© Yeni Arayış

BDP siyaset değil PR yapıyor*

Murat Aksoy 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gitmesi ile fiili olarak başlayan “Çözüm Süreci” boyunca 28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar olan dönemde sırasıyla Yeni Şafak, T24 Gazeteleri’de yazdığı kimi yazıları, dönemleri kıyaslamak, neler yaşandığını paylaşmak ve dönemin ruhunu görmek açısından anlamlı olacağını düşündüğü için "Çözüm Süreci Yazıları" başlığıyla yeniden yayımlıyor.

* Bu yazı 15 Şubat 2013'te Yeni Şafak’ta yayımlandı.

*** 

3 Ocak’ta Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı ziyaretinden sonra Paris’te 3 PKK’lı kadının infaz edilmesi Yeni İmralı Süreci’nde önemli yeri olacak olan ikinci ada ziyaretini erteledi. Bu ziyaret, Öcalan’ın ‘sınır dışına çekilme’ ve Türkiye’de ‘çatışmasızlık’ ortamı oluşturma açısından önemliydi.

Paris suikastları daha önce üzerinde uzlaşılan takvimin sarkmasına yol açtı. Ancak görüşmeler kesilmiş değil. 3 Ocak’tan bugüne İmralı’ya MİT heyeti iki kez gitti. Bunların birinde Türk ve Akat’ın Öcalan’la yaptıkları görüşmede dile getirdiği taleplere BDP, DTK, Kandil ve Avrupa’dan gelen cevaplar da iletildi. Süreç devam ediyor. Bunu yetkililer de ifade ediyor.

İmralı’ya yapılması düşünülen ikinci ziyaretin gecikme nedeni her ne kadar isimler üzerinde çıkan pürüz olarak görülse de değil. Süreci yakından takip edenlerden ve partiye yakın çevrelerden aldığım bilgi ziyaretin gecikmesinin tek nedeninin Paris’te gerçekleşen suikastlar olduğu yönünde.

Abdullah Öcalan’ı suikasttan sonra ziyarete giden Mehmet Öcalan’la görüşmüştüm. Öcalan, ‘Abim bu cinayetleri yapan ya da yaptıranların ortaya çıkarılmasının bu süreçte önemli olduğunu söylüyor. Çünkü hem Türkiye hem de örgüt bu süreci kimlerin provoke edeceğini görmelidir. Sürecin bundan sonra sağlıklı yürümesi için bu cinayetlerin failleri ortaya çıkarılmalı’ demişti.

Kısaca ikinci İmralı ziyaretinin gecikme nedeni AK Parti ve BDP’nin adaya gidecek isimler üzerinden uzlaşamaması değil. Hem devlet hem de Öcalan sürecin bundan sonra daha sağlıklı yürüyebilmesi için Paris’te Ömer Güney tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen suikastların arkasında kimin olduğunun ortaya çıkmasını, en azından kaba resmin görülmesini arzu ediyor.

Son günlerdeki gelişmeler bu konuda mesafe alındığını gösteriyor.

Önümüzdeki bir hafta içinde Öcalan’ın önce MİT görevlileri, sonra kardeşi Mehmet Öcalan, ardından da BDP heyeti ziyaret edecek.

BDP SÜRECİN NEYİ OLUR?

Şu bir gerçek ki, Kürt sorununun çözülmesinde en güçlü aracımız siyaset. İkinci bir gerçek de siyaseten Kürt Sorunu’nun çözümü için en fazla çaba harcayan ve bu konuda ‘rüştünü ispat etmiş’ parti AK Parti. Son İmralı süreci bile bunun kanıtı. AK Parti’nin genel siyasal düzemde olduğu gibi, bu sorunun çözülmesinde de en büyük sorunu ‘siyasi yalnızlığı’.

Son süreçte BDP ve CHP’nin sürece destekleri önemli ama yetersiz. Keşke bu sorunun çözülmesine daha somut adım ve önerilerle katkı sunsalar.

Üçüncü bir gerçek de, bu aşamada BDP’den İmralı’ya gidecek isimlerin çok fazla önemi yok. Ancak BDP tarafından gelen açıklamalar tam tersi yönünde.

Sadece BDP’nin açıklamalarını izlesek, BDP sürecin en önemli aktörü olduğunu izlenimi edinebilirsiniz.

Peki öyle mi?

Öyle olmasını çok arz etmemize rağmen değil.

Kandil’de Karayılan’ın ‘Bizim adımıza, yani KCK adına Önder Apo’nun görüşmesi yeterlidir. BDP ayrı bir siyasi oluşumdur, o da kendi rolü çerçevesinde elbette sürece ve görüşmelere dahil olabilir ama bizim adımıza önderliğimizin görüşmeler yapması kendi başına yeterlidir’ ve Avrupa’dan Zübeyir Aydar’ın ‘Öcalan’ın arkasındayız’ açıklaması ortadayken BDP’nin ‘Eşbaşkanlar gitmeli’den ‘şu da olur bu da olur’a dönem açıklamalarının ne anlamı olabilir ki?

Bu haliyle BDP’nin isimler konusundaki açıklamalar boşlukta duruyor.

Siyasetin gücünü önemseyen biri olarak keşke BDP bu süreçte daha etkili bir siyasi aktör olabilseydi. Ama bu süreç için artık çok geç. BDP, 2009’dan bu yana özellikle 2011’de Silvan’da, 2012’de Leyla Zana’nın çıkışı sırasında siyaseti değil; Kandil ve Avrupa’nın sesi olmayı tercih etti. Onların Türkiye’deki ‘bürokratik uzantıları’ olmayı seçti.

Bugün durum farklı değil. İmralı’ya gidecek isimler konusunda kopan fırtına Öcalan üzerinden siyasi paye elde etmekten başka ne anlamı olabilir ki?

Daha acısı da BDP’nin hala siyasete sahip çıkan adımlar atmamasıdır.

Örnek mi?

Mesela bu süreçte aralarında Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürtçü ve Levent Tüzel gibi isimlerin olduğu Halkların Demokratik Kongresi’nden (HDK) bir grup sürece katkı sunmak amacıyla Karadeniz’de bazı illeri ziyaret edecek. Bölgede bu ziyarete tepkiler olduğu kamuoyuna yansıyor.

Elbette BDP’liler Trabzon’a da, İzmir’e de, Yozgat’a da gitmelidir. Ama bunu bir tür ‘halkla ilişkiler faaliyeti’ olarak değil; siyasi temsil güçleri olan isimlerle BDP temsilcileri olarak yapmalarına siyaset denir. BDP bu süreçte İmralı’ya gidecek isimler konusu yerine enerjisini Türkiye’yi dolaşmaya harcasa daha anlamlı olur. Siyaset bunu gerektiriyor.

Tabii mesele BDP ve bu isimlerin ne kadar siyaset yaptıklarıyla ilgili...

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER