© Yeni Arayış

Batmakta olan toplum

Her şey gözümüzün önünde oluyor! Toplumumuz tepesinden ayrılıyor. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor. Ne diyelim acaba? “Batsın bu dünya” mı yoksa “Fesuphanallah!”mı? Varın siz karar verin!

Yazıya birkaç gün önce kaybettiğimiz rahmetli Ferdi Tayfur’un ünlü şarkısı “Bu dünyanın derdi bitmez!” ile mi başlasam ya da Orhan Gencebay’ın “Batsın bu dünya!” şarkısıyla mı? Yoksa Erkin Koray’ın “Fesuphanallah!” şarkısıyla mı bilemedim. Sahi nasıl bir dünya bu? Hepimizin gözleri önünde toplumlar ortalarından çatırdıyor: zenginler ve fakirler diye. Her geçen gün aralarında çok daha büyük vadiler açılıyor. Ama çok kimsenin de derdi değilmiş gibi neredeyse hiç ses çıkmıyor. Sanki bu olan bitenler normalmiş gibi kanıksanmış gibi. Bu serzenişime en güzel örneklerden biri dün sosyal medyada karşıma çıkan bir bilgi. Tablo aşağıda.

 Joe Biden’ın seçimlerine bağışları 2021.     Trump’ın seçimlerine bağışları 2025

 

 Meta                    0 $.                                1.000.000 $

 Tim Cook             0 $                                 1.000.000 $

 Sam Altman         0 $                                 1.000.000 $

 Google               200.000 $                        1.000.000 $

 Amazon             200.000 $                         1.000.000 $

Bu tablodaki firmaların hemen hepsi ileri teknoloji şirketleri. Trump’ın arkasındaki güçlerin kimler olduğuyla ilgili bir bilgi veriyor insana. Piyasanın en güçlü aktörleri. Bir yılda elde ettikleri kazançları buraya yazmıyorum sinirleriniz bozulmasın diye. Bu tablo siyaset ve ekonomi arasındaki ilişkiyi en açık biçimde anlatıyor. Kim kimi seç(tir)iyor, kim kimi yönetiyor ortaya koyuyor.

Tabii itiraz edenler de yok değil. Mesela Daron Acemoğlu geçenlerde Google’ın dijital reklam piyasasında tekel olduğunu söyledi. Google'ın piyasadaki bu hakimiyetinin hem teknoloji alanındaki inovasyona hem piyasadaki rekabete hem de bağımsız yayıncılar ve gazetelerle olan ilişkisiyle “demokrasiye meydan okuma" imkanı elde ettiğine vurgu yaptı. Acemoğlu’nun bu itirazına ses veren oldu mu bilmiyorum.

Ama bu bağlamda bence en son ve etkileyici bilgi ise TCMB’dan geldi. Daha doğrusu bankada çalışan dört uzmanın daha birkaç gün önce yayınladıkları çalışmalarından geldi. Merkez Bankası ekonomistleri olan Mehmet Selman Çolak, Abdullah Kazdal, Ünal Seven ve Muhammed Hasan Yılmaz, “Piyasa Yoğunlaşması ve Firma Kâr Marjları: Enflasyonist Baskılarla Yükselen Bir Piyasadan Mikro Kanıtlar” adlı bir çalışma yayınladılar. Yazarlar bu çalışmalarında diyorlar ki: " Bulgularımız, artan tekelleşmenin (azalan rekabetin) daha yüksek markup seviyeleri ile birlikte var olduğunu önermektedir". Yani diyorlar ki bu yüksek enflasyonun arkasında işverenlerin kar marjlarını arttırmış olmaları gerçeği yatmaktadır.

Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında yüksek ücret artışı ile yüksek enflasyon arasında sarmal olduğunu şöyle savunmuştu: “Yüksek ücret artışları, yüksek enflasyon” demektir ki burada kazanan yok. Dolayısıyla bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım”.  İyi de bu iktisatçılarımızın buldukları Bakan’ın söylediğinin tam tersine “yüksek enflasyonun sebebinin yüksek kar marjları” olduğu değil mi?

Haydiii! İktidardakiler demiyorlar mıydı enflasyona sebep yüksek talep, o nedenle de faizleri arttırıp talebi kısmak lazım. Bu nedenle de ücretleri ve maaşları düşük tutmalıyız. Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında yüksek ücret artışı ile yüksek enflasyon arasında sarmal olduğunu şöyle savunmuştu: “Yüksek ücret artışları, yüksek enflasyon” demektir ki burada kazanan yok. Dolayısıyla bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım”. 

İyi de bu iktisatçılarımızın buldukları Bakan’ın söylediğinin tam tersine “yüksek enflasyonun sebebinin yüksek kar marjları” olduğu değil mi? Bu durumda acaba Bakan’ın sözünü ettiği kısır döngüyü kırmak ücretlerin değil de kar marjlarının azaltılmasına yönelik bir program uygulamak gerekmez mi? Gerekir ama uygulanamaz. Çünkü siyasetin arkasında işte bu kar marjlarını istedikleri gibi artıran şirketler dünyası var! Erdoğan ya da Şimşek ne söylerlerse söylesinler, asıl oyunu götürenler daha çok bu şirketler dünyası.

Bu duruma itiraz edenler de yok değildi. Ben en azından iki isim verebilirim: Biri İlhan Döğüş, diğeri ise Menekşe Yılmaz. Bu iki genç akademisyen bence sosyal medyada da olsa iyi iş yaptılar. Enflasyon tartışmalarında talepten daha çok arzla ilgilenilmesi gerektiğini, yüksek gelir dağılımı ve bozuk bir piyasa mekanizmasıyla Şimşek’in programının yürümeyeceğini, yürürse de çok sert kayıplara neden olacağını birbirlerinden bağımsız bir biçimde vurguladılar. Tabii ki başka genç iktisatçılar da var böyle düşünen ama konumuz bu değil.

Evet! Her şey gözümüzün önünde oluyor! Toplumumuz tepesinden ayrılıyor. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor. Ne diyelim acaba? “Batsın bu dünya” mı yoksa “Fesuphanallah!”mı? Varın siz karar verin!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER