© Yeni Arayış

Burak Dalgın’ın Mizan’ı

İstanbulin’in alt başlığı “Türk Modernleşmesinin Doğum Hikâyeleri”ydi, Mizan’da ise “Türk Modernleşmesinin Büyüme Hikâyeleri”ni okuyoruz. İstanbulin’de anlatılan bazı kişiler ve olaylar Mizan’da da karşımıza çıkıyor, böylece iki kitap, dipnotlar ve göndermelerle birbirini tamamlıyor. Burak Dalgın’ın bu kitaplardaki en büyük başarısı, dünyadaki gelişmeleri göz ardı etmeyen bütüncül bir bakış açısına sahip olması bence. 

Burak Dalgın’ın ilk kitabı İstanbulin beklenmedik ölçüde başarılı bir amatör tarih çalışmasıydı; bu da, üç sene sonra yayımladığı devamı niteliğindeki Mizan için beklentiyi yükseltmişti.

Edebiyat tarihinde de böyledir, sinemada da, pek çok alanda da…

İlk iş büyük bir başarıya ulaşınca devamı gelir ama genelde hep o ilk cildin, ilk sezonun, ilk filmin gölgesinde kalır.

Devamında gelen işler birer vagon olarak dizilir de hepsini çekmek hep o ilk işe düşer.

Dolayısıyla, Mizan’ın yolu, İstanbulin’e nazaran daha zorlu ve uzundu.

İstanbulin’in alt başlığı “Türk Modernleşmesinin Doğum Hikâyeleri”ydi, Mizan’da ise “Türk Modernleşmesinin Büyüme Hikâyeleri”ni okuyoruz.

İstanbulin’de anlatılan bazı kişiler ve olaylar Mizan’da da karşımıza çıkıyor, böylece iki kitap, dipnotlar ve göndermelerle birbirini tamamlıyor.

Burak Dalgın’ın bu kitaplardaki en büyük başarısı, dünyadaki gelişmeleri göz ardı etmeyen bütüncül bir bakış açısına sahip olması bence.

Aslında tek tek bildiğimiz olayların farklı coğrafyalarda aynı tarihlerde yaşandığını gösterince ister istemez şaşırıyorsunuz.

Bu mukayeseli bakış, tarihte yaşananların daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.

İlk üç bölümde, Osmanlı tarihinin en tartışmalı tarihlerine yöneliyor.

“Üç Sultanlı Yaz (Haziran-Ağustos 1876)”, içine bir darbe, bugün hâlâ cinayet mi intihar mı olduğu tartışılan bir ölüm, akıl sağlığının yerinde olmadığına dair bir rapor ve taht sırasının kendisine gelme ihtimalinin çok düşük olduğunu bilen bir şehzadenin tahta çıkışını anlatıyor.

Sonra Osmanlı açısından yıkıcı sonuçlara yol açan 93 Harbi’ni okuyoruz.

Plevne’den çıkmayan namı büyük Osman Paşa’nın kahramanlığı, Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar gelmesi, Ayastefanos Antlaşması, büyük devletlerin ortaya çıkışı, Bismarck başkanlığında toplanan Berlin Kongresi…

Bu silsileyi detaylıca bilenler mutlaka vardır ama Dalgın’ın tarihçiliği tam bu noktada devreye giriyor ve odağı bir anda Amerikan İç Savaşı’na çeviriyor.

Her sayfada birkaç yeni bilgi edinmek, farkında olunmayan ilişkileri ve bağlantıları çözmek okuyucunun kitaba daha sıkı bağlanmasına yol açıyor.

HER SAYFADA BİRKAÇ YENİ BİLGİ

Üstelik bunu çok güzel hikâyeleştirirken okuyucuyu bunaltmadan bilgi bombardımanına da tutuyor.

Her sayfada birkaç yeni bilgi edinmek, farkında olunmayan ilişkileri ve bağlantıları çözmek okuyucunun kitaba daha sıkı bağlanmasına yol açıyor.

“Menfa” adlı üçüncü bölümün başrolünde “anayasa romantiği” Midhat Paşa var.

İmparatorluğun en kudretli paşalarından birinin hayatının bir gecede nasıl değiştiğinin detaylarını okurken Ahmet Cevdet Paşa başta olmak üzere o günün önemli şahsiyetlerinin tümünün içinde yer aldığı bir iktidar mücadelesini görüyoruz.

Dalgın, dipnotlarda, Uzunçarşılı, Tarık Zafer Tunaya, Şükrü Hanioğlu, İlber Ortaylı, hatta Yalçın Küçük dahil birçok tarihçiye referanslar vererek tarihi olayları anlatıyor.

“Düyun” bölümünde 1883’e götürüyor bizi: Kırım Harbinden sonra borçla tanışan ve ekonomisi gitgide kötüleşen Osmanlı’ya bakarken, dünya iktisat tarihini değiştiren Marx'ın Mart ayında öldüğünü, Keynes’in ise haziranda doğduğunu anlatıyor.

“Orient Express”te Lebon Pastanesi, İstanbul’a pek çok eser kazandıran mimar Vallaury, Pera Palas’ın açılması ile İstiklal Caddesi’nin Cadde-i Kebir ve Grand Rue de Pera olarak adlandırıldığı günlere gidiyoruz.

Her bölümü anlatarak yazıyı uzatmayacağım ama şunu söyleyebilirim, kitabı oluşturan ondört bölüm de okuyucuyu büyük “ufuk turlarına” davet ediyor.

Olimpiyatlara bakarken kendinizi bir anda Kırkpınar meydanında buluyor, Madam Curie ile Halide Edib’in kadın hakları mücadelesini beraber okuyor, Moris Şinasi’nin -hiç bilmediğim- hayat öyküsüne hayret ederken Graham Bell, Edison, Tesla ve Henry Ford’un “zamanın ruhunu” gösteren çağdaşlığı üstüne düşüncelere dalıyorsunuz.

Dalgın bu kitapla ayrıca bir İstanbul turu da yaptırıyor.

Mizan, merkezine Osmanlı payitahtı İstanbul’u alan, coğrafyalar arasında şiirle ve hikâyelerle gezinen, ufuk açıcı bir tarih anlatısı.

COĞRAFYALAR ARASINDA ŞİİRLE GEZİNEN BİR TARİH ANLATISI

Mesela, Mütercim Rüşdü Paşa’nın konağından söz ederken dipnotta bu yapının şu an Vefa Lisesi, Marko Paşa’nın Kuzguncuk’taki köşkünün Kuzguncuk İlkokulu, Hıdiv İsmail Paşa’nın Emirgan’daki konağının İBB Sosyal Tesisleri olduğunu, yine Kuzguncuk’taki Üryanizade Camii’nin altında bir kayıkhanenin bulunduğunu söylemeyi ihmal etmiyor, bunun gibi çok sayıda bilgiyi yine dipnotlardan takip ederek geçmiş, bir daha gelmeyecek İstanbul’a özlem duyuyorsunuz.

İstanbulin’de gördüğümüz şiir sevgisi Mizan’da da ciddi yer buluyor; Yahya Kemal’den Namık Kemal’e, Ziya Paşa’dan Turgut Uyar’a şairler geçidi son sayfalara kadar devam ediyor.

Mizan, merkezine Osmanlı payitahtı İstanbul’u alan, coğrafyalar arasında şiirle ve hikâyelerle gezinen, ufuk açıcı bir tarih anlatısı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER