Bölerek yönetmek
KÖŞE YAZILARI
İnsan ülkenin gelişmiş insan kalitesini düşündüğünde nasıl oluyor da bu ülke bu denli çapsız ve kifayetsiz insan tarafından yönetiliyor diye şaşıp kalıyor. Sürekli olarak ekonomide de siyasal yapıda da yaratılan bölünme ve kutuplaşma siyasetleri Türkiye’nin gelişmesinin de önündeki en büyük engel.
Cumhur kelimesinin anlamı “halk” olduğuna göre “halkın başkanı”, yani “cumhurbaşkanı” halkı temsil eden kişi olarak kabul edilmeli. Ama gelin görün ki bizim “asrın lideri” Recep Tayyip Erdoğan yalnızca halkın içinde kendi partisine oy verenlerle, MHP’ye oy verenlerin “başkanı” imiş gibi davranmaya devam ediyor. Bu tespitimi doğrulayacak sayısız örnek olduğu için bu örnekler meselesine girmeyeceğim ama dün bir açılış için geldiği İstanbul’da söyledikleri gerçekten ibretlik.
İstanbul meğerse beş yıldan beri “düşman” işgalindeymiş sanki. Düşman da “CHP ve Geziciler”den oluşuyormuş (her nedense Kürtleri unutmuş!). Şehri bunlar beş yıl içinde mahvetmişler. “Evler yıkık dökük, yollar öyle, trafik deseniz anlatılacak gibi değil. İşte bu “CHP ve Gezi” kafası, bu güzelim kadim şehrimizin …. etmişler. İktidarda ben olduğuma göre Murat Kurum’a oy verirseniz biz birlikte bu şehri bu düşmanlardan temizleriz. Evvel Allah!” demiş, gibi olmuş. Böylelikle her zaman yaptığı gibi toplumun bir kısmını “düşmanlaştırıp” bölerek yönetme örneklerinden birini vermiş oldu.
1994’den beri yönetiminde olduğu ve kimseye danışmadan (belki küçük bir arkadaş grubu hariç olabilir) verdiği kararlarla İstanbul’u gökdelenler şehri yaparak bütün dokusunu bozan kendisi değilmiş gibi. Son beş yılda ise sanki belediye meclisinde çoğunluğu elinde tuttuğu için İmamoğlu’nun iş yapmasını önleyen yine kendisi değilmiş gibi… Asrın lideri olmak biraz böyle davranmayı mı gerekli kılıyor acaba?
Erdoğan iktidara geldiği yıllarda değilse de 2011’den sonra toplumu bölerek ve kutuplaştırarak daha kolay iktidarda kalabileceğini ve yönetebileceğini gördü. Toplumun fay hatlarının en büyüğü olan “dindar-seküler” ayrımının yanına bir de Kürt kimliğini koyarak yarattığı “bölücü siyaset” gerçekten de kendi iktidarını devam ettirebilmeyi mümkün kıldı. Çağ da zaten böyle bölünmeleri imkanlı kılan bir çağdı. Küreselleşmenin yarattığı belirsizliklerin sonucu, toplumun farklı kimlikleri, eskiden olmadık ölçüde bir araya gelmeye ve kimliklerine ilişkin yeni talepler ortaya koymaya başlamışlardı.
Erdoğan toplumu bölerek ve kutuplaştırarak daha kolay iktidarda kalabileceğini ve yönetebileceğini gördü. Toplumun fay hatlarının en büyüğü olan “dindar-seküler” ayrımının yanına bir de Kürt kimliğini koyarak yarattığı “bölücü siyaset” gerçekten de kendi iktidarını devam ettirebilmeyi mümkün kıldı.
AKP iktidarının son on yılı böyle bölünmüş bir Türkiye yaratmakla geçti. Kürtleri (partileri olan HDP’yi) yarattığı “terörle” ilişkili olduğu algısıyla Sekülerlerden ayırarak (partileri olan CHP’den) muhalefeti zayıflatmayı başardı. Fakat, 2019 seçimlerinde HDP, 11 büyük şehir belediyesinin CHP’ye geçmesini sağlayınca Erdoğan’ın kurduğu oyun bozuldu. Altılı masa hikayelerine girmeyeceğim ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefeti manipüle edebilmesi (İYİP’le) ve CHP’nin becerisizlikleri birleşince bu seçimi de kazandı.
Şimdi geldik yerel seçimlere! Erdoğan bol bol konuşuyor ama geçmişte yarattığı kutuplaşmalarla, ekonomisi bozulmuş, gelir dağılımı bozulmuş, morali bozulmuş bir toplum yarattığını ya görmüyor ya da unuttu. Zaten bu çerçevede kendisinin afra tafralarını anlamak da mümkün değil. “Asrın lideri” ülkeyi öyle bir zenginleştirmiş ki bütün ülkelerin önünde gidiyormuşuz sanki. Oysa 2002 ila 2020 arasında milli gelir, mesela Belarus’da yüzde 4, Kazakistan’da yüzde 8, Romanya’da yüzde 6, Rusya yüzde 4 artmışken Türkiye’de yalnızca yüzde 3 artmıştır.
Kişi başına milli gelir ise, Belarus’da yüzde 4,6; Kazakistan’da yüzde 6; Romanya’da yüzde 7; Rusya’da yüzde 4,4 artmışken, Türkiye’de ise ancak yüzde 2,6 oranında artmış.
Kısacası, insan ülkenin gelişmiş insan kalitesini düşündüğünde nasıl oluyor da bu ülke bu denli çapsız ve kifayetsiz insan tarafından yönetiliyor diye şaşıp kalıyor. Sürekli olarak ekonomide de siyasal yapıda da yaratılan bölünme ve kutuplaşma siyasetleri Türkiye’nin gelişmesinin de önündeki en büyük engel. Umalım da bu seçimler bu siyaset tarzının sonuna işaret eden bir biçimde gerçekleşir.
TÜM HABERLER