© Yeni Arayış

Beauford Delaney, Gülriz Sururi Portresi ve James Baldwin

Beauford Delaney, Gülriz Sururi Portresi ve James Baldwin

James Baldwin’in davetini kabul ederek İstanbul’u ziyaret eden arkadaşları arasında dünyaca ünlü birçok isim vardı. Bunlardan biri de Beauford Delaney’di. 1966 yılında Baldwin, Delaney’i İstanbul’a gelmesi için ikna etti. Beauford, İstanbul’da İKSV müzayedesinde yer alan, 2018 yılında vefat eden Gülriz Sururi tarafından vakfa bağışlanmış olan iki eser dışında içinde İstanbul manzaraları da olan birçok resim yaptı. İKSV yararına düzenlenen Istanbul Calling başlıklı müzayede 14 Ekim 2022 tarihinde Londra Christie’s’de gerçekleşti. 23 eserin satışa sunulduğu müzayede toplam 1,7 milyon Sterlin gelir elde edildi. Gelirin büyük kısmı iki eserden elde edilen miktar ile oluşmuştu: Beauford Delaney’in ikisi de 1966 tarihli ‘James Baldwin Portresi’ ve ‘Gülriz Sururi Portresi’. Amerikan kültürünün sanat tarihine kazandırdığı en ilginç isimlerden biri olan ressam Beauford Delaney ile Türkiye’nin yakından tanıdığı, hayatını Amerikan toplumundaki ırkçı ve cinsiyetçi gelenek ile mücadeleye adamış olan yazar James Baldwin, 1966 yılında Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’ın misafirperverliği ile İstanbul’da buluşurlar. Baldwin ile Delaney’in dostlukları daha eskiye dayanmaktadır. 1940 yılında henüz 16 yaşını doldurmamış olan Baldwin’in, kendisinden 23 yaş büyük olan Delaney’in New York’taki atölyesinin kapısını çalması, 38 sene sürecek olan bir dostluğun başlangıcı olur. Delaney New York’ta bulunduğu süre içinde Georgia O’Keeffee, Henry Miller gibi isimlerle arkadaş olmuş, katıldığı sergiler ile sanat çevresinde tanınmıştı. Louis Armstrong, Duke Ellington, W.E.B. Du Bois gibi isimlerin portrelerini yapan sanatçı resmettiği kent manzaraları ile de biliniyordu. Bununla birlikte Baldwin ile birbirlerini yakınlaştıran ortak noktalarına bakıldığında içinde yaşadıkları toplumun ötekileriydiler. İkisi de Afrika asıllı olarak ırkçı bir toplum içinde yaşamanın ağırlığını hissetmekte, cinsel yönelimleri yüzünden dışlanmakta, toplumsal adaletsizliğin yoksulluğunu yaşamaktaydı. Baldwin, Beauford’un tanışmalarından itibaren kendisi için bir baba figürü olduğunu söylemiştir. Beauford başta caz müzik olmak üzere Afrika kültürüne dair birikimini Baldwin’e aktarırken ilerleyen yıllar ile birlikte Baldwin de Amerikan toplumunda Afrika asıllı olmanın beraberinde getirdiği haksızlıklara karşı mücadele edilmesi gerektiğine dair farkındalığı Beauford’da yaratmıştır. Manhattan’da Afrika asıllı Amerikalıların yoğunlukla yaşadığı Harlem mahallesi 1910’lu yılların sonlarına doğru kültür ve sanat alanında Harlem Rönesansı olarak isimlendirilen bir hareketin merkezi olur. Harlem Rönesansı, müzik, edebiyat, görsel sanatlar gibi ifade alanlarında Afrika kültürünü ön plana çıkararak farklı bir estetik yaklaşım ortaya koyar.

HARLEM RÖNESANSI

1901 yılında Tennessee'de doğan Beauford Delaney, 1929 yılında New York’a yerleşir. Kentte bir yandan Büyük Buhran’ın travmaları diğer yandan Harlem Rönesansı yaşanmaktadır. Manhattan’da Afrika asıllı Amerikalıların yoğunlukla yaşadığı Harlem mahallesi 1910’lu yılların sonlarına doğru kültür ve sanat alanında Harlem Rönesansı olarak isimlendirilen bir hareketin merkezi olur. Harlem Rönesansı, müzik, edebiyat, görsel sanatlar gibi ifade alanlarında Afrika kültürünü ön plana çıkararak farklı bir estetik yaklaşım ortaya koyar. Harlem Rönesansı ile korkmadan ve utanmadan koyu tenli öznelliklerini ifade ettiklerini düşünen Afrika asıllıların ülkenin kültür sanat ortamında daha görünür olması, beyaz ırk ile geçmişten beri süregelen sahip köle ilişkisinin dışında bir teması en azından kağıt üzerinde mümkün kılıyordu. Diğer taraftan bu döneme dair ağır eleştiriler de söz konusuydu. 1923 yılında Harlem’de açılan müzik kulübü Cotton Club, Harlem Rönesansı’nın Afrika asıllıların hayatına nasıl yansıdığına dair bir fikir verebilir. Duke Ellington, Coleman Hawkins, Sammy Davis Jr. gibi isimlerin sahne aldığı, caz müzik tarihinde önemli bir yere sahip olan Cotton Club’a yalnızca beyazlar girebiliyordu. Tamtam ritimleri eşliğinde dans ettirilen Afrika asıllılar görevleri bittikten sonra müşteriler ile temas ettirilmeden arka kapıdan çıkarılıyordu. Afrika kültürü ‘beyazlaştırılarak’ eğlenceye dönüştürülmüştü. Şüphesiz ki Cotton Club örneği üzerinden Harlem Rönesansı’nı bütünüyle reddetmek hata olacaktır. Nitekim James Baldwin, Beauford Delaney gibi isimler de bu hareket ile ilişkilendirilerek tarihte yer alıyorlar.  [caption id="attachment_119289" align="alignnone" width="1600"] 1966 Beauford Delaney, James Baldwin[/caption] 19 Mart 1935 günü basit bir hırsızlık vakası ile Harlem’de patlak veren ayaklanma Afrika asıllıların hak mücadelesinde bir dönüm noktası olur. ABD tarihinin ilk modern ayaklanması olarak nitelendirilen Harlem İsyanı sistemin işleyişindeki temel unsur olan mülkiyet ilişkilerini hedef almıştır. Bu isyan aynı zamanda Harlem Rönesansı’nın bir estetik yanılsama olduğunu, Afrika asıllıların temel meselelerinde herhangi bir değişikliğe yol açmadığını ortaya koydu. James Baldwin kazandığı bir burs ile doğduğu Harlem’i 1948 yılında terk edip Paris’e yerleşmeye karar verdi. Baldwin’in ikna etmesiyle 1953 yılında Beauford da arkadaşını izledi. Irkı ve cinsel yönelimi yüzünden ülkesinde gördüğü baskıdan nispeten kurtulan ressam için Paris’te yeni bir dönem başlamıştı. Dönemin modasına uyarak soyut resimlere ağırlık veren ressam portreler de yapmaya devam etti. Yoksulluğu sürüyor ve zihin sağlığı kendisini gittikçe daha da rahatsız ediyordu. Engin Cezzar, Leyla Gencer tarafından tanıştırıldığı Muhsin Ertuğrul’un çağrısıyla 1959 yılında Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatroları’na katıldı. Sahnede ‘Sokak Kızı İrma’yı oynarken gördüğü Gülriz Sururi ile 1961 yılında evlenmeye karar verdiler. James Baldwin düğün davetlisi olarak İstanbul’a geldi. İstanbul’dan hayli etkilenen Baldwin, Engin Cezzar ve Gülriz Sururi’nin teklifini reddetmeyerek arada dünyanın farklı bölgelerine birçok seyahatler de gerçekleştirdiği on sene boyunca kentin bir sakini oldu. 

ENGİN CEZZAR İLE GÜLRİZ SURURİ EVLENMEYE KARAR VERİRLER

Baldwin’in çevresinde Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Max Ernst, Truman Capote gibi isimler vardı. 1953 yılında yarı otobiyografik ‘Go Tell It on the Mountain’ isimli romanını yayınladı. İkinci romanı ‘Giovanni’in Odası’nın yayın tarihi ise 1956’ydı. 1957 yılında Harper’s Bazaar için Martin Luther Jr. ile ABD’nin güneyini gezen Baldwin aynı sene New York’ta kalmaya karar verdi ve Actors Studio’da Engin Cezzar ile tanıştı. 1955’de Yale Drama School’da tiyatro eğitimi almak için ABD’ye giden Cezzar 1957’de New York’taki Actors Studio’dan davet almıştı. ‘Giovanni’nin Odası’nı sahneye uyarlanması esnasında yakın arkadaş oldular. Cezzar, Baldwin ile kurdukları ‘kardeşlik’ için şöyle der: “Jimmy itilip kakılmış, bir beyazla gerçekten dost olunabileceğine dair inancı kalmamış, karşısındakine güvensiz yaklaşan biriydi. Dostluğu tanımlayamıyordu. Bir gün içimden geldi ve şöyle dedim: “Yeni dost edinmek zor iş. Tam oldu zannedersin, olmayı verir. Sana bir teklifim var. Arkadaş nedir bilmiyor olabilirsin belki ama kardeş nedir biliyorsun. Bir sürü kardeşin var. Gel, biz de kan kardeşi olalım. Sen Afrikalısın. Ne kadar ciddi olduğumu anlayabilirsin. Kardeş olalım da bugün nasıl birlikte hareket ediyorsak, hayat boyu birbirimize destek olalım’. ‘Peki’ dedi. Kestim kollarımızı, sürttük birbirimize. Kardeş oluverdik.” [caption id="attachment_119290" align="alignnone" width="581"] 1966 Beauford Delaney, Gülriz Sururi[/caption] Engin Cezzar, Leyla Gencer tarafından tanıştırıldığı Muhsin Ertuğrul’un çağrısıyla 1959 yılında Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatroları’na katıldı. Sahnede ‘Sokak Kızı İrma’yı oynarken gördüğü Gülriz Sururi ile 1961 yılında evlenmeye karar verdiler. James Baldwin düğün davetlisi olarak İstanbul’a geldi. İstanbul’dan hayli etkilenen Baldwin, Engin Cezzar ve Gülriz Sururi’nin teklifini reddetmeyerek arada dünyanın farklı bölgelerine birçok seyahatler de gerçekleştirdiği on sene boyunca kentin bir sakini oldu. Bu süre zarfında Baldwin dünya çapında bir yazardı artık. 1962 yılında ‘The Fire Next Time’ isimli kitabı hakkında New York Times’da hakkında çıkan olumlu eleştiriyle Amerika’daki ününü daha da arttırdı. 1963 yılına gelindiğinde kitapları yüzbinlerce satıyordu.  James Baldwin’in davetini kabul ederek İstanbul’u ziyaret eden arkadaşları arasında dünyaca ünlü birçok isim vardı. Bunlardan biri de Beauford Delaney’di. 1966 yılında Baldwin, Delaney’i İstanbul’a gelmesi için ikna etti. O esnada İstanbul’da Baldwin’e asistanlık yapan David Leeming araba ile Paris’e gidip sanatçıyı İstanbul’a getirdi. Delaney şüphesiz ki en yakın dostunun rahat nefes alabildiği İstanbul’u merak ediyordu. Beauford, İstanbul’da İKSV müzayedesinde yer alan, 2018 yılında vefat eden Gülriz Sururi tarafından vakfa bağışlanmış olan iki eser dışında içinde İstanbul manzaraları da olan birçok resim yaptı. Örneğin Filiz Ofluoğlu’nun 15 Aralık 1967 tarihinde Beauford’a yazdığı bir mektupta evlerinde sanatçıya ait bir vitrayın yer aldığını anlıyoruz. [1] Gökhan Akçura, “Işık Dolu, Geniş Ufuklu Yenilik Peşinde Bir Usta”, Tarih Dergisi, Mart 2017.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER