© Yeni Arayış

Bizim büyük çaresizliğimiz: Filistin, vergiler ve yangınlar

Hem Türkiye’de hem de dünyada işler hiç iyiye gitmiyor ve biz sıradan vatandaşlar olarak bu gidişata dur diyemiyoruz. Bu insanda çok ciddi bir sıkışmışlık duygusu oluşturuyor. Bizi ilgilendiren mevzularda hiçbir etkimizin olmayışı insanı ciddi bir karamsarlığa ve bunalıma itiyor. Ne zulme ne de zalime engel olabiliyoruz. Ne hesap sorabilen (etkin bir biçimde) var ne de hesap veren. Sosyal medyada kendi kendimize söylenmiş oluyoruz, o kadar.

Türkiye'de ve dünyada ciddi krizler birbirini izliyor. Savaşlar, katliamlar, yoksulluk vs. derken gündem bir saniye boş kalmıyor. Hepimiz gündem yorgunu olduk. Refah ülkesi diyebileceğimiz ülkelerde bile otoriterleşme ve artan yoksulluk/eşitsizlik kaynaklı çeşitli rahatsızlıklar söz konusu. Sağ neredeyse her yerde yükseliyor, yoksullaşan insanlar durumla tezat bir biçimde popülist sağcı liderlere yöneliyor. Bu noktada insanlara kızmak da işe yaramıyor. Durumu analiz etmek ve bir çözüm bulmak gerekiyor. Ancak bunu kimin yapacağı konusunda belirsizlik, başarı hususunda ise çok ciddi bir umutsuzluk var.

İnsanlar beslenme, barınma, sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken vergilerimiz çar çur ediliyor, daha doğrusu birilerini zengin etmek için bizim cebimizden alıp başkalarınınkine koyuluyor. Onca yolsuzluk haberi sadece üç beş kötü niyetli insandan kaynaklı değil. Mevcut düzen kendinden olanı ihya etme ve servet transferi üzerine kurulu. Halkın refahı ya da geleceği kimsenin umurunda değil.

MEVCUT DÜZEN, KENDİNDEN OLANI İHYA ETME ÜZERİNE KURULU

Türkiye'de olan bitene baktığımızda insanlardaki yorgunluk ve karamsarlığı anlayabiliriz. Her Allah’ın günü bir hatta birden fazla yolsuzluk ve haksızlık haberine uyanıyoruz. İnsanlar beslenme, barınma, sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken vergilerimiz çar çur ediliyor, daha doğrusu birilerini zengin etmek için bizim cebimizden alıp başkalarınınkine koyuluyor. Onca yolsuzluk haberi sadece üç beş kötü niyetli insandan kaynaklı değil. Mevcut düzen kendinden olanı ihya etme ve servet transferi üzerine kurulu. Halkın refahı ya da geleceği kimsenin umurunda değil. Yapılan her şey öyle ya da böyle gelecek seçimleri kazanma stratejisine odaklı. Seçimle en alakasız görünen şey bile aslında seçime giden yolda bir kaldırım taşı ve o yollar şimdiden döşeniyor.

Bir sonraki seçime kadar halkı meşgul ederek Türkiye'nin gerçek sorunlarının tartışılmasının önüne geçmek için çok ciddi bir çaba gösteriliyor. Müfredattaki değişiklik de sokak hayvanlarına yönelik katliam yasası da böyle. Eğitim sistemi zaten yamalı bohçaya dönmüşken apar topar kimseye samimi olarak danışmadan sistemi bir daha altüst etmenin sizce bir mantığı var mı? Sokak hayvanlarının çözülmesi gereken bir sorun olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak şimdiye kadar hiçbir şey yapmayıp bugün böyle bir katliam yasasının geçirilmesi ne kadar rasyonel? Türkiye'de yapılan araştırma ve anketlerde son 5-6 senedir ama özellikle de pandemi sonrasında Türkiye'nin en önemli problemi olarak ekonomi çıkıyor. Bu sorunu çözmek yerine gündemi başka mevzularla meşgul etmek hiç samimi değil.

Türkiye'de hukuk ve adalet yok, en temel problemimiz bu. Hakkında bin türlü iddia olan Dilan Polat tahliye edilirken iktidarı eleştiren Dilruba’nın tutuklu olması bunun sadece bir örneği. Alakasız görünse de hukuk devleti olamamanın sonucu bu ekonomik buhran.

HUKUK DEVLETİ OLAMAMANIN SONUCU BU EKONOMİK BUHRAN

Türkiye'de çok can yakıcı bir yoksullaşma var. Küçük bir zümre dışında herkes ekonomik sıkıntı yaşıyor ve bu artarak devam edeceğe benziyor. Maliye bakanının rasyonel politikalara dönmesi doğru bir karar olsa da sadece bu politikalarla ekonominin düzelmesi mümkün değil. Türkiye'de hukuk ve adalet yok, en temel problemimiz bu. Hakkında bin türlü iddia olan Dilan Polat tahliye edilirken iktidarı eleştiren Dilruba’nın tutuklu olması bunun sadece bir örneği. Alakasız görünse de hukuk devleti olamamanın sonucu bu ekonomik buhran. Girişte yazdığım gibi, her gün yeni bir yolsuzluk haberi görüyoruz. Bir tanesi için, yalandan da olsa hukuki bir süreç başlatıldı mı? AKP döneminde bir Allah’ın kulu yolsuzluk yaptığı için cezalandırıldı mı? Cevapları hepimiz biliyoruz. Gazetecilerin bin bir emekle yaptıkları yolsuzluk haberleri uzay boşluğunda kayboluyor. Çünkü iktidara tam anlamıyla bağımlı olan yargı bu iddiaları soruşturmak için tek adım dahi atamıyor. Her geçen gün biraz daha dibe batıyoruz ve bunun hem sebepleri hem de müsebbipleri ortada. Ancak bu kişilere karşı hiçbir şey yapılmıyor. İşçilerin patronlardan daha çok vergi ödediği bir ülkede yaşıyoruz ve bunu değiştiremiyoruz.

İktidara yakın büyük şirketlerin sürekli vergi affı aldığını, vergi borçlarının silindiğini vs. biliyorduk ama hiç vergi ödemiyor olmaları inanılmaz bir durum. İnsan yalandan da olsa, göstermelik 3-5 kuruş vergi öder sanıyorsun ama ona bile tenezzül edilmemiş. Biraz demokrasinin ve hukukun olduğu herhangi bir ülkede yer yerinden oynardı ama bizde hiçbir şey olmuyor.

İNSAN YALANDAN DA OLSA GÖSTERMELİK 3-5 KURUŞ VERGİ ÖDER

Bir süredir vergi ödemeyen büyük şirketlerin haberlerini okuyoruz. İktidara yakın büyük şirketlerin sürekli vergi affı aldığını, vergi borçlarının silindiğini vs. biliyorduk ama hiç vergi ödemiyor olmaları inanılmaz bir durum. İnsan yalandan da olsa, göstermelik 3-5 kuruş vergi öder sanıyorsun ama ona bile tenezzül edilmemiş. Biraz demokrasinin ve hukukun olduğu herhangi bir ülkede yer yerinden oynardı ama bizde hiçbir şey olmuyor. Gerçekten insanın aklı almıyor bu durumu. Hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verilebilirlik vs. bu toprakları tamamen terk etmiş sanki. Mevcut iktidar zaten bunu bile isteye yapıyor, onu biliyoruz. Ancak halktan da ses çıkmıyor. Hepimiz bu haberleri okuyoruz, sinirlenip geçiyoruz. Çünkü elimizden bir şey gelmiyor. Nasıl gelsin ki? Sokak röportajında iktidarı eleştiren Dilruba tutuklanıp cezaevine yollanıyor ve buna da engel olamıyoruz. Tutuklama tedbirini gerektirecek şartlar oluşmadı ve bu durum hukuka uygun değil. Bunu takdir etmek için hukukçu olmaya da gerek yok. Bir insan 1-2 dakika görüşlerini ve eleştirilerini dile getirdi diye tutuklanmaz, tutuklanmamalı. Ancak bizde böyle olmuyor, Dilruba hanım halen tutuklu bir biçimde başına gelecekleri bekliyor. Mesele aslında Dilruba Hanım da değil sadece, amaç halka gözdağı vermek. Gezi’nin kriminalize edilme amacı sokaktaki eylemliliği ve protestoları bitirmekti. Bunda maalesef başarılı oldular. Şimdi bireysel olarak sesini çıkaranları susturmak ve yükselen sesi bastırmak için benzer bir yol izliyorlar.

Filistinli bir babanın yeni doğan bebeklerinin doğum belgelerini çıkarmak için evden gittiğinde hem eşinin hem de bebeklerin İsrail tarafından düzenlenen saldırıda öldürüldüğünü okuduk. Korkunç bir acı. Azıcık insan olan böyle bir vahşet karşısında sakin kalamaz. Ama üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

FİLİSTİN’DE KORKUNÇ BİR ACI

Her birimiz, her gün en az bir haksızlığa veya hukuksuzluğa maruz kalıyoruz ya da tanık oluyoruz. Bunu engellemek için neredeyse hiçbir şey yapamıyoruz. Bu çaresizlik insan için çok ağır bir durum. Kaldı ki bu sadece Türkiye için geçerli değil, dünyada da böyle maalesef. Daha geçen gün Filistinli bir babanın yeni doğan bebeklerinin doğum belgelerini çıkarmak için evden gittiğinde hem eşinin hem de bebeklerin İsrail tarafından düzenlenen saldırıda öldürüldüğünü okuduk. Korkunç bir acı. Azıcık insan olan böyle bir vahşet karşısında sakin kalamaz. Ama üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. ABD, İngiltere vs. gibi ülkelerde İsrail’e karşı binlerce insanın katıldığı protestolar düzenlendi ve Filistin’e destek verildi. Ki bu protestolara katılmayan insanların çoğunluğunun da İsrail’e finansal ve askeri destek verilmesini istemesi söz konusu değil. ABD ya da İngiltere’de halka “devletin maddi kaynakları İsrail’e mi aktarılsın yoksa ülkemizdeki yoksulluğu azaltmak için mi kullanılsın?” şeklinde bir soru sorulsa eminim halkın çok büyük çoğunluğu kaynakların kendi ülkelerindeki halk için kullanılmasını tercih ederdi. Ama bunun da bir anlamı yok çünkü böyle bir soru sorulmuyor. Tüm dünya halkları olarak kadın ya da çocuk ayırt etmeksizin bir halkın katledilmesini izliyoruz ve elimizden bir şey gelmiyor. 

Geçtiğimiz hafta çıkan yangınlar ve koskoca devlet kurumlarının yangına müdahalede gösterdiği başarısızlık hafızalarımızda çok taze. İklim değişikliği ya da başka sebeplerle çıkan yangınlar son yıllarda sıklaştı ve buna ilişkin hem önleyici tedbirler alınması hem de müdahale için gerekli hazırlıkların tam olması gerekiyor. Bunu düşünebilmek için yangınla ilgili bir uzmanlık sahibi olmaya gerek yok. Ama olmuyor. Ne önleyici tedbirler alınıyor ne de olması gerektiği gibi müdahale edilebiliyor. Halk olarak tüm felaketleri kendi başımıza göğüslemek durumunda kalıyoruz. Bir yangın haberi geldiğinde ‘yetkili ve sorumlular gerekeni yapacaktır’ diye düşünen ve arkasına yaslanabilen biri var mı? Hiç sanmıyorum. Özetle, hem Türkiye’de hem de dünyada işler hiç iyiye gitmiyor ve biz sıradan vatandaşlar olarak bu gidişata dur diyemiyoruz. Bu insanda çok ciddi bir sıkışmışlık duygusu oluşturuyor. Bizi ilgilendiren mevzularda hiçbir etkimizin olmayışı insanı ciddi bir karamsarlığa ve bunalıma itiyor. Ne zulme ne de zalime engel olabiliyoruz. Ne hesap sorabilen (etkin bir biçimde) var ne de hesap veren. Sosyal medyada kendi kendimize söylenmiş oluyoruz, o kadar.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER