© Yeni Arayış

Beyoğlu –2-

Ticaret ağı zamanla genişledikçe gemi sahibi, varlıklı iş verenler Haliç çevresinde kalıcı olarak yaşamaya başladı. Bu varlıklı kişiler ailelerinin yaşayacağı evlere ihtiyaç duyunca yeni bir sorun ortaya çıktı. Aile üyelerinin aylarca denizde yaşamış genç erkeklerle dolu sokaklara çıkmasını istemiyorlardı. Böylece yavaş yavaş evlerini liman bölgesinden eğimli Galata sırtlarına doğru taşımaya başladılar.

Bugün İstanbul’un en bilinir ilçelerinden biri olan Beyoğlu’nun tarihsel gelişiminin Galata- Karaköy civarında başladığı bilinmektedir. Bölge Haliç nedeniyle Bizans/ Doğu Roma İmparatorluğu ve onun da öncesinden itibaren Akdeniz ile Karadeniz arasındaki deniz ticaretinin ana duraklarından biriydi.

Yaklaşık M.Ö 6. Yüzyıldan itibaren Akdeniz ve özellikle Ege denizinin her iki tarafındaki kent devletlerinin giderek artan yoğunlukta Karadeniz ile deniz ticareti yaptığı bilinmektedir. Ege sahillerinden götürülen zeytin, zeytinyağı, şarap, kurutulmuş balık, seramik ev gereçleri gibi ürünler karşılığında, ayı ve aslan başta olmak üzere değişik hayvan kürkleri, madeni eşya, baharat, kumaş gibi ürünler değiş tokuş yapılırdı. İşte bu deniz ticareti sırasında gemilerdeki yiyecek, su, iş gücü takviyesi, kırılan, bozulan gereçlerin yenilenmesi veya fırtınalı günlerde sığınmak için Haliç hem doğal bir koydu hem de malzeme tedariki açısından geniş olanaklara sahipti.

Gemilerde hastalanan denizcilerin karaya çıkartılması, kırılan küreklerin yenilenmesi, yırtılan yelken bezlerinin değişimi ve yeni denizcilerin işe alınması uzun zaman alan işlerdi. Bu nedenle ticaret gemileri bazen günlerce çevresindeki tepelerin yüksekliği yirmi metreyi bulan Haliç’te kalırdı.

Bilindiği gibi Karadeniz’den gelen kuzey rüzgarları Haliç tarafından kesilir ve iklim koşulları nispeten yumuşar. Eskiçağ’dan neredeyse 1940’lı yıllara kadar bölgenin geniş çayırlarla çevrili olması hayvancılığa da olanak sağlamaktaydı. Osmanlı İmparatorlu döneminde bile Hasköy civarında büyük mandıra işletmeciliği yapıldığı bilinmektedir. Bu durum tarih boyunca gemilere yiyecek tedarikini kolaylaştırmaktaydı.

Kışın başlangıcında pek çok geminin aylarca Haliç’e sığınması özellikle Karaköy’den başlayarak denizciler için kalacak ve eğlenilecek yer ihtiyacını doğurmuştur. Böylece tarihin meşhur denizci meyhanelerinden genelevlerine kadar pek çok mekan Karaköy civarında açılmıştır.

MEŞHUR DENİZCİ MEYHANELERİ

Eskiçağ’da ticari gemilerin sıklıkla Haliç’e girmesi elbette bölgede yoğun bir ticari hayata ve zenginliğe neden olmuştur. M.Ö 6. Yüzyıldan itibaren her ne kadar eskiye göre daha gelişmiş gemi teknolojileri ortaya çıksa da Karadeniz’in hırçın yapısı, kuzey rüzgarlarının şiddeti denizcileri ürkütüyordu. Bu nedenle genel olarak kış mevsiminden önce gemiler çoğunlukla koylara ve nispeten güvenli alanlara çekilirdi.  

Kışın başlangıcında pek çok geminin aylarca Haliç’e sığınması özellikle Karaköy’den başlayarak denizciler için kalacak ve eğlenilecek yer ihtiyacını doğurmuştur. Böylece tarihin meşhur denizci meyhanelerinden genelevlerine kadar pek çok mekan Karaköy civarında açılmıştır.

Ticaret ağı zamanla genişledikçe gemi sahibi, varlıklı iş verenler Haliç çevresinde kalıcı olarak yaşamaya başladı. Bu varlıklı kişiler ailelerinin yaşayacağı evlere ihtiyaç duyunca yeni bir sorun ortaya çıktı. Aile üyelerinin aylarca denizde yaşamış genç erkeklerle dolu sokaklara çıkmasını istemiyorlardı. Böylece yavaş yavaş evlerini liman bölgesinden eğimli Galata sırtlarına doğru taşımaya başladılar.

Galata sırtlarında geniş ve bakımlı bahçeleri olan, korunaklı ve gösterişli evler inşa edilmeye başlandı. Arazi eğimli olduğu için evlerin pencerelerinden bakınca gemilerini, ambarlarını da görebiliyorlar uzaktan da olsa gözlem yapabiliyorlardı. Yaklaşık olarak bugünkü Galata Kulesine doğru zenginlerin yaşadığı yeni bir mahalle ortaya çıktı. Yalnız bir kural vardı. Yeni evler kesinlikle tüccarların denizi görmesine engel olmayacak şekilde yapılacaktı. Özellikle M.S 6. Yüzyılda Ayasofya’yı yaptırmakla ünlü I. Justinianus’in Galata’nın imarı hakkında yeni yasalar getirdiği biliniyor.

Haliç ve Galata civarına zengin tüccarların yerleşimi elbette güvenlik sorununu da ortaya koyuyordu. Özellikle Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Galata’nın neredeyse Akdeniz- Karadeniz arasındaki finans akışının merkezi olması, askeri olarak korunma ihtiyacı ortaya çıkarmıştı. Tüccarların evlerindeki kilolarca altın, gümüş ve değerli maden veya ambarlarındaki ürünler düşünüldüğünde bu isteklerinde kendi açılarından haklıydılar. Böylece bugün Galata Surları/Haliç Surları adı da verilen korunma duvarları yavaş yavaş inşa edilmeye başladı.

Öte yandan Doğu Roma Galata’da ayrı bir sur sisteminin olmasına pek sıcak bakmamıştır. Bölgedeki varlıklı tüccarların Bizans sarayında da etkili oldukları ve resmi vergi haricinde el altından ödedikleri rüşvetlerle pek çok entrikaya neden oldukları bilinmektedir. Bu rüşvetler ve entrikalar sayesinde Doğu Roma sur yapımını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Devamı gelecek …

 

Ayşe Övür'ün Beyoğlu temalı ilk yazısı 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER