Bugün sokak, yarın ev
SİYASETBugün sokak, yarın ev
TAM BİR ‘BAŞKANLIK SİSTEMİ’ KLASİĞİ
Haytap ve diğer hak örgütleri, bu düzenlemeye karşı sokakta yaşayan hayvanlar için adalet talebiyle 2 Haziran’da İstanbul Yenikapı’da bir miting düzenledi. Birden bire, “gökten zembille” gündemimize düşen bu yasa tasarısı, tam da bir “başkanlık sistemi” klasiği. Hayvan Hakları Yasası, en son 2021'de değiştirildi. O dönemde getirilen değişiklikler arasında zorunlu evcil hayvan mikroçipi, evcil hayvanları sokağa terk etmeyi cezalandırma ve sahipsiz hayvanları kısırlaştırma hükmü yer alıyordu. 2021’den bu yana geldiğimiz noktayı algılamak açısından, 3 yıl önce Gezegen24’te yer alan bir haber-analizi anımsayalım. Cansu Pişkin imzalı haberde şöyle deniyordu: “Yasada bakımevleri açısından da birtakım yükümlülükler getiriliyor. Yasaya göre, büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan büyükşehir ilçe belediyeleri ile diğer belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması için hayvan bakımevleri kuracak. Bu hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülecek. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ise sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürecek.” Ve hayvan hakları konusunda mücadele veren sivil toplum örgütlerinin şu yorumuna da yer veriliyordu: “Böyle bir düzenleme ile hiçbir sağlık sıkıntısı olmayan, sokakta yaşayan hayvanların toplanara ktedavi/kısırlaştırma bahanesiyle öldürülmelerine yol açabilecek”. Sadece üç yıl sonra, artık bir bahaneye de gerek yok. Doğrudan, “uyutulma” ve daha az tepki çeksin diye, “ötenazi” sözcüğü ortaya atılabiliyor. Yine tepki çeken kanuni düzenlemelerde olduğu gibi, “Batı’daki yasalar” gündeme getiriliyor. İktidara yakın medyaya göre, söz konusu yasal düzenleme “İngiltere, Portekiz ve İtalya” gibi ülkeler örnek alınarak oluşturuldu. Özellikle Portekiz’in hayvan hakları yasalarının, Türkiye’deki “uyutma/ötenazi” düzenlemesi için örnek gösterilmesi gerçekten tuhaf. Zira, Portekiz, dünyada en ilerici “hayvan hakları” düzenlemelerine sahip ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Türkiye, ilk hayvan koruma yasasını 2004 yılında kabul etti. O zamanlar, “yakala, kısırlaştır, aşıla, geri bırak” (Catch, Neuter, Vaccinate, Release) yöntemini esas aldı. Açıkçası, 2004’teki düzenleme Portekiz’in yasalarına en çok benzeyendi. O dönemki, "Hayvan Sağlığı ve Denetleme Yasası”nda belirtilen durumlar dışında serbest dolaşımlı köpeklerin öldürülmesini yasakladı. Köpekler "tedavisi olmayan hastalıklar ve ölümcül hastalık gibi rahatsızlıklar" geçirmediği sürece, öldürülmeleri yasaktı. İngiltere’deki yasalarda, her ne kadar “barınakta sahipsiz bırakılan hayvanların” öldürülmesi gibi bir yasal düzenleme olsa da; devreye sadece ülke değil, dünya çapında sahiplendirme için çalışan gönüllü barınaklar giriyor. İngiltere’nin Gayri Safi Kişi Başına Milli Hasılası yaklaşık 47 bin dolar; Türkiye’ninki ise, 11 bin dolar civarı. Türkiye’de “belediyeler ve barınaklar” sahipsiz köpek bırakmasın demek; yerel yönetimleri mesul (ve doğabilecek tüm sorunlardan sorumlu) tutmak demek. 2019’da İstanbul ve Ankara gibi “büyükşehirlerin” kaybedilmesi; 2024’te de, “büyükşehirler+” biçiminde yerel yönetimlerin kaybedilmesi, sokak hayvanlarını böyle bir “ölümcül” piyon olarak ileri sürmeyi düşündürttü belli ki… 2021 sonunda yasaklı Pitbull cinsi iki köpeğin saldırdığı dört yaşındaki Asiye Ateş’in ağır yaralanması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın yaşandığı Gaziantep'teki konuşmasında “Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın" demişti. Erdoğan, "Tabii, ilginç olan bir şey var. Şimdi bu köpekler parası bol olanların köpekleri...” diye bir sınıfsal çerçeveleme yaratmıştı. O gün bugündür de, hayvan haklarını savunanlar “alt sınıfları küçümseyen horlayan üst sınıflar” gibi çerçeveleniyor.“BEYAZ TÜRK PROBLEMİ” ÇERÇEVESİ
“Uyutma”, “ötenazi” adını ne koyarsanız koyun; sonuçta bahsettiğimiz “öldürme” ve bu da, 20 yıldır Türkiye’de yasaktı. Yerel belediyeler, sokak köpeklerine bakmakla görevlendirildi; kısırlaştırma, aşılama ve toplum tarafından yönetilen barınaklarda onları rehabilite etme dahil. Barınakta, köpeklere kulaklarına izleme çipleri yerleştirilmiş kimlik numaraları verildi. 2012’de, yine “başıboş hayvanları sokaklardan uzaklaştırmak ve onları kasaba ve şehirlerin dışındaki barınaklara yerleştirmek” için AK Parti tarafından bir yasa teklifi sundu. Yasa, kitlesel protestolar ardından rafa kaldırıldı. 2018'deki seçim zaferinden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “hayvan koruma yasalarını güçlendirme” sözünü verdi. 2021’de, hayvan haklarıyla ilgili yeni bir yasa tasarısını onaylandı. Yasa, tüm kedi ve köpeklerin evcil hayvan dükkanlarında satışını yasakladı, onları “canlı varlıklar” olarak sınıflandırdı ve hayvanların istismarı, “dört yıla kadar hapisle” cezalandırılabilir bir suç haline getirildi. Yasa, ayrıca evcil hayvan sahiplerinin evcil hayvanlarını dijital kimliklerle kaydettirmesini gerektiriyordu. 2021’deki yasadan sonra Cumhurbaşkanı’nın başka bir söylemi daha ön plana çıktı: ülke çapındaki tüm belediyeleri başıboş köpekleri toplayıp barınaklara göndermeye çağırdı. Cumhurbaşkanı ayrıca, sokak köpeklerin yaşam hakkının mesele edilmesini, “Beyaz Türkler”in gündeme getirdiği bir konu olarak da zikretmeye başladı. Daha da açarsak, 2021 sonunda yasaklı Pitbull cinsi iki köpeğin saldırdığı dört yaşındaki Asiye Ateş’in ağır yaralanması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın yaşandığı Gaziantep'teki konuşmasında “Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın" demişti. Erdoğan, "Tabii, ilginç olan bir şey var. Şimdi bu köpekler parası bol olanların köpekleri...” diye bir sınıfsal çerçeveleme yaratmıştı. O gün bugündür de, hayvan haklarını savunanlar “alt sınıfları küçümseyen horlayan üst sınıflar” gibi çerçeveleniyor. “Tabii, ilginç olan” durumun böyle olmaması: her sınıftan, hayvanlara sahip çıkan da var çıkmayan da…Daha da ilginç olan, “hayvanlar” konusuna takıntılı bir diğer yönetimin de İran’daki olması. Evde hayvan beslenmesini 2011’de kriminalize etmeye çalışan İran yönetimi, “tüketim kaynaklı gerekler dışında hayvan beslemeyi Batı özentiliğinin” göstergesi kabul ediyor. O noktaya da gelir mi Türkiye? Evet, bu sistemde evde hayvan beslemek de kriminalize edilebilir veya vergi konusu yapılabilir. Mesele, tepeden inmeci sistemde çünkü… İsteniyor ki, “kaybedilen” ve bütçesiz bırakılan belediyeler, sokak hayvanlarının tüm mesuliyetini alsın; yapılamayan her konu da onlara fatura edilsin. Ve ötesinde, zaten “sözde Batı özentisi” hayvan sevgisi, giderek kriminalize edilsin veya “günah vergisine” tabi olsun. Neden mi? Çünkü öyle… Çünkü “başkanlık sistemi”.İlginizi Çekebilir