© Yeni Arayış

Başarıya ulaşmanın tek koşulu var; “samimiyet”

Eğer bu süreç başarılı olacaksa iki temel koşulu var; hiçbir kişi/partinin siyasi ajandası olmaması ve olabildiği ölçüde şeffaflıktır. Bu da en basit biçimde süreçteki tüm aktörlerin “samimiyeti” ile mümkündür. 

İmralı’yı ziyaret eden DEM Partili milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan yanlarına iktidarın terör örgütüyle “iltisaklı” olduğu iddiasıyla görevden alınıp yerine kayyum atanan Ahmet Türk’ü de alarak Meclis’te bulunan partileri ziyaret ettiler. 

Meclis Başkanı ile başlayan tur, YRP ziyareti ile son buldu.

Önder, her toplantıya elinde dosya ile gitti. O dosyada ne olduğunu biz bilmiyoruz ama Önder’in elindeki dosyada, 28 Aralık’ta Öcalan’la olan görüşme notlarından bazı başlıklar olduğunu tahmin etmek zor değil.

Bu açıdan bu dosyadakileri ihtiyacı olan iktidar bloğu ortakları olan AKP ve MHP değil, muhalefetteki partilerdir. Çünkü İmralı’daki görüşmenin ham ve işlenmiş notları, orada bulunan devlet görevlileri tarafından AKP ve MHP üst düzey yöneticileri ve ilgili bürokrasiye bu görüşmelerden önce sunulduğunu unutmayalım.

Görünen o ki Öcalan, Meclis’i önemsiyor. Nitekim 28 Aralık görüşmesinde verdiği 7 maddelik açıklamada yer alan iki maddede Meclis vurgusu yer almaktadır.

Bunlar; 

“- Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.

- … bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.”

Görüldüğü gibi Öcalan bu süreçte Meclis’i ve özellikle de muhalefetin katkısını önemsiyor. 

Bu açıdan da, DEM Parti heyetinin Meclis’te bulunan diğer partileri ziyaret ederek süreçle ilgili olarak bilgilendirmeleri önemlidir ama yeterli değildir.

Yeterli değildir çünkü Meclis, yeni siyasi sistem ile siyasi meşruiyetini neredeyse kaybetmiştir. Bu dönemde Meclis’in temel fonksiyonu bürokratik meşruiyetin sağlanmasıdır. Bu açıdan Meclis, muhalefet açısından siyaseten de işlevsizdir.

Düşünün ki, muhalefetten gelen en basit komisyon kurulsun talebi ya da araştırma önergesi talebi dahi AKP ve MHP oylarıyla reddedildiğini biliyoruz. 

Bu açıdan Meclis’in siyasi meşruiyeti yok denecek kadar azdır. Ancak Meclis’in siyasi olarak olmasa da, toplumsal meşruiyet açısından işlevi olabilir. Ki, bu da önemlidir ama tek başına bu süreç için yetersizdir. 

Eğer bu süreç başarılı olacaksa iki temel koşulu var; hiçbir kişi/partinin siyasi ajandası olmaması ve olabildiği ölçüde şeffaflıktır.

Bu da en basit biçimde süreçteki tüm aktörlerin “samimiyeti” ile mümkündür.

Ne yazık ki bu aşamada şeffaflık ve samimiyet konusunda ciddi sorunlar söz konusudur. 

Terör bir ihtimal olmaktan çıkaracak olan ülke içinde demokrasinin, özgürlüğün ve siyasetin alanının genişlemesidir. Bu yönde adım atılmadığı her süreç, içerdeki otoriterleşmeyi tahkim edeceğini de unutmamalıyız.

SÜRECİN ADINI DOĞRU KOYMAK

Sonuç olarak Bahçeli’nin çağrısı içerden ya da dışardan gelebilecek terörün sona ermesi Türkiye için önemlidir ama şu da açık ki, PKK’nın ister içerden, ister dışardan tehdit olmaktan çıkmasının ilk yolu Türkiye’nin demokratikleşmesinden, siyasetin alanın genişlemesinden geçmektedir. Muhalefetin siyasi önceliği de bunu sağlamak olmalıdır. 

Şunu unutmayalım ki, “PKK bir sonuçtur” ve bugüne kadar bu sonuca yol açan “nedenleri” konuşmadan, onları ortadan kaldırmadan sadece konjonktürel endişeler ve sınır dışındaki Kürt varlığı endişesiyle Öcalan’ın varsayılan gücü üzerinden PKK ve YPG silah bırakması sağlansa bile –evet bu çok önemlidir-, önümüzde demokratikleşme gibi bir gündem bulunmaktadır. Kaldı ki iktidara bloğuna göre Kürt sorunu yoktur. 

Oysa konu bu konu, 28 Aralık tarihli görüşmede Öcalan’ın açıklamasında;

“- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. 

- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”

şeklinde yer almaktadır. 

Ancak karşımızdaki gerçek şudur; mevcut koşullar ve ilerleyen süreç demokratikleşme adına ortaya hiçbir şey konmamaktadır. Tam tersine manzara, öncelikle Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi karşılığı, DEM Parti’nin anayasa değişliği sürecinde iktidara destek vermesidir. 

Son olarak şunu ifade edelim. Elbette sınır dışından ya da içerden gelecek her türlü terörü önlemek, güvenlik kuvvetlerinin en temel görevidir. 

Ama terörü bir ihtimal olmaktan çıkaracak ise ülke içinde demokrasinin, özgürlüğün ve siyasetin alanının genişlemesidir. Bu yönde adım atılmadığı her süreç, içerdeki otoriterleşmeyi tahkim edeceğini de unutmamalıyız. 

Bahçeli Meclis Grubundaki konuşmasında; “Doğudan batıya, kuzeyden güneye türkülerimiz söylenecek, oyun havalarımız çalınacak, eller birleşecek, kem gözler def edilecek, kekik kokulu dağlarımızda papatyalar toplanacak” sözleri aklıma ister istemez Ahmed Arif’in dizeleri geldi. 

“Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...”

ÇAĞRI NEVRUZ’DAN ÖNCE GELEBİLİR

Son olarak bazı kulis bilgilerini paylaşalım.

DEM Parti heyeti izin alınırsa Perşembe ya da Cuma Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edecek sonrasında ise İmralı’ya ikinci bir ziyaret yapılacak.

Bu ziyaret sonrasında Öcalan yeni mesajları topluma açıklanacak ama bu açıklamada bir çağrı olmayacak. Çünkü ziyaretler sürecek. Bu aşamada öncelikli hedef, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Çağrı ikincil.

Öcalan’ın çağrısı bu aşamada en erken gündeme gelme tarihi 21 Mart Nevruz olması muhtemeldir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER