© Yeni Arayış

Türkiye pratiği olarak çoklu ceza muhakemesi

Türkiye pratiği olarak çoklu ceza muhakemesi

Vatandaşın yargı sistemine güveninin sarsılması için elden gelen her şeyin yapıldığı sisteme Türk sistemi denir. Ülkede ne kadar mahkeme varsa o kadar ayrı Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlükte. Bir adım daha gidelim, ülkede ne kadar cezaevi varsa o kadar farklı Ceza İnfaz Kanunu yürürlükte. Ülkede 2005 sonunda mer’iyet kazanmış ve iyi kötü yirmi yıla yaklaşan uygulamasıyla Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) yürürlüktedir. Ceza mahkemelerindeki temel usul ve işleyişin nasıl olacağı, süreçlere katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin neler olduğu bu kanunla düzenlenir. Kendine medeni sıfatını yakıştıran tüm ülkelerin bu temel usul kurallarına ihtiyacı vardır ki ceza mahkemesine işi düşenler yol yordam bilerek iş yapsınlar ve hak kaybına uğramasınlar. Kendine bu sıfatı yakıştıran her ülke gibi Türkiye de kendi CMK’sını yapıp yürürlüğe koyarak vatandaşlarına gerekli yol ve yordamı göstermektedir. Her kanunda olabilen birkaç küçük teorik hata ve eksiklik dışında, bizim CMK bunca yıldır uygulanıyor ve işe de yarıyor. Buraya kadar güzel. Sorun, bizim mahkemelerde kanunun uygulanması sırasında çıkıyor. Avrupa Birliği (AB), ilerleme raporlarında sürekli yalın bir gerçeğin altını çiziyor. Adeta diyor ki, “Aslında sizin kanunlarınız teorik düzeyde hiç fena kanunlar değil, ama sorun uygulamada. Siz o iyi kanunları ya hiç uygulayamıyorsunuz ya da çarpık uyguluyorsunuz, bu da kötü neticelere yol açıyor, bunu düzeltin.” Bu amaçla hem Avrupa Birliği hem Avrupa Konseyi (AK), Türkiye’ye para vererek Adalet Bakanlığı ile ortaklaşa hâkim ve savcıların yararlanması ve kendilerini tazeleyebilmeleri için proje üstüne proje yapıyor. Burada da AB ve AK aslında demek istiyor ki, “Yargı standardınızı yükseltmeden bizim aramıza giremezsiniz. Standardınızı yükseltmeniz için size destek olmamız gerekiyor.” Bugüne değin binlerce hâkim ve savcı, AB ve AK projelerinin doğrudan yararlanıcısı oldular, eğitimler aldılar. İşe yaramamasına imkân yok! Hani duvara anlatsalar o kadar hukuk bilgisini, duvar dile gelir, nitelikli ve yüksek seviyeli gerekçeler yazar, kararlarında AİHM standartlarına dikkat eder, verdiği kararlar kolay kolay bozulmaz. Peki bizim hâkim ve savcılarımız neden bir türlü o standartta kararlar veremiyorlar? O eğitimler neden işe yarayamıyor? Sorun elbette bizim hâkim ve savcıların zekâ seviyeleri değil. Onlar da herkes kadar akıllı, hatta ortalamanın üstünde zekâ ve bilgi seviyesine sahip olmasalar, o noktaya gelemezlerdi. Hatta biliyoruz ki içlerinden bazıları fazla akıllı, kısa yoldan AYM üyesi olmanın, Yargıtay’a Danıştay’a seçilmenin, meslekte yükselmenin ve para kazanmanın yollarını hemen buluveriyorlar. O hâlde sorun ne? Hâkim, bu kadar keyfi davranmakta neden hiçbir tereddüt göstermiyor? Kendisine dur, yapma diyecek bir denetleme sistemi yok da ondan. Ne HSK ne Adalet Bakanlığı Personel Dairesi ve Teftiş Kurulu, hâkim ve savcıları gerçekte denetleyemiyor da ondan. 2017 yılında İstanbul Büyükada’da bir grup insan hakları aktivistiyle gözaltına alınarak tutuklandığım, sonra da hepimizin beraat ettiğimiz davadan ötürü, devlete karşı açtığım “koruma tedbirinin haksız uygulanmasından ötürü tazminat” talepli davanın duruşması için Ankara Adliyesine gittim. Bu tür davalar CMK m.141 uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde görülürler. Duruşma başladı, hakimler beni dinlediler ve sonunda da tazminata hükmettiler. Bu hadise yaklaşık 20 gün önce oldu. Duruşma çıkışı, avukatımla beraber karardan bir örnek istedik, hemen o çok bilindik “Uyap sistemi üzerinden alırsınız” yanıtıyla karşılaştık. Ofise dönüp sisteme girdik ama, kısa karara ulaşmak ne mümkün? Herhalde kalem memurları unuttular düşüncesiyle hafta başında mahkeme kalemine tekrar uğradım. “Gerekçeli kararla birlikte sisteme yüklenecek, bizim mahkemede usul böyle” yanıtını aldım. Nasıl olur? Ceza hukukunun içinde neredeyse 30 yılım geçti, öyle bir kural bilmiyorum. Eski bir öğretim üyesi olarak, hukuk fakültesinde böyle bir usul kuralı anlatmadım, anlatıldığını da düşünmüyorum. Hâkimin de böyle öğrenmediğine eminim. Sonra sakinleştim, nasıl olur diye sormayı zaten uzun süre önce terk ettim. Bizde olur… Hakim de elbette usul kuralını gayet iyi biliyor ama uygulamıyor işte… İnsanın içinden demek geliyor ki, “Bana duruşma çıkışı karardan bir örnek vermezseniz, ben kendimi nasıl kanıtlayacağım? Belki de duruşmadan sonra verdiğiniz tazminat miktarını değiştirip başka bir miktar yazacaksınız? Nasıl ispatlayacağım? Belki de duruşma sonrası birileriyle konuşup kararı değiştirecek, hiç tazminat verilmemiş gibi yapacaksınız, duyulmadık şey değil bizim yargımızda…”  Herkes biliyor ki, o eğitimlerin Avrupa Birliği tarafından değil, küçükken ailede verilmesi gerekiyordu. Büyüyüp hâkim olup, hatta Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olup, hâlâ “benim mahkememde benim istediğim usul kuralı uygulanacak” keyfiliği, hukuk bilgisizliği ile değil ancak insan kalitesinin düşüklüğü ile açıklanabilir. Vatandaşın yargı sistemine güveninin sarsılması için elden gelen her şeyin yapıldığı sisteme Türk sistemi denir. Ülkede ne kadar mahkeme varsa o kadar ayrı Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlükte. Bir adım daha gidelim, ülkede ne kadar cezaevi varsa o kadar farklı Ceza İnfaz Kanunu yürürlükte. Hâkim, bu kadar keyfi davranmakta neden hiçbir tereddüt göstermiyor? Kendisine dur, yapma diyecek bir denetleme sistemi yok da ondan. Ne HSK ne Adalet Bakanlığı Personel Dairesi ve Teftiş Kurulu, hâkim ve savcıları gerçekte denetleyemiyor da ondan. Siyasi torpille bulunduğu makama gelen hâkim, tek otorite olarak o siyasi makamı tanıyor da ondan. Aslında bir hukuk devleti algısı ya da vatandaşın haklarına, genelde ise insan haklarına saygısı yok, hiç de olmadı da ondan. AB ve AK, bir türlü kentli olamamanın, keyfi davranmamanın ve insana saygı göstermenin eğitimini vermemiş de ondan… Herkes biliyor ki, o eğitimlerin Avrupa Birliği tarafından değil, küçükken ailede verilmesi gerekiyordu. Büyüyüp hâkim olup, hatta Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olup, hâlâ “benim mahkememde benim istediğim usul kuralı uygulanacak” keyfiliği, hukuk bilgisizliği ile değil ancak insan kalitesinin düşüklüğü ile açıklanabilir.  Evet, elimizdeki malzeme bu, ancak malzeme de kendini bir adım ilerletmek, bir milim üzerine koymak istemez mi arkadaş!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER