım. Kişiler siyasi gündemi meşgul eden ceza davaları hakkında yorum yaparken genelde siyasi taraflılığına göre meseleye yaklaşmakta. Bu durumun da masumiyet ilkesini zedelediği açıkça ortada. Masumiyet karinesi olmadan hukuk devleti olamaz. Bahsi geçen karine aksi ispat edilene kadar herkesin masum olduğu varsayımını kural haline getirir. Herkes masumdur. Aksini ispat savcıya düşer. Kişilerin suçlu olduğuna ise mahkeme karar verir. Karar kesinleşene kadar kimseye suçlu gibi davranılamaz. Rıza Akpolat hakkında önce gözaltı, ardından da tutuklama kararları verildi. Bunlar yargı kararları. Ama yine de Akpolat masum bir vatandaş. Konuşurken veya tartışırken bu temel gerçeğe dikkat etmek gerekli.

Bir diğer önemli sorun yargı icraatlarının siyasi hayatın fazlasıyla içinde olması gerçeğiyle ilgili. Ergenekon davalarından bugüne kadar muhalif kesimlerin temel iddiası siyasi iktidarın rakiplerini adli soruşturma ve kovuşturmalar yoluyla etkisiz hale getirdiği yönünde. Tabii bu iddia oldukça ağır. Muhalefetin sıklıkla dile getirdiği argüman hukuk devletin ortadan kalktığı şeklinde. Bir kez bu yola girildiğinde devlet ve mahkeme düzeni tümüyle anlamsız hale geliyor. Burada tutulacak sağlıklı yol yargılama süreçlerindeki hatalara dikkat çekmek, ama bunu yaparken yargı erkini tümüyle olumsuzlamamaktan geçiyor. Eksik de işlese yargı hala tüm vatandaşların en büyük güvencesi.

Gelelim yolsuzluk nedeniyle görevden alınan belediye başkanı olayının iktidar-muhalefet ilişkilerine etkisine. Halk Partisi bir süreden beri partinin belediyeler üzerinden abluka altına alındığı tezini savunuyor. İktidar baskı aygıtlarını kullanarak CHP’li belediyeleri iş yapamaz hale getirmeye çalışıyor. Yerelin elindeki yetkilerin merkeze devri, belediyelerin yoğun bir şekilde denetlenmesi, merkezden izin alınması gereken icraatlar bakımından uzayan süreler ve bir türlü sonuçlanmayan prosedürler belediyelere yönelik kuşatmanın ilk ayağı. SGK borçları meselesiyle baskının mali bir nitelik kazandığı da söylenebilir. CHP’li belediyelerin borçlarını tümüyle ödemesi yerel yönetimlerinin elindeki bütçeyi işlevsiz hale getirecektir. Borç ödeyen belediyeler ya hiç yatırım yapmayacaklar ya da yatırım bütçesi için hizmetlerine fahiş oranlarda zam yapıp kendilerine ek gelir yaratma yolunu tercih edecek. Her iki olasılık da hiç de iç açıcı değil. Belediyenin iş yapmaması onu toplumun gözünde itibarsızlaştırıp genel beğeni düzeyini aşağı çekecektir. Belediyenin iş ve hizmetlerine yüksek düzeyde zam yapması da sorunlu. Bu durum da belediyelerle yoksul halk kitleleri arasındaki mesafeyi daha da açacaktır. Belediye başkanlarının yolsuzluk ve terör gibi gerekçelerle adli takibata uğraması ise ablukanın son halkası. İş bu boyuta ulaştığında iktidar ile muhalefet arasındaki mücadele sertleşiyor. Tarafların birbirini suçlaması sonucu oluşan tablo ise genel bir irtifa kaybı. 

Peki, CHP liderliği ne yapmalı? Öncelikli kendisini iktidar karşısında kırılgan hale getiren iç zaaflarını çözmeli. Kılıçdaroğlu ile Özel, İmamoğlu ile Yavaş arasındaki sürtüşme partinin iç bütünlüğünü bozuyor. Parti mensupları politik enerjilerinin büyük bir kısmını birbirlerine karşı kullanmakta. Oysa iktidar adayı olan ana muhalefetin tüm gücüyle bir karşı hegemonya stratejisine yatırım yapması gerek. Bu bağlamda genel başkanlık sorunu yeniden ele alınmalı. Özel’in varlığı ve Kılıçdaroğlu’yla kopma sürecinde yaşananlar parti içi muhalefeti diri tutuyor. Dahası CHP’deki mevcut durum siyasi parti kültürü ve liderlik ilişkisiyle uyumsuz nitelikte. CHP dışındaki partilerde o siyasi oluşumun en güçlü siyasetçisi partinin lideri konumunda. CHP’de ise İmamoğlu ve Yavaş daha popüler siyasetçiler olmasına rağmen genel başkanlık Özel’de. Bu zaafı Erdoğan’da fark etmiş durumda. Neredeyse her konuşmasında Özel’le alay ediyor AKP lideri.

İmamoğlu ve Yavaş arasında bir centilmenlik anlaşmasına ihtiyaç var. Aksi taktirde parti içi farklılıklar derinleşerek tüm yapıyı olumsuz etkileyecek. Ayrıca sorun tek başına kimin aday olacağı da değil.

Çözülmesi gereken bir diğer sorun cumhurbaşkanı adaylığı meselesi. İmamoğlu ve Yavaş arasında bir centilmenlik anlaşmasına ihtiyaç var. Aksi taktirde parti içi farklılıklar derinleşerek tüm yapıyı olumsuz etkileyecek. Ayrıca sorun tek başına kimin aday olacağı da değil. İmamoğlu başkanlık, Yavaş parlamenter sistem taraftarı. İmamoğlu Kürt siyaseti, Yavaş ise sağ muhalefetin desteğini partiye yönlendirecek güce sahip. Bu iki lider birbirlerinin alternatifi oldukları kadar kendilerinde eksik olan şeyler bakımından birbirlerini de tamamlıyor. Yavaş’ın halkta, İmamoğlu’nun ise parti içinde güçlü olduğunu da unutmayalım. Olası bir anlaşma herkesi çok rahatlatacak ve karşı hamle için partinin yıkıcı enerjisini yoğunlaştıracaktır.

Bu iki sorun çözüldükten sonra diğer muhalefet unsurlarıyla ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi için adımlar atılmalı. Sağ muhalefet çöktü ve CHP AKP karşısında yalnızlaştı. Bu durumun düzeltmesi gerekiyor. Aksi taktirde AKP-CHP karşıtlığı sağ-sol veya Sünni-Alevi ikiliği şeklinde yorumlanacak. Dahası Kürt hareketi iktidarın etki alanına girmek üzere. O noktaya daha etkili bir müdahale gerek.

Peki, mevcut liderlik tüm bunları başarabilir mi? Bu sorunun muhtemel yanıtı özel olarak Halk Partisinin genel olarak ise Türkiye’de muhalefetin etkinlik düzeyini belirleyecek.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER