© Yeni Arayış

Bir emekli hikayesi

Gençliğinde umut dolu hayalleri olan Ali Amca, emeklilikte huzuru değil, yoklukla sınanmayı bulmuştu. Çalışırken hayal ettiği emeklilik, yalnızca masalsı bir düşünce olarak kalmıştı. Şimdi ise her gün, hayatta kalma mücadelesinin bir parçasıydı.

Ali Amca, 67 yaşında emekli bir işçiydi. Gençliğinde köyden şehre çalışmak için gelmiş, eline geçen ilk fırsatla bir fabrikada işe başlamıştı. Sabahları gün doğmadan işe gitmek, akşamları yorgun argın eve dönmek onun için sıradan bir rutindi. Ama hiç şikâyet etmezdi. “Bugün çok çalışırsam, emeklilikte rahat ederim,” derdi hep. Gençlik hayalleri, huzurlu bir emeklilik etrafında şekilleniyordu. Bahçeli bir ev, torunlarla dolu neşeli sofralar, çayını demleyip gazetesini okuyacağı sakin günler... Ancak hayat, onun bu hayallerini sessizce elinden almış, yerine yoksulluk ve çaresizlik dolu bir gerçeklik bırakmıştı.

Emekli maaşı 14.469 TL olan Ali Amca, her ay bu parayı nasıl yöneteceğini düşünerek uyanıyordu. 21.083 TL olarak açıklanan açlık sınırı, maaşının neredeyse 1.5 katıydı. Yoksulluk sınırı ise 68.675 TL’ydi; bu rakamı düşünmek bile Ali Amca’yı kahrediyordu. “Ben ömrüm boyunca çalıştım, hak ettiğim bu mu?” diye kendi kendine sormaktan alamıyordu kendini.

O sabah kahvaltıda Ali Amca’nın masasında bir dilim peynir, birkaç zeytin ve bir bardak çay vardı. “Bugün pazara gideceğim,” diye mırıldandı, eşi Ayşe Teyze’yle göz göze geldi. Ayşe Teyze sessizce başını salladı; onun gözlerinde de aynı endişe vardı. Ali Amca maaşının büyük kısmını kira, elektrik, su ve doğalgaz faturalarına harcıyordu. Geriye kalan parayla ise ancak temel gıda ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu.

Marketten eli boş dönen Ali Amca, pazara gitmek için saat 19:00’u bekledi. Pazarın kapanma saatine doğru, fiyatların düşeceğini ve esnafın kalan ürünleri daha ucuza satacağını biliyordu. Pazara vardığında ise tezgahlarda kalan meyve ve sebzelerin çoğunun ezilmiş, çürümüş olduğunu gördü.

PAZARA GİTMEK İÇİN 19:00’U BEKLEDİ

Marketin girişinde fiyat etiketlerine göz gezdirirken derin bir iç çekti. Peynir 250 gramlık küçük bir kutuda bile 100 TL’ye yaklaşmıştı. Süt fiyatları tavan yapmış, meyve ve sebze fiyatları ise adeta cep yakıyordu. Torunları aklına geldi. Onlar her geldiğinde yanlarına bir çikolata, belki birkaç oyuncak götürmek isterdi ama artık bunlar hayal olmuştu. Torunları geçen hafta ziyarete geldiklerinde ceplerine harçlık koyamamıştı. Küçük Mehmet ona masum gözlerle bakıp, “Dede, bu sefer bisiklet alabilecek miyiz?” dediğinde Ali Amca yutkunmuş, gülümseyerek konuyu değiştirmişti.

Marketten eli boş dönen Ali Amca, pazara gitmek için saat 19:00’u bekledi. Pazarın kapanma saatine doğru, fiyatların düşeceğini ve esnafın kalan ürünleri daha ucuza satacağını biliyordu. Pazara vardığında ise tezgahlarda kalan meyve ve sebzelerin çoğunun ezilmiş, çürümüş olduğunu gördü. Ama başka şansı yoktu. “En azından çorba yaparız,” diye düşündü, birkaç çürük domates ve patatesi seçerken. Pazarcı genç, onun bu durumu fark etmiş gibi, “Amca, bunları sana biraz daha indirimli veririm,” dedi. Ali Amca gülümseyerek teşekkür etti. Utancı, sesindeki titremeden belli oluyordu.

Ayşe Teyze onu mutfakta karşıladı, poşetlere baktı ve sessizce gözlerini kaçırdı. “Yarın çorba yaparım,” dedi, içindeki hüznü belli etmemeye çalışarak. Ali Amca ise sandalyeye çöktü. Bir yandan “Ben yine şükrediyorum, ya hiç maaşım olmasaydı?” diye düşündü, diğer yandan torunlarının yüzü gözünün önüne geldi. Onlara bir şeyler alabilmek için birkaç hafta para biriktirmeyi deneyecekti ama bu da başka ihtiyaçları kısıtlamak demekti.

Gençliğinde umut dolu hayalleri olan Ali Amca, emeklilikte huzuru değil, yoklukla sınanmayı bulmuştu. Çalışırken hayal ettiği emeklilik, yalnızca masalsı bir düşünce olarak kalmıştı. Şimdi ise her gün, hayatta kalma mücadelesinin bir parçasıydı.

Oturduğu sandalyede, gözleri boşluğa dalmışken kendi kendine şöyle düşünüyordu: “Bu muydu benim yıllarca beklediğim emeklilik? Çocuklarımı büyüttüm, ülkeye katkı sağladım. Ama şimdi, bir kilo domates alırken bile iki kez düşünmek zorundayım.”

Her sabah yeni bir umutla değil, tükenmiş bir ruhla uyanıyordu. Ali Amca için emeklilik, gençlik hayallerinin gerçekleştiği bir dönem değil, hayal kırıklıklarının ve çaresizliklerin ağır bir yük gibi sırtına bindiği bir zamandı. Onun için bu hayat artık, beklenen huzuru hiç getirmeyen bir yolculuktu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER