© Yeni Arayış

Biden, Putin, Şi, Modi: Yaşlıların ve eski fikirlerin iktidarda kalmasını sağlayan nedir?

Biden, Putin, Şi, Modi: Yaşlıların ve eski fikirlerin iktidarda kalmasını sağlayan nedir?

Gençliği ve gençlik kültürünü yücelten bir toplumda yaşarken yaşlılar tarafından yönetiliyoruz. Yazar: Kenan Malik| Çeviri: Mert Söyler | Yazının orijinaline bu linkten erişebilirsiniz. Birinci yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi ve filozof Plütark, "yaşlı bir adam siyasetle uğraşmalı mı?" sorusunu ele alırken, "zorluk ve korku zamanlarında devletler, yaşlı liderlerin yönetimine özlem duyarlar" diye yazmıştı. Plütark'a göre, ancak yaşlılar, yaşın verdiği bilgelik ve deneyimle gelen soğukkanlılığa sahipti. Plütark, "Yaşlıları kenara atan bir devlet kaçınılmaz olarak güç ve iktidar hırsıyla dolu ama devlet adamı olmanın gerektirdiği akla sahip olmayan gençlerle dolacaktır" diyordu. Peki, Plütark, geçen ayki münazarada Joe Biden'ın Donald Trump karşısındaki acınası performansını ve Kasım ayındaki başkanlık seçiminde Demokrat Parti'nin adayı olarak kalmakta ısrar eden Biden'ı nasıl değerlendirirdi? Plütark, yaşlıların zayıflayabileceğini kabul ediyordu fakat ısrarla "fiziksel güçsüzlüğün yol açtığı kötülük, temkinli ve sağduyulu olma avantajlarının yanında önemli değildir" diyordu. ABD'de başkanlık seçimi için yarışan iki adayın 81 ve 78 yaşında olması tek sorun değil. ABD'nin yasa yapıcıları da yaşlanıyor. Yaşlıların yönetimde olduğu tek ülke ABD de değil. Vladimir Putin ve Şi Cinping 71 yaşında. Hindistan'ın lideri Narendra Modi 73 yaşında; İran'ın dini lideri Ali Hamaney 85 yaşında. Şu anki en yaşlı devlet lideri olan Kamerun Devlet Başkanı Paul Biya ise 91 yaşında, Biden'dan tam on yaş büyük.

YAŞLILARIN LİDERLİĞİNDE BİR DÜNYA

Plütark, Biden hakkındaki düşünceleri ne olursa olsun, günümüz siyasi dünyasında tanıdık unsurlar görmüş olurdu. ABD'de başkanlık seçimi için yarışan iki adayın 81 ve 78 yaşında olması tek sorun değil. ABD'nin yasa yapıcıları da yaşlanıyor. Temsilciler Meclisi'ndeki ortalama yaş 58, Senato'da ise 65. Senatörlerin üçte birinden fazlası 70 yaşın üzerinde. Yaşlıların yönetimde olduğu tek ülke ABD de değil. Vladimir Putin ve Şi Cinping 71 yaşında. Hindistan'ın lideri Narendra Modi 73 yaşında; Pakistanlı mevkidaşı Şahbaz Şerif bir yaş küçük; Bangladeş'in liderli Şeyh Hasina Vecid ise üç yaş büyük. Binyamin Netanyahu 74 yaşında, Filistin Ulusal Yönetimi'nin lideri Mahmud Abbas 88 yaşında ve İran'ın dini lideri Ali Hamaney 85 yaşında. Şu anki en yaşlı devlet lideri olan Kamerun Devlet Başkanı Paul Biya ise 91 yaşında, Biden'dan tam on yaş büyük. Elbette ki genç liderler de var. 35 yaşında olan Fransız Başbakan Gabriel Attal, dünya sahnesindeki en genç lider konumunda. Buna rağmen, "gerontokrasi" yani yaşlıların yönetimi eğilimi, günümüz dünyasının çarpıcı bir özelliğidir. "Böyle olmaması gerekiyordu," diye belirtiyor Amerikalı tarihçi ve filozof Samuel Moyn. Modern dönem öncesi dünyada; yaşlılara saygı, toplumsal düzeni ve disiplini korumak için toplumsal dokuya işlenmiş durumdaydı. Tıpkı Eyüp'ün Tanah'ta veya Eski Ahit'te dediği gibi, " Bilgelik yaşlılarda, akıl ise uzun yaşamdadır." Yaşlılar siyasi gücü büyük ölçüde ellerinde tutarken, daha bireyselleşmiş ve atomize olmuş toplumlarımızda yaşlılar genellikle ihmal edilir ve eskiden destek sağlayan sosyal ağlar feci şekilde yıpranmıştır. Bir diğer ironi ise gençlik ve gençlik kültürünü yücelten toplumlarda yaşarken siyasi gücün anahtarlarını yaşlı liderlere vermemizdir.

GENÇLİK TUTKUSU, YAŞLILIK BİLGELİĞİ

Modernitenin gelişi, yaşlıların toplumsal statüsünü dönüştürmüş gibi görünüyor. Moyn'a göre "siyasi modernitenin doğumunda" Fransız devrimcileri eski rejimi devirerek "yaşlıların yetkilendirilmelerini açıkça hedeflediklerini" ve "sadece aristokratları sıradan insanlar adına, babaları ise oğullar adına devirmek için değil, aynı zamanda daha geniş bir çerçevede, genç çoğunluk uğruna yaşlıların yönetimine olan geleneksel bağlılığı ehlileştirmeyi" amaçlıyordu. Fakat zamanla "yaşlıların otoritesi" yeniden tesis edildi ve "genç rakipler" yerlerinden edildi. Günümüz toplumlarında, özellikle de batı toplumlarında bir paradoks söz konusu: Yaşlılar siyasi gücü büyük ölçüde ellerinde tutarken, daha bireyselleşmiş ve atomize olmuş toplumlarımızda yaşlılar genellikle ihmal edilir ve eskiden destek sağlayan sosyal ağlar feci şekilde yıpranmıştır. Bir diğer ironi ise gençlik ve gençlik kültürünü yücelten toplumlarda yaşarken siyasi gücün anahtarlarını yaşlı liderlere vermemizdir. Bu paradokslar, modern gerontokrasinin, gücün ve zenginliğin belli ailelerde ve sınıflarda yoğunlaştığı ve katı siyasi sistemlerin dış müdahaleleri en aza indirmeye yönelik olduğu toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Sosyologlar Aaron Reeves ve Sam Friedman, "Born to Rule" adlı, "İngiliz elitinin inşası ve yeniden inşasını" inceleyen yeni kitaplarında, elitlerin dönüşümü ve "yeni elitler" hakkındaki tüm tartışmalara rağmen, yönetici düzenin bir asır önce olduğu gibi kendisini yeniden ürettiğini ve "elitlerin arasına kimlerin girdiği ve nasıl girdikleri konusunda büyük bir süreklilik" olduğunu gözlemliyorlar. Kuşkusuz, yeni sosyal gruplar, özellikle kadınlar ve azınlıklar, Britanya'nın en üst kademelerinde yer almak için mücadele ettiler. Ama Reeves ve Friedman, en zengin %1'lik dilimde doğanların elitlere girme şansının bugün de 125 yıl önce olduğu kadar yüksek olduğunu vurguluyor. Ülkenin yönetici sınıflarını aynı aileler, okullar ve kurumlar şekillendirmeye devam ediyor. Kaçınılmaz olarak, halihazırda zenginlik ve güce sahip olan yaşlılar önemli avantajlara sahip oluyor. Batı'da (dünyanın geri kalanında her zaman geçerli olmasa da) nüfusun yaşlanması gibi demografik değişimler, yaşlıların gücünü sürdürmesinde önemli bir rol oynuyor. Fakat demografik faktörlerin ötesinde asıl mesele siyasi alanda yatıyor.

ELİTLER VE YAŞLI LİDERLER NEDEN İKTİDARI BIRAKMIYOR?

Aynı zamanda, bir zamanlar demokratik dönüşümü teşvik etmek için tasarlanmış siyasi sistemler, günümüzde istikrarı her şeyden üstün tutan ve siyasi sarsıntıları en aza indirmeyi amaçlayan yapılara dönüşmüş hâlde. Bu durum, İngiltere'deki oy çokluğu sisteminden (First-past-the-post), Fransa seçimlerinde sistem karşıtı partilere karşı oyları maksimize etmek için ikinci tura başvurulmasına ve nüfus yoğunluğu yüksek eyaletlere kıyasla az nüfuslu kırsal eyaletlere eşit temsil hakkı tanıyan ABD Senatosu'na kadar birçok farklı siyasi ve seçim sisteminde kendini gösteriyor. Sanki bu sistemler, tehdit oluşturan aykırılara karşı barikatlar yaratıyor gibi gözüküyor. Plütark'ın hırçın gençlerin "kamu işlerine kafadan dalacağı ve kalabalığı da tıpkı fırtınalı deniz gibi karmaşa içinde sürükleyebileceği" endişesi hâlâ birçoklarını tedirgin ediyor olsa da günümüzdeki asıl korku gençlerden değil, "popülist" liderlerden geliyor. Sarsıntıyı en aza indirme çabaları, aynı zamanda yaşlı liderlerin de iktidara tutunmasını kolaylaştırıyor. Biden'ınyaşına dair endişelere rağmen Demokrat Parti'nin başkan adayı olarak kalmasını garantileyen mekanizma ve Biden'ın yerine başkasını aday göstermek isteyen parti içi eleştirel isimlerin karşılaştığı zorluklar bu durumun açık bir örneğidir. Batı'da (dünyanın geri kalanında her zaman geçerli olmasa da) nüfusun yaşlanması gibi demografik değişimler, yaşlıların gücünü sürdürmesinde önemli bir rol oynuyor. Fakat demografik faktörlerin ötesinde asıl mesele siyasi alanda yatıyor. Gerontokrasi bir bakıma plütokrasiyle (zenginlerin yönetimi) kuzen gibidir. Karşı karşıya olduğumuz sorun, esasen gençlerle yaşlılar arasındaki bir savaş veya nesiller arası bir çekişme değil, sınıf ve güç meselesidir. Zenginliğin yerleşik hâle gelmesi ve muhalif, yeni çıkan güçlerin dışlanmasıyla karşı karşıyayız. Birleşik Krallık'ta 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarı sonlanırken ve dünyanın yarısı sandık başına giderken, bir sistem olarak gerontokrasi hakkında endişelenmek yerine ister yaşlıların ister eski fikirlerin oluşturduğu köhneliği iktidarda tutan temel sebeplere odaklanmalıyız.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER