Bu iki kavram oturmadan demokratik bir hukuk devleti olmaz
GENEL“Çıkar çelişkisi” ve “kamu parası” kavramlarını siyasetin merkezine koymadan demokratik bir hukuk devletine, hatta laik bir devlete ulaşmamız pek mümkün olmayacak sanki.
Türkiye toplumu kavramsal tartışmalara pek yatkın bir toplum değil, bu nedenle de siyasette tartışmalar olmazsa olmaz kavramlara* gönderme yapılmadan yapılıyor ve böyle de sürüp gidiyor.
Türkiye siyasetini uzaktan da olsa izlerken aklıma gelen konuların başında iki kavramın bizde yerli yerine oturmamasının gelinen çok ama çok olumsuz güncel noktanın temel sorumlusu olduğu gerçeğidir.
Bu iki kavram çıkar çelişkisi (conflict of interest) ve kamu parası (public money) kavramları; çevrenize, siyasete bir bakın ama çok dikkatli bir bakış olsun, yaşadığımız çok büyük sorunların en başlarında bu iki kavramın bizde ciddiye alınmamasından kaynaklandığını göreceksiniz.
Yukarıdaki cümlede bu iki kavramın İngilizcelerini de yazdım çünkü bu iki kavram batı kökenli kavramlar, maalesef bizim “yerli ve milli” kültürümüz içinde üretilmemişler, muhtemelen bu kavramların çok ciddiye alınmamasının kökeninde bu tarihsel sevimsiz gerçek yatıyor.
İngilizcedeki “conflict of interest” kavramının tercümesinde bile sorun yatabilir, bu tercüme “çıkar çelişkisi” mi olmalı, “çıkar çatışması” mı, “çıkar çelişkisi” daha yaygın kullanılıyor ama doğrusu bu mu bundan emin değilim.
Ulaştırma Bakanının Leipzig’e (Almanya) Ulaştırma Bakanlığının büyük, çok büyük ihaleler verdiği Rönesans Holding’in bir özel uçağı ile gittiğini ve döndüğünü öğrendik; bir demokratik hukuk devletinde kabul edilebilmesi olanaksız bir manzara, “çıkar çelişkisi” kavramına çok uygun düşen bir örnek.
“ÇIKAR ÇELİŞKİSİ” KAVRAMINA ÇOK UYGUN BİR ÖRNEK
Benzer konularda hep batı ülkelerinden örnekler veriyorum ama yapacak bir şey de yok, bu iki kavramın çıktığı, yerleştiği ve siyaseti olumlu anlamda belirlediği yerler oraları, bu yaptığım “etki ajanlığı” kavramına girer mi bilemiyorum ama yapacak bir şey pek yok, Allah’tan 9. yargı paketi daha kanunlaşmadı ama bunlar Başbakan Nihat Erim’in tabiriyle “makabine şamil-geriye dönük” yasa da çıkarabilirler, hiç şaşmam, yakışır, çok yerli ve milli olur.
Geçtiğimiz günlerde Ulaştırma Bakanının Leipzig’e (Almanya) Ulaştırma Bakanlığının büyük, çok büyük ihaleler verdiği Rönesans Holding’in bir özel uçağı ile gittiğini ve döndüğünü öğrendik; bir demokratik hukuk devletinde kabul edilebilmesi olanaksız bir manzara, “çıkar çelişkisi” kavramına çok uygun düşen bir örnek.
Basında çıkan eleştiriler karşısında Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu birkaç gün sonra bir açıklama yaptı ve Rönesans Holding ile yapılan sözleşmenin 31. maddesinin bu duruma cevaz verdiğini, devletin parasını (kamu parası) kullanmadan bu işlerin, özel uçak tahsisi mesela, gerçekleştiğini açıkladı ama benim aklıma da bu açıklama sonrası Türkçemizdeki güzel bir deyim geldi: “Özrü kabahatinden büyük”.
Ulaştırma Bakanlığı Rönesans Holdinge verdiği büyük ihalelerde tekeller, imtiyazlar yaratıyor ve bu tekel pozisyonuna istinaden Rönesans da bu maliyet faktörlerini, mesela Abdülkadir Bey’e Leipzig’e gitmek için özel uçak tahsisi, çok kolayca fiyatlarına, hizmet bedellerine yansıtabiliyor, ihale bedelleri de yükseliyor, yani, bunu görmek için iktisatçı olmaya gerek yok, Bakan Bey Leipzig’e bal gibi “kamu parası” kullanarak ya da Rönesans Holdingin ihale ile ürettiği hizmetleri tüketen vatandaşa, tüketiciye büyük ağırlıklar yükleyerek gitmiş oluyor.Bir Leipzig yolculuğu garabetinin arkasından hem “çıkar çelişkileri” hem de “kamu parasının çok hakkaniyetsiz ve usulsüz kullanımı çıktı bile. Bu söyleyeceğime de “etki ajanlığı” denebilir mi, bilemiyorum ama benzer bir durum batıda gerçek bir demokratik hukuk devletinde yaşansa ilgili bakan o gece ya görevden alınır ya da istifa etmek mecburiyetinde kalır, hatta bu masraflar kendisine rücu edilir.
Bunlar bizde oldu mu, hayır, çünkü ne “çıkar çelişkisi” ne de “kamu parası” kavramı oturmuş değil, sadece bu oturmamışlığın rantını yiyenler değil, kimse bu konuları çok dert etmiyor.Neden böyle derseniz, muhtemelen muhalefet partileri de iktidara gelirlerse büyük holdinglerle yaptıkları sözleşmelere benzer avanta maddelerini koymaktan vazgeçmeyeceklerini bildikleri için diyebilirim; CHP’nin ismini bilmediğim bir ulaştırma gölge bakanı var mutlaka, bu gölge bakan bu skandal karşısında yeri göğü birbirine kattı mı, her gece bir muhalif kanala çıkıp Abdülkadir Bey’in istifasını talep etti mi?Yoksa etti de benim mi haberim olmadı, bu da bir ihtimal tabii.
Sağlık Bakanı da sağlık sektöründen geliyor, çok ilginç durumlar gerçekten. Yıllarca Ulaştırma Bakanlığı ve Başbakanlık yapan bir zat-ı muhteremin oğlu babası Ulaştırma Bakanı iken denizcilik şirketi ve filosu sahibi olabiliyor.
SAĞLIK BAKANI DA SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN GELİYOR
Bizde büyük bir turizm şirketi olan bir kişi epeydir turizm bakanlığı yapıyor, kendi kendine yatırım teşvikleri çıkarıyor ama bu tuhaf duruma toplumdan ciddi bir tepki gelmiyor, ciddi bir tepki oluşmuş olsa zaten Erdoğan da siyaseten ürker ve bakan değiştirir ama bu durum gerçekleşmiyor, bu yatırım teşviki konusu Meclis’te kendisine sorulduğunda da “yatırım teşviki sokaktan geçen herkese veriliyor” diye ilginç bir yanıt verebiliyor çünkü “çıkar çelişkisi” kavramı ve “kamu parası” kimsenin umurunda değil, kamu parasının kullanımı vatandaşın umurunda olsa Cumhurbaşkanı da “itibardan tasarruf olmaz” gibi siyaset incilerini pek döktüremez zaten.Sağlık Bakanı da sağlık sektöründen geliyor, çok ilginç durumlar gerçekten.
Yıllarca Ulaştırma Bakanlığı ve Başbakanlık yapan bir zat-ı muhteremin oğlu babası Ulaştırma Bakanı iken denizcilik şirketi ve filosu sahibi olabiliyor; çok daha ilginci ise bu zat-ı muhterem İstanbul Belediye Başkanlığına aday olduğunda karşısındaki adayların “Sen kazanırsan seçimi, oğlun denizcilik şirketini kapatacak ve metro vagonu üretmeye mi başlayacak?” diye bir sorunun sorulmamış olması. Açıklaması kolay olmayan bir durum ama en doğrusu “çıkar çelişkisi” kavramının bu köye uğramamış olmasını görmek.Ülkemiz, kamusal alan bariz, tartışılmaz “çıkar çelişkisi” örnekleriyle dolu; Türk Ceza Kanunu’na mutlaka bu isimle, “çıkar çelişkisi-conflict of interest” üreten ilişkilerin, süreçlerin ağır cezalandırılmasını sağlayacak bir madde konulmalıdır.
Anayasamızın herhangi bir maddesinde maalesef “kamu parası” kavramı geçmiyor; bırakın Anayasayı, Sayıştay kanununun da bir yerinde kamu parası ifadesi yok, bunun yerine, mesela 4. Maddede, Sayıştay’ın denetim alanları tek tek, merkezi yönetim bütçesi, sosyal güvenlik kurumları, vs., sayılıyor ama böyle saydığınız zaman mutlaka kapsam dışında bir şeyler kalabiliyor.
ANAYASAMIZIN HERHANGİ BİR MADDESİNDE ‘KAMU PARASI’ GEÇMİYOR
Gelelim “kamu parası” kavramına. Anayasamızın herhangi bir maddesinde maalesef “kamu parası” kavramı geçmiyor; bırakın Anayasayı, Sayıştay kanununun da bir yerinde kamu parası ifadesi yok, bunun yerine, mesela 4. Maddede, Sayıştay’ın denetim alanları tek tek, merkezi yönetim bütçesi, sosyal güvenlik kurumları, vs., sayılıyor ama böyle saydığınız zaman mutlaka kapsam dışında bir şeyler kalabiliyor, mesela yoğun kamu parası kullanan Türkiye Varlık Fonu gibi.Oysa, bizim bürokrasi bilgi tekelini kaybetmemek için kolaylaştırmayı pek sevmez ama, Sayıştay denetimindeki yerleri tek tek saymak yerine “İçinde bir kuruş dahi olsa kamu parası kullanılan her alan Sayıştay denetimine tabidir” dense iş daha saydamlaşır ama işler saydamlaştıkça da yolsuzluklar zorlaşır değil mi?Bu iki kavramı, “çıkar çelişkisi” ve “kamu parası” kavramlarını siyasetin merkezine koymadan demokratik bir hukuk devletine, hatta laik bir devlete ulaşmamız pek mümkün olmayacak sanki.
* Geçerken de (en passant-bir satranç deyimi) bugünkü konuyla doğrudan ilişkisi olmayan bir noktaya değineceğim, bendeniz öztürkçeciliğe çok meraklı bir insan değilimdir ama bu kavram kelimesinin (mefhum-mevhum değil-yerine) latince kökenli “concept”den tercümesini çok seviyorum, detayına girmeyeceğim, çok başarılı bir tercüme.
İlginizi Çekebilir