© Yeni Arayış

Can Atalay Ağustos 2024 kararı ve eylemli içtüzük kuralı üzerine (1)

Can Atalay Ağustos 2024 kararı ve eylemli içtüzük kuralı üzerine (1)

AYM Kararının, özü yönünden doğru olduğundan hiçbir kuşku duyulamaz: Can Atalay milletvekili seçilmekle dokunulmazlık kazanmışken Anayasa’ya aykırı biçimde yargılandı, hüküm giydi ve milletvekilliği düşürüldü. Ancak acaba AYM daha iyisini yapabilir miydi? Evet. 1991 yılında geliştirdiği içtihadını 2008 yılında terk etmeseydi daha iyisini yapabilirdi. AYM Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin işlemin Anayasaya aykırılığı üzerine yapılan başvuru üzerine şöyle bir karar verdi: “26.TBMM Genel Kurulunda iptal talebine konu edilen Daire yazısının okunması suretiyle oluşturulan bu fiilî durumun Anayasa’nın 84. maddesinin ikinci fıkrasının kapsamına giren bir yasama işlemi olarak değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin 25/10/2023 tarihinde verdiği 2023/53898 başvuru numaralı karar sonrasında Hatay Milletvekili Şerafettin Can ATALAY hakkında kesin hükmün varlığından söz edilmesi hukuken mümkün olmadığından TBMM Genel Kurulunun 30/1/2024 tarihli 54. Birleşiminde Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 3/1/2024 tarihli ve E.2023/12611 sayılı yazısının Başkanlıkça okunmak suretiyle Genel Kurula bildirilmesi işlemi ile oluşan fiilî durum hakkında Anayasa Mahkemesince karar verilmesi mümkün değildir…. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 30/1/2024 tarihli 54. Birleşiminde Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 3/1/2024 tarihli ve E.2023/12611, Değişik İş. 2024/1 sayılı kararının ekte gönderildiğine dair anılan Daire Başkanlığı yazısının okunması suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna bildirilmesi işleminin iptali talebi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Kadir ÖZKAYA, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE ile Yılmaz AKÇİL’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 22/2/2024 tarihinde karar verildi.” AYM Kararının, özü yönünden doğru olduğundan hiçbir kuşku duyulamaz: Can Atalay milletvekili seçilmekle dokunulmazlık kazanmışken Anayasa’ya aykırı biçimde yargılandı, hüküm giydi ve milletvekilliği düşürüldü. AYM gerek bireysel başvuru yolunun kullanılması üzerine verdiği kararlarda, gerekse iptal istemi üzerine verdiği bu kararda Can Atalay’ın milletvekilliğine başlayabilmesi yönünde kararlar verdi: Bu kararlar bir hukuksuzluğu gidermeye çalıştığından takdire şayandır. Ancak acaba AYM daha iyisini yapabilir miydi? Evet 1991 yılında geliştirdiği içtihadını 2008 yılında terk etmeseydi daha iyisini yapabilirdi. AYM 1991 yılında geliştirdiği “eylemli içtüzük kuralı”na ilişkin içtihadını sürdürmemesinin bu noktaya gelinmesinde payı vardır. AYM “eylemli içtüzük kuralı”na ilişkin içtihadını sürdürseydi, bugünkü AYM kararında yer alan 4 imzalı “karşıoy”un da dayanağı kalmazdı. Özetle “karşıoy”, Anayasa’nın “iptal istemi” başlıklı 85. maddesinden yola çıkıyor; Anayasa’nın 84 ve 85. maddeleri ise birbiriyle ilişkili olduklarından birlikte okunması gerekli maddeler.

KARŞI OY DAYANAĞI

Kararı hakkaniyetli biçimde değerlendirebilmek için önce “karşıoy”dan başlayalım. Özetle “karşıoy”, Anayasa’nın “iptal istemi” başlıklı 85. maddesinden yola çıkıyor; Anayasa’nın 84 ve 85. maddeleri ise birbiriyle ilişkili olduklarından birlikte okunması gerekli maddeler. Önce milletvekilliğinin düşmesini düzenleyen 84. madde… Birinci fıkra, istifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine ilişkindir ve bunun için Genel Kurul kararı gerekiyor. İkinci fıkra, milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesine ilişkindir ve bu husustaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle düşme gerçekleşir ve Genel Kurul’un herhangi bir karar vermesi gerekmez. Üçüncü fıkra, milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine ilişkindir ve bunun için Genel Kurul gizli oyla karar vermesi gerekiyor. Dördüncü fıkra Meclis çalışmalarına beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine ilişkindir ve bunun için Genel Kurulun üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar vermesi gerekiyor. Görüldüğü gibi her bir düşme hali için yapılması gereken işlemler farklı: Kimi zaman nitelikli çoğunluk, kimi zaman alelade çoğunluk; kimi zaman gizli oylama kimi zaman açık oylama; kimi zaman karar alımı kimi zaman bilgiye sunma gerekiyor. Buradaki işlemlerden belki de en farklı olanı, konumuzla da ilgili olan “kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde” milletvekilliğinin düşmesidir: Bu durumda Genel Kurul’un herhangi bir karar vermesi gerekmiyor; mahkeme kararının Genel Kurul’un bilgisine sunulmasıyla üyelik düşüyor. Aslında bu düzenleme 1995 öncesinde farklıydı. O zamanlar Genel Kurul’un bu konuda da karar vermesi gerekiyordu. Bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıydı. Çünkü Mahkeme karar vermiş olmasına rağmen TBMM kararı onaylamazsa üyelik düşmüyordu. Bu durumda da TBMM yargı organının kararını değiştirmiş oluyordu. Bunu önlemek için 1995 yılında bu isabetli değişiklik yapıldı. Bu maddenin ve bu mantığın 85. maddede düzenlenen “iptal istemi” üzerinde de yansımaları var: “Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84 üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, .. Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” Yani? Eğer milletvekilliği “kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde” düşmüşse AYM’ye iptal başvurusunda bulunulamaz. “Karşıoy” yazısının dayanağı tam da budur. Bu üyeler, ilk bakışta, haklı olarak diyorlar ki milletvekilliği mahkeme kararı üzerinde düşürülmüştür ve bu yüzden de AYM bu tür bir iptal istemi ile ilgili karar verme konusunda yetkisizdir. AYM’nin bu yönde verilmiş kararları da var. Örneğin AYM E. 2021/33 sayılı Gergerlioğlu kararında bu tür durumlarda yetkisiz olduğuna ilişkin şu kararı verdi: “Ömer Faruk GERGERLİOĞLU’nun milletvekilliğinin düşmesi Anayasa’nın 84. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hüküm giydiğine dair hakkındaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesi suretiyle gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ilgili hakkında Anayasa’nın 85. maddesi kapsamında iptal talebine konu olabilecek Anayasa’nın 84. maddesinin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarında sayılan sebeplerden biri ile milletvekilliğinin düşmesi hâli söz konusu değildir. Bu itibarla iptal talebi Anayasa Mahkemesinin inceleme görev ve yetkisinin bulunmadığı bir düşme sebebine ilişkindir… Açıklanan nedenlerle… iptal taleplerinin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.” AYM özetle diyor ki Can Atalay olayında, diğer olaylardan farklı bir yön var: Eski kararlarda ortada gerçekten bir “kesin hüküm giyme” hali ya da bir kesinleşmiş mahkeme hükmü bulunmaktaydı. Oysa Can Atalay olayında ortada bir “kesin hüküm giyme” hali bulunmamaktadır. AYM’nin verdiği “ihlal kararları” vardır ve Anayasa’nın 153. maddesi gereğince bu kararların yerine getirilme zorunluluğuna uyulmamıştır.

AYM KARARININ DAYANAĞI

Bu durumda nasıl oldu da AYM üyelerinin çoğunluğu tarafından farklı bir karar verilebildi? Bu karar hukuken dayanaksız mıdır? Hayır, kararın hukuki ve makul bir dayanağı var. Bu yüzden “karşıoy” haklılığını yitiriyor. AYM özetle diyor ki Can Atalay olayında, diğer olaylardan farklı bir yön var: Eski kararlarda ortada gerçekten bir “kesin hüküm giyme” hali ya da bir kesinleşmiş mahkeme hükmü bulunmaktaydı. Bu yüzden de AYM kesin hüküm giydiği için milletvekilliği düşürülen bir üyeye ilişkin iptal başvurusunu inceleyemezdi; Anayasa buna izin vermemişti. Oysa Can Atalay olayında ortada bir “kesin hüküm giyme” hali bulunmamaktadır. AYM’nin verdiği “ihlal kararları” vardır ve Anayasa’nın 153. maddesi gereğince bu kararların yerine getirilme zorunluluğuna uyulmamıştır. Bu tür bir durumla hukuk sistemimizde ilk defa karşılaşılmıştır. Mahkeme bu durumu şöyle ifade ediyor: “Anayasa Mahkemesinin kesinleşmiş mahkûmiyet kararının okunması suretiyle gerçekleşen düşme işlemlerine karşı yapılan iptal başvurularını incelediği önceki olayların hiçbirisinde okuma işlemi öncesinde verilmiş bir ihlal kararı söz konusu değildir.” Mahkeme, bu olayın öncekilerden farklı olduğunu saptadıktan sonra bunu bir çıkış noktası olarak kullanıyor: “Bu yönüyle eldeki iptal talebi öncekilerden farklı olup bu anlamda Anayasa Mahkemesinin önüne ilk kez gelmektedir. Dolayısıyla, eldeki iptal talebi hakkında Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarından bağımsız bir değerlendirme yapılması imkânı bulunmamaktadır.” Türkçesi şu: Daha önceki olaylarda yetkisizlik kararı verdiğim doğrudur, ancak bu olay daha önceki olaylarla örtüşmediğinden farklı bir değerlendirme yapmak zorundayım. Mahkeme daha sonra “Atalay Olayı” sürecini özetlemekte ve şu sonuca ulaşmaktadır: “Anayasa Mahkemesinin 25/10/2023 tarihinde verdiği hak ihlali kararı sonrasında Hatay Milletvekili Şerafettin Can ATALAY ile ilgili kesinleşen bir hükmün varlığından söz etmek hukuken mümkün değildir.” Dolayısıyla ortada “kesinleşen bir hüküm” bulunmadığından 84. maddede belirtilen kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesi işlemi hukuken yoktur. Mahkeme önceki kararlarına konu olan bu olayı saptadıktan sonra işlemin yok hükmünde olduğunu saptamakla yetinmekte ve karar verilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşmaktadır. Bir hukuk devletinde bu tür kararın bir karşılık bulması ve sonuç doğurması kaçınılmazdır. Ama…siz anladınız… … bu karara kadar gelişen olaylar dizisi incelendiğinde, bir “hukuk devleti” olma yolundan uzaklaştığımız kesindir. Hukuk devleti olsaydık, AYM kararlarına uyulmaması gibi bir sonuçla karşılaşmazdık. O zaman yeniden aynı sorunu tartışmaya dönmek gerekiyor: AYM’nin bu kararının sonucu ne olabilir? Birinci ihtimal, TBMM’nin, AYM’nin yeni kararı doğrultusunda, daha önce yaptığı bilgiye sunma işlemini geri alması, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmemiş olduğunu açıklamasıdır. Bu işlem yargı organlarını hukuki karar vermeye zorlayabilir. İkinci ihtimal, yetkili yargı organlarının, AYM’nin daha önce verdiği kararları dikkate alarak yeni bir karar vermeleri ve Can Atalay’ın milletvekilliği görevine başlamasını sağlamalarıdır. Geçmiş uygulamalar dikkate alındığında, “topun taca atılacağı” ve aktörlerin hareketsiz kalacağı sonucu çıkarılabilir. Öyle olmaması temenni edilir…. Temenni hukuka uygun davranılarak kararın gereğinin bir an önce yerine getirilmesi ve Atalay’ın milletvekilliği görevine başlatılmasıdır. Şimdi baştaki soruya dönelim: AYM bundan daha iyisini yapabilir miydi? Kesinlikle evet. AYM 1991’de başlattığı “eylemli içtüzük içtihadını” sürdürseydi sonuç farklı olabilirdi. Bu durumda “eylemli içtüzük kuralı”nın ne olduğunu bilmek gerekiyor. Sonraki yazıya… --- [1] Milletvekili Can Atalay hakkında mahkemeler tarafından çok sayıda karar verildi. AYM’nin 1 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan yeni kararını ayırd etmek için başlıkta “Ağustos 2024” ibaresini kullandım.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER