Bildiğin cehennem bilmediğin cennetten iyi midir gerçekten?
GENELZaman zaman, elimizdekilere o kadar sıkı sıkı tutunuruz ki, parmaklarımızın arasında başka fırsatlara yer kalmaz. Ama işte bu noktada, nörolojimizin ve psikolojimizin bize anlatmaya çalıştığı bir gerçek var: Bırakmak, aslında ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır.
Bir şeyleri bırakmak ve yeniye kucak açmak, hayatın sürükleyici bir romanında yeni bir bölüme geçmek gibidir. Bizler yoğurt kaplarını biriktiren annelerin çocuklarıyız. Ondan zamanında bir saksı olurdu belki ama dünya şimdiki hızındayken bitmiş hikayelerden olsa olsa rengarenk prangalar olur.Zaman zaman, elimizdekilere o kadar sıkı sıkı tutunuruz ki, parmaklarımızın arasında başka fırsatlara yer kalmaz. Ama işte bu noktada, nörolojimizin ve psikolojimizin bize anlatmaya çalıştığı bir gerçek var: Bırakmak, aslında ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır. Öylece giden bir şeyi bırakmaktan bahsetmiyorum.
Elinden geleni yaptığın halde değişmeyen, kollarını kopartan yükleri bırakmayı kastediyorum.Nörolojik Perspektiften bakarsak beynimiz, eski alışkanlıklarımızın konforuna sığınırken, yeni şeylere yer açmayı unutur. Bu tıpkı, bir kitabın aynı sayfasında takılıp kalmak gibidir; hikaye ilerlemez. Ancak, beynimiz yeni deneyimlere ve bilgilere aç olduğunda, sinir hücrelerimiz yeni bağlantılar kurar. Bu bağlantılar, hayatımıza renk ve derinlik katar. Yeni şeyler öğrenmek, beyni taze ve genç tutar. Biraz yer açmak, beynin büyümesi ve gelişmesi için gereklidir.
Yeni fırsatlara ve deneyimlere yer açmak, kendi sınırlarını zorlamak ve kendini keşfetmek demektir. Korkularımızla yüzleşmek, konfor alanından çıkmak ve bilinmeyene adım atmak, insanı daha güçlü ve esnek kılar. Bu durumu özetleyen güzel bir alıntı var Elizabeth Gilbert’ın “Ye, Dua Et, Sev” kitabından: “Bir şeyi bırakmak, boşluğu kabullenmektir. Eskiyi bırakmazsak, yeniye yer açamayız.”
‘ESKİYİ BIRAKMAZSAK, YENİYE YER AÇAMAYIZ’
Psikolojik Perspektife göre ise, eski alışkanlıklarımız ve düşüncelerimiz güvenli ve tanıdıktır. Ancak, büyüme ve mutluluk genellikle bu güvenli çemberin dışına çıkmakla gelir. Yeni fırsatlara ve deneyimlere yer açmak, kendi sınırlarını zorlamak ve kendini keşfetmek demektir. Korkularımızla yüzleşmek, konfor alanından çıkmak ve bilinmeyene adım atmak, insanı daha güçlü ve esnek kılar.Bu durumu özetleyen güzel bir alıntı var Elizabeth Gilbert’ın “Ye, Dua Et, Sev” kitabından: “Bir şeyi bırakmak, boşluğu kabullenmektir. Eskiyi bırakmazsak, yeniye yer açamayız.”
Gilbert, hayatının en karanlık anlarında bile, bırakmanın ve boşluğa izin vermenin yeni başlangıçlara kapı açtığını anlatıyor. Bu, hayatımızın her anında geçerli. Eski alışkanlıklarımızı, bitmiş ilişkilerimizi veya işe yaramayan düşünce kalıplarımızı bıraktığımızda, kendimize yeni başlangıçlar için bir şans vermiş oluruz. Şimdi hep beraber yeniden kendimize soralım; bildiğimiz cehennem bilmediğimiz cennetten iyi midir gerçekten?
Unutma, hayatın romanında her zaman yeni bölümler vardır. Elindekini bırakmak, hikayeni yeniden yazman için bir fırsattır. Ve her yeni sayfa, yepyeni maceralar, dostluklar ve keşiflerle dolu olabilir. Yeniliklere yer açmak için eskiyi bırakmaktan korkma; belki de en güzel hikayeler, tam da o boş sayfalarda yazılmayı bekliyordur.
İlginizi Çekebilir