© Yeni Arayış

Bilgin Gökberk’in Top Tarikatı

Bilgin Gökberk’in uzun zamandır beklediğim kitabı Top Tarikatı’nı çıkar çıkmaz aldım ve bir solukta okudum. O her ne kadar Kalamış diye hassaten belirtse de Kadıköylü sayılır; söylemekten beis yok, Bilgin Abi semtimizin en güzel delilerinden biridir. Aynı zamanda spor basınının bana göre en özgün kalemlerinden biri, muhtemelen birincisidir.

Çetin Altan’ın, bir gazeteciyi tanımak için ne yazdığına değil, neyi asla yazmadığına bakmak gerektiğine dair olağanüstü saptamasına bayılırım.

Gazetecinin hiç girmediği, görmezden geldiği, yok saydığı konulara bakarak meslek ahlakına ne kadar riayet ettiği anlaşılabilir.

Eskiden, her şeye, bütün çapaçulluğuna rağmen, bizim medyada okunabilecek bir şeyler, üslubu tat veren yazarlar, argümantasyonu çok sağlam fikirler, öneriler falan vardı.

Özellikle 2016’dan sonra AKP demokrasisi oraya da el koydu ve medyada okunmaya değer neredeyse hiçbir şey kalmadı.

Bunun şahikası bence, aynı gün, aynı başlıkla yazıları çıkan yirmi küsur gazeteci görmemizdi.

Biraz zeki biri olsaydı içlerinde derdi ki, “en azından aynı gün aynı başlıkla çıkmayalım, böyle yaparsak kendimizi ifşa etmiş oluruz,” ama zaten o zeka olsa böyle bir şeye izin vermezdi.

Hatta spor medyasına iç sayfadan gelen bir “gazeteci”, polemiğe girmeye çalıştığı kulüp başkanına karşı canlı yayında elindeki MİT ve EGM logolu dosyaları sallayabilmişti.

Meğer bu rezillikler bile peşrevmiş; medyanın başaşağı yuvarlandığı halde dibi bir türlü -hâlâ!- bulamamasına tanıklık ettik -etmeye de devam ediyoruz.

Medyanın geldiği bu sefalet ortamına dayanamadığı için köşesiz bırakılan Bilgin Gökberk, hiç şüphesiz spor medyasının yüzakı birkaç gazetecisinden biri.

Bilgin Gökberk’in uzun zamandır beklediğim kitabı Top Tarikatı’nı çıkar çıkmaz aldım ve bir solukta okudum.

O her ne kadar Kalamış diye hassaten belirtse de Kadıköylü sayılır; söylemekten beis yok, Bilgin Abi semtimizin en güzel delilerinden biridir. 

On küsur senelik bir zaman diliminde yazılmış olsa da Bilgin Abi’nin eskimeyen ve bir bütünlük içinde okunduğunda daha lezzetli hale gelen yazıları, spor basınının namusunu tek başına ayakta tutmaya çalışan bir delinin sonsuz çabası gibi gözüküyor. 

SPOR BASINININ NAMUSUNU AYAKTA TUTMAYA ÇALIŞAN BİR DELİ

Aynı zamanda spor basınının bana göre en özgün kalemlerinden biri, muhtemelen birincisidir.

On küsur senelik bir zaman diliminde yazılmış olsa da Bilgin Abi’nin eskimeyen ve bir bütünlük içinde okunduğunda daha lezzetli hale gelen yazıları, spor basınının namusunu tek başına ayakta tutmaya çalışan bir delinin sonsuz çabası gibi gözüküyor.

Şimdi bu söylediğim, Bilgin Abi’nin her dediğine katıldığım anlamına gelmiyor, bazı konularda ondan farklı düşünüyorum ama mesele bu değil, mesele Türk basınının en donanımlı, en cesur ve en kıvrak kalemlerinden biri mesleğini yapamaz hale gelirken bazılarının yollarının sonuna kadar açılması.

Her yere sirayet eden niteliksizleşmenin spor medyasındaki tezahürü.

Sebebi de basit: Bilgin Gökberk bu düzenin muhalifi olduğunu saklamaya bir gün bile tenezzül etmedi.

Bizim basın üçe ayrılır: En aptalları fotoğraf çektirirken masayı olduğu gibi bırakıp şişeyi ve kadehleri saklayanlardır; kurnazlar fotoğraf çektirmek için meyve servisinin yapılmasını ve masanın doğal olarak toplanmasını beklerler; üçüncü kesimin ise saklayacak bir şeyi yoktur, o an nasılsa öyle fotoğraf çektirir, kahve içiyorsa kahveyle, içki içiyorsa içkiyle.

İşte Bilgin Abi o üçüncü kesimdeki halinden hiç şikayet etmedi, istese kırmızı -turkuaz değil- halıyla karşılanacağı yerlere selam dahi vermedi.

Bir görünse, iki haber uçursa ekranlar açılır, döviz mevduatları şiştikçe şişerdi.

Paraya para demeyen spor medyasının "duayenleri", ne hikmetse sisteme yanaşan herkesin abad olduğunu, buna tenezzül etmeyenlerin de, adeta kötü örnek olup kafaları bulandırmasınlar diye, köşelerinin, ekranlarının kapatıldığını bugüne kadar hiç yazmadılar.

PARAYA PARA DEMEYEN SPOR MEDYASININ “DUAYENLERİ” 

Bilgin Gökberk’in döne döne yazdığı konulara bakınca neden onun önce pizza-makarna, sonra da dükkânı satmaya mecbur kaldığını daha iyi anlıyorsunuz.

Paraya para demeyen spor medyasının “duayenleri”, ne hikmetse sisteme yanaşan herkesin abad olduğunu, buna tenezzül etmeyenlerin de, adeta kötü örnek olup kafaları bulandırmasınlar diye, köşelerinin, ekranlarının kapatıldığını bugüne kadar hiç yazmadılar.

Bu konularla hiç ilgilenmediler.

Bunların yazıp söylediklerine bakınca insan Türkiye’de sporun yolsuzluktan, hırsızlıktan, nepotizmden ve sair bütün muzırlıktan münezzeh, bir kurtarılmış alan olduğunu düşünür.

Her şey o kadar yolunda ki, bizim spor medyasının tek meselesi Mahmut’un yerine Mehmet’in niye oynamadığı, tacın kimin ayağından çıktığı ya da her biri diğerinden berbat olan hakemlerin o haftaki performansları…

Bilgin Gökberk ise bu bakış açısına dayanamayıp sistemin bu hale gelmesini sorguluyor; kimlerin getirdiğinin, kimlerin destek verdiğinin, aksini yapmaya cüret edenlerin başlarına neler geldiğinin peşine düşüyor.

Eğilip bükülmeyen bir gazetecinin, kıvrak üslubuyla yazdığı birbirinden güzel yazıların derlendiği Top Tarikatı bence her arşivde yer alması gereken bir kitap.

Nokta.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER