© Yeni Arayış

Cezaevlerindeki nüfus Türkiye’nin otuzbir ilinden daha fazla

Cezaevlerinde sıklıkla unutulan şey, bir suçtan hüküm giymiş kişilerin tek kimliğinin hükümlülük olmadığı. Bu kimliğin yanı sıra, kişi aynı zamanda eş; baba; evlat; kardeş gibi kimliklere de sahip.

Şubat 2025 tarihli verilere göre Türkiye’de cezaevi nüfusu 392.456 olmuş durumda.

Artışı göstermek açısından 7 Mayıs 2024 tarihli yazımda kullandığım 1 Nisan 2024 tarihli veriye göre, bu sayı 322.780 idi. Kısaca, bir yıl olmadan %21 bir artışla karşı karşıyayız. 400 bine yaklaşan bu rakam, Türkiye’nin 31 ilinden daha büyük bir nüfusa işaret ediyor.

Türkiye denildiğinde, bir zamanlar yabancıların aklına 1978 yapımı “Midnight Express” filmindeki Türkiye’de cezaevine giren Amerikalı karakter gelirdi. Bugün Türkiye denildiğinde kimsenin aklına cezaevi gelmiyor. Dahası, cezaevlerinde 70li yıllara göre olumlu bir çok gelişme yaşandı. Ancak maalesef yaşanan olumluluklar, kontrolden çıkmış şekilde sürekli artan cezaevi nüfusunun doğurduğu yer ihtiyacı nedeniyle işlevsizleşiyor. 3 Şubat 2025 tarihli verilere göre Türkiye’de cezaevi nüfusu 392.456[1] olmuş durumda.

Artışı göstermek açısından 7 Mayıs 2024 tarihli yazımda[2] kullandığım 1 Nisan 2024 tarihli veriye göre, bu sayı 322.780 idi. Kısaca,  bir yıl olmadan %21 bir artışla karşı karşıyayız. 400bine yaklaşan bu rakam, Türkiye’nin 31 ilinden daha büyük bir nüfusa işaret ediyor[3]. Türkiye bu rakamlarla, hem her yüzbin kişide 408 kişiyle halihazırda Avrupa’da en yüksek hapsetme oranına[4] sahip ülke hem de cezaevinde en çok kişinin bulunduğu ülke[5]. Kendisine nüfusca yakın ülkelerden Almanya ile karşılaştırıldığında aradaki fark neredeyse sekiz kat. Böyle giderse korkarım Türkiye yakında yine cezaevleriyle anılan bir ülke olabilir.

Bugüne dek, cezaevi nüfusu[6]; bir suç işlendiğinde buna karşılık olarak kişiye ceza vermekten başka seçeneklerin düşünülmemesi[7]; cezanın suç işlemeye etkisi[8]; cezaevinde bulunmanın kişiler açısından sonuçları ve ceza verme yanında/yerine onarıcı adalet mekanizmaları[9] üstüne bir çok yazı kaleme aldım(k). Bu yazıda ise, Avrupa Onarıcı Adalet Forumu (European Forum for Restorative Justice)’nun Belçika’nın Leuven şehrinde 3-7 Şubat 2025 tarihlerinde ceza evlerindeki onarıcı adalet uygulamalarına dair eğitiminde öğrendiğim bir kaç hususu paylaşmak istiyorum.  Zira konu, cezaevlerinin bugüne dek ele almadığım farklı yanlarına değinmek bakımından önemli.

Bu sefer, kişinin cezaevine girmesinden etkilenenlerden bahsedeceğim. Bu kişiler onların çocukları, eşleri, kardeşleri kısaca aileleri. Dolayısıyla cezaevinde bulunan kişi sayısı arttıkça, katlanarak artan travma; yoksulluk; akıl sağlığı meselelerinden bahsetmek mümkün.

Cezaevine girmek sadece gireni etkilemiyor

Öncelikle, cezaevlerinin kişilerde herhangi bir iyileşme sağlamadığını, bir çok kişinin cezaevinden çıktıktan sonra tekrar suç işleyerek, kısa sürede tekrar cezaevine girdiğini ve dahası, cezaevine girmenin yeni travmalar ve başka akıl sağlığı sorunları yarattığını hatta cezaevlerinin travma mağdurları ile dolu olduğunu daha önce yazmıştım[10]. Bu sefer, kişinin cezaevine girmesinden etkilenenlerden bahsedeceğim. Bu kişiler onların çocukları, eşleri, kardeşleri kısaca aileleri. Dolayısıyla cezaevinde bulunan kişi sayısı arttıkça, katlanarak artan travma; yoksulluk; akıl sağlığı meselelerinden bahsetmek mümkün. Bu cezalandırmaya yönelik politikanın, toplumsal ikincil etkileri bakımından bugüne dek gözardı edilmiş bir durum.

Babanın[11] cezaevine girmesinin sonuçları

Bir örnek vermek gerekirse, polisin bir babayı, evde ailesinin önünde gözaltına alma şekli dahi, kişinin ailesi bakımından travma yaratabilir. Diyelim kişi, sabah saatinde yüzleri maskeli militer bir tarzda bir operasyonla gözaltına alındı. Bu durumda, üniformayı travmayla ilişkilendiren ve her üniforma gördüğünde travması canlanacak kişiler olabileceğini düşünebiliriz. Bir başka örnek, bazı çocuklara babalarının cezeaevine girdiğinin aileleri tarafından kendilerine söylenmemesi nedeniyle, yaşamından aniden “kaybolan” önemli bir figür nedeniyle, çocuğun anksiyete yaşama yahut başka korku geliştirme ihtimali. (Bu durumda, çocuklara babasının “uzaklarda” çalıştığının söylenmesi sıklıkla görülen bir uygulama). Önerilense, çocuklara -anlayabilecekleri şekilde- babalarının cezaevinde olduğunun söylenmesi. Diğer yandan, kişinin cezaevine girmesinin, çocuklarının da cezaevine girme olasılığını arttırdığını not etmek lazım. Kısaca 400.000 gibi bir cezaevi nüfusuna yaklaştığınızda, milyonlarca insanın etkilendiği devasa bir toplumsal sorun da yaratmış oluyorsunuz.

“Baba” kimliğinin güçlendirilmesine dair

Bu olumsuz bağlamdan sizleri biraz çıkarmak için, babalarla çocukların ilişkilerini geliştirmeye yönelik ABD’de uygulanan bir programdan bahsetmek isterim. “Babamla çıkmak” olarak adlandırılabilecek bu programda, kız evlatlar babalarıyla danslı, şarkılı bir gün geçiriyorlar. Babalar, program uyarınca takım elbise ve yakalarında çiçekle, yanlarına dans kıyafetleri ile gelecek olan kızlarını bekliyorlar. Kavuşma gerçekleşiyor ve “bu dansı bana lütfeder misiniz?” sorusu eşliğinde kızlarıyla dans ediyor, şarkı söylüyor, o güne dair fotoğraf çektiriyorlar. Bu basit gibi görünen senaryonun arkasında haftalarca süren bir hazırlık bulunuyor. Kız çocuklarının bir çoğu küçük yaşta olduğu için, hem onları cezaevine getirecek -bazen boşanılmış- annelerin hem de cezaevinde bulunan bu mutlu saatleri geçirdikten sonra, duygusal boşluğa düşecek babaların duruma hazırlanması lazım. (Konuyla ilgilenecekler açısından 2024 yapımı The Daughters adlı belgesel Netflix’te izlenebilir).

Bu bağlamda, cezaevlerinde sıklıkla unutulan şey, bir suçtan hüküm giymiş kişilerin tek kimliğinin hükümlülük olmadığı. Bu kimliğin yanı sıra, kişi aynı zamanda eş; baba; evlat; kardeş gibi kimliklere de sahip. Burada önemli olan, birbirlerini bir camın arkasında haftada bir ve ayda bir kısa bir süre dokunarak gören iki kişinin, yıllarca hatırlanacak güzel bir anısının olmasının sağlanması. Bu sayede kişinin hükümlü kimliğinin ötesinde, kendisine ihtiyaç duyan bir çocuğun sorumluluğunu alacak baba kimliğinin geliştirilmesi. Nitekim, on iki senedir devam eden program taraflar arasında sadece güzel bir anı yaratmıyor, programa katılanların %95’inin tekrar suç işlemediğini de belgeselden öğreniyoruz. Gerçekten de, ailesi ile ilişkisi devam eden kişilerin yeniden suç işleme oranları diğerlerine göre daha düşük[12]. Elbette Türkiye bağlamında böyle bir program kültürel bağlamda başka türlü kurgulanabilir. Örneğin, cezaevlerinde çalışırken, ziyaret günlerinde babalarını sünnet kıyafeti ile görmeye giden çocuklar olduğunu görmüşümdür.

Burada vurgulamak istediğim, cezaevinde bulunan bir baba ile hayatın önemli anılarının geliştirildiği çocukluk çağında bağ kurulmasını sağlamanın pratik zorluğu. Buna bir de yeni cezaevlerinin şehir dışlarında uzak mekanlarda, kamu vasıtasıyla ulaşım zorluğu yaşanan yerlerde kurulmasının yarattığı ek zorlukları ekleyebiliriz. Örneğin, cezaevlerinde görüş günleri ister açık ister kapalı görüş olsun, hafta içine denk geliyor. Oysa okula giden çocuklar sözkonusu olduğunda cezaevine gidip-gelmek, okuldan çıktıktan sonra hemen yola koyulmakla hallolabilecek bir şey değil. Tam tersine, sıklıkla yarım günden fazla süren ve dolayısıyla da özellikle okul çağındaki çocukların ya okula gitmemesine ya da babalarını görememesine neden olan bir durum.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2022’de Türkiye aleyhine verdiği Subaşı kararında[13], çocukları okul çağında bulunanlara haftasonları görüş sağlanmamasının aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Bir başka deyişle, hükümetin kalabalıklaşma, eleman yetersizliği ve güvenlik gibi nedenlerle herkese tek tip görüş dayatmasını, cezaevinde bulunanların okul çağındaki çocuklarını görme ve onlarla ilişkilerini devam ettirmesine hizmet etmediğini ifade etti. Hatta bu yaklaşımın, odağına hükümlülüleri hak sahibi olarak gören bir anlayışı değil, cezaevi idaresinin iş görme kapasitesini aldığını dile getirdi.

Sonuç

Bir kişinin cezaevinde bulunmasının yarattığı büyük ekonomik bedel de gözetildiğinde[14], tüm bunlar Türkiye’de cezaevi nüfusunu yönetilebilir bir seviyeye çekmekten başka bir çözüm bulunmadığını gösteriyor. Bunun, bugüne dek işe yaramamış olan, uzun cezaların infaz süreleri kısaltılarak etkisiz hale getirilmesi tarzı “çözüm” olmayan çözümlerden[15] uzaklaşılarak yapılması gerektiği açık. Bu bağlamda, bazı suçların suç olmaktan çıkarılması; hapsetme dışında başka cezalar getirilmesi; hapis cezalarının kısaltılması gibi bir çok farklı sürecin geliştirilmesi gerekmektedir.

----

[1] Sözkonusu veri için bkz https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/4022025112601istatistik-1.pdf

[2] Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor 7 Mayıs 2024 bkz. https://www.yeniarayis.com/yazi/her-ceza-toplumsal-sorunlar-yaratiyor-4405

[3] Bkz. 31 Aralık 2023 tarihli adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçları https://nvi.gov.tr/kurumlar/nvi.gov.tr/IcSite/konya/haberler2024/2023_Iller_Nufus.pdf

[4] Incarceration rates across Europe https://infogram.com/incarceration-rates-across-europe-in-2023-1hxj48mmv881q2v?live 

[5] Prison populations across Europe https://infogram.com/prison-populations-across-europe-in-2023-1h0r6rzzvkddl4e?live

[6] Akdeniz A. Elveriş İ. Alpan A. (2021), Salgın Fırsatıyla Ceza Politikası: İnfaz Kanunu Değişikliği, Siyasi Arka Planı ve Olası Etkileri, Suç ve Ceza, 14(2), pp. 211-246

[7] Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor, 7 Mayıs 2024 bkz. https://www.yeniarayis.com/yazi/her-ceza-toplumsal-sorunlar-yaratiyor-4405.

[8] Ceza vermek suç işlenmesini neden engellemiyor, 28 Ekim 2024, bkz. https://www.yeniarayis.com/yazi/ceza-vermek-suc-islenmesini-neden-engellemiyor-8415

[9] Mağdurdan hayatta kalana, 1 Aralık 2024 bkz: https://www.yeniarayis.com/yazi/magdurdan-hayatta-kalana-9109; Üsküdar Amerikan’dan Nazi selamı 7 Mayıs 2023 bkz: https://www.politikyol.com/uskudar-amerikandan-nazi-selami

[10] Cezaevine girmenin başlı başına travma yaratan bir olay olduğunu şurada yazmıştım: “İzmir’de taksicinin öldürülmesi” 20 Şubat 2024 https://www.yeniarayis.com/haber/izmirdeki-taksicinin-oldurulmesi-2240.

[11] Elbette Türkiye anneleri ile cezaevinde bulunan çocukları da biliyor. Ancak, halihazırda cezaevinde bulunanların %95’inden fazlası erkek olduğu için bu başlığı kullandım.

[12] Ailesi ile ilişkisi devam etmeyen dolayısıyla cezaevinden çıktığında gidecek yeri olmayanlar bakımından, en azından bir süre kalabilecekleri bir yerin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi bakımından oldukça önemli.

[13] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Subaşı v. Türkiye https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22002-13919%22]}

[14] Bu rakam Türkiye’de resmi olarak açıklanmış değil. Ancak başka ülkelere bakıldığında hapsin yüksek maliyetli olduğu ve sırf bu nedenle bile hapsetmenin sınırlanması gerektiği sıklıkla dile getirilir. Bu bağlamda Türkiye’yi de içine alan karşılaştırmalı bir çalışma için bkz: Altobelli E. Et al. (2024) Cost Analysis of Penitentiary Systems and Comparison Between the Countries of the Council of Europe. Sözkonusu makalede Türkiye için kişi başına günlük maliyet 3 Euro olarak hesaplanmış. Bu yıllık 1095 Euro’ya karşılık geliyor. Aynı makale Türkiye’nin harcamalarını GSMH’nin %0.09’una denk gelecek oranda olduğunu ifade ediyor.

[15] Konu etraflıca dn 6’daki makalede ele alınmıştır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER