© Yeni Arayış

Cesur Yeni Dünya

Cesur Yeni Dünya

Teknoloji eliyle bir grup insanın sahip olduğu şirketle ve onların yanında duran devletler, pek çok sistemi, düzeni yıktı, yıkıyor ve daha da yıkacak. Yenilenirken, vicdanı da toplumsal faydayı da, insan odaklı olmayı da yeniden insanlığa ‘kodlamalıyız’: Cesurca, birlikte. İki dünya savaşı arasında, insanlığın en büyük, en şaşalı, en renkli ve en popülistin peşinde koştuğu yıllarda, Aldous Huxley ‘Cesur Yeni Dünya’ kitabını yazdı. Karanlık gelecek öngörüsünü çok iyi yakalamış bir kitap… Henüz gelmemiş 2. Dünya savaşını hissederek yazmış sanki. Teknolojik ilerleme ile toplumun, onu iyi insan niteliği veren ahlaki kıstasları kaybettiği bir zaman. Birey olmanın bir bütünün parçası olmaktan değersiz olduğu bir gelecek öngörüsü. Devletlerin vatandaşlarını ‘teknoloji diktası’ ile yönettiği, sınırladığı ve sınıflandırdığı bir gelecek resmi. Kitabın ismi bir ironi, 1930’ların büyük puntolu ve topluma etki edecek diğer sloganları gibi; kurguladığı düzeni, heyecanlı, yeni ve cesur ilan etmesi ile, duyanı üzerine çok da düşündürtmeden kabul ettirmesinin yolu aslında. Huxley, Shakespeare’in Fırtına isimli eserinde Miranda karakterinin ‘Hey cesur yeni dünya’ repliğinden kurgulamış, baş yapıtının ismini. Aslında kendi gününü ve bariz bir şekilde yaklaşmakta olan savaşı anlatırken, bu savaşın ardından kurulacak; daha ileri sanayi ve teknolojiyle, daha kontrolcü, bireyleri gruplayan, izleyen, ifadeyi kısıtlayan ve bunu yaparken de o zaman var olmayan ama hayal dünyasında bir zaman yolculuğu ile bugünü yakalayan bir gelecek öngörüsü yapmış. Yazdığı zaman, Birinci Dünya Savaşı’nda ata binen süvarilerden, ikinci büyük savaşın nükleer ile bitişi, Turing’in Enigma makinesini, U-Boat’ları düşündüğümüzde; bunları üreten sanayi, düşünce ve bilimin hızının ne kadar çok olduğunu anlayabiliyoruz. 90’lı yılların interneti tüketici seviyesine gelişi ile bugün arası geçen 30 sene de teknoloji alanında ilerleme olarak çok benzer. Yepyeni bir dünyanın eşiğindeyiz. Burada ‘eski’ düzeni yıkan unsur ise teknoloji olmakta. Bu ‘yıkımın’ her zaman olduğu gibi ilk havucu ‘yeni dünya’ söylemi, bu söylemi de teknoloji ile gelecek rahatlık, eğlence, ulaşılabilirlik gibi kavramlar ile destekliyor. TARİHİ DEVİRLER GİBİ TEKNOLOJİDE DE DEVİRLER GEÇİRİYORUZ Ne yazık ki, insanlık için teknolojik ilerlemenin turnusol kâğıdı savaşlar. Devletlerin kullandığı tüm teknolojiler, aslında bir noktada önce kendi sınırlarını koruma ve genişletme noktasına geliyor. Diğer endüstrilere sonra geçiş yapıyor. Umarım teknoloji insanlık için yine büyük bir savaş ile turnusol kâğıdı görevi görmez. Lakin gidişata bakınca, mamayı gören aç yavru kedi misali, yerinde duramaz halde yine insanlık yine bugünlerde. Ürettiği tüm yeni teknolojileri, fiziki olarak gördüğümüz cihazlar dışında, siber güvenlik çatısı altına da giren, ileri teknoloji yazılımlar, asimetrik etki yaratacak; veri ve algı manipüle edebilecek, bilgi kaçıracak, bilgiyi kapatacak, finans sistemlerini kilitleyecek, fişe takılı her sistemi kapatabilecek, ‘öldürmese de süründüren’ savaş metotlarına kafa yorulduğu çok net. Yepyeni bir dünyanın eşiğindeyiz. Burada ‘eski’ düzeni yıkan unsur ise teknoloji olmakta. Bu ‘yıkımın’ her zaman olduğu gibi ilk havucu ‘yeni dünya’ söylemi, bu söylemi de teknoloji ile gelecek rahatlık, eğlence, ulaşılabilirlik gibi kavramlar ile destekliyor. Teknolojisiz kalmak, örnek internetin bir ya da birkaç gün olmaması, finansal sistemlerin çalışmaması ve para akışlarının durması, e-devletin ya da kamusal sistemlerin durması gibi; bir nevi dijital yoksunluklar, kendi içlerinde birer teknoloji afeti olarak sınıflanabiliyor. Bu teknoloji ‘afeti’ olacak mı? Olacak. Sorulması gereken soru, olasılık değil; ‘Hazır mıyız’ olmalı. Bir de teknolojinin sorun olmadığın idrak etmeliyiz. Esas sorunun bunu kurgulayacak insan aklı ve daha ötesi insanların tutumları olacağını, ‘Şimdiki Zaman Geçmişin En İyi Sonucudur’ yazımda da dile getirmiştim. Bizim şu an yaşadığımız, çoğu devletten daha güçlü çok uluslu gözüken ama aslında çok ortaklı hatta baskın yapısı tek sahipli şirketlerin, devletlerin ötesinde yaptıkları teknoloji ar-ge’leri ve sonucunda yakaladıkları ilerlemelerdir. Bunun sonucu, biz son kullanıcılara eğlenceli gözüken, hayatı kolaylaştıran, hızlandıran sonuçlar olarak dönerken, sistemin esas girdisinin çoğu zaman insan ve insanın ürettiği veri olduğu döngüde, teknoloji bireyleri ve kitleleri giderek daha fazla kontrolü altına alıyor. Bu satırları okuyanların teknoloji ile gelecek ‘yeni dünya’ söylemlerinde, daha sonrasında ‘edilgen kurban’ olmamaları gerek. Yukarıda belirttiğim yazıda dikkat çektiğim Bletchley Deklarasyonu diye tanımlanan; ülkelerin yapay zeka niyetlerini ortak paydada içeren ilk ciddiye alınabilecek deklarasyon ardından, geçtiğimiz günlerde, Avrupa Birliği; her alanda olduğu gibi ‘en kapsamlı regülasyon bizde olsun’ iddiası ile yola çıktı. Avrupa parlamentosu içinde gerek bireyleri gerekse AB sınırları içinde hizmet veren tüm teknoloji şirketlerini ilgilendirecek bir çalışma yapıldı.  Sonu adım adım çalışmalar, başta Fransa, İtalya ve Almanya’nın ortak mücadelesi ile başladı, sürüyor. Devletler, bürokratlar ve akademi, girişimci ruhunu kaybetmemiş hızlı teknoloji şirketleri ile yapay zekâ kuralları ve kanunları konusunda köşe kapmaca oynuyor. Şirketler artık ihtiyaçları olmayan köşeyi bıraktıkları zaman, o bölgenin kanunu hazır oluyor. Bu satırları okuyanların teknoloji ile gelecek ‘yeni dünya’ söylemlerinde, daha sonrasında ‘edilgen kurban’ olmamaları gerek. Düzenin kar edecek olanları şimdiden ‘parıltılı ve daha güzel’ olasılıkları olan bir renkli geleceği gösteriyorlar. Kanun yapıcılarsa onların geride bıraktığı parıltıları kontrol etmeye çalışıyorlar. Bürokrasi değil, cesaret gerekli ‘yeni zamanda’ Teknoloji eliyle bir grup insanın sahip olduğu şirketle ve onların yanında duran devletler, pek çok sistemi, düzeni yıktı, yıkıyor ve daha da yıkacak.  Yenilenirken, vicdanı da toplumsal faydayı da, insan odaklı olmayı da yeniden insanlığa ‘kodlamalıyız’ Cesurca. Birlikte.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER