Barış, değerler, ulusal çıkar ve dış politikada yeni bir vizyon
SİYASETEkrem İmamoğlu’nun dış politika vizyonu, Türkiye’nin geçmişten gelen geleneksel diplomasi anlayışını günümüz koşullarına uyarlayan, kapsayıcı ve dengeli bir model olarak dikkat çekiyor. Bu model, yalnızca Türkiye için değil, bölge için de umut verici bir gelecek vaat ediyor.
İmamoğlu, Ak Parti’nin dış politikasındaki medeniyet ve kimlik eksenli anlayışın da ötesinde barış yapıcı, bölgesinde istikrar sağlayıcı bir Türkiye hayalini vurguluyor. Yeri geldiğinde ülkesinin çıkarlarını en açık biçimde savunurken Türkiye'nin demokratik değerlerine yönelik yıpranan imajını da toparlamaya gayret ediyor.
Türkiye, 2002 yılından bu yana AK Parti’nin iktidarında, dış politikasını yeniden şekillendiren uzun bir dönemden geçiyor. Bu süreçte dış politikanın temel yaklaşımı, zaman zaman değişiklik gösterse de, kimlik ve medeniyet eksenli bir perspektifin ağırlık kazandığı bir çizgide ilerledi. TİKA, YTB, Yunus Emre Enstitüsü ve TRT gibi kurumlar aracılığıyla yumuşak güç unsurları etkin bir şekilde kullanılmaya çalışıldı. Ancak, bu unsurların kimlik odaklı bir dış politika anlayışının aracı haline gelmesi, özellikle ideolojik tercihler ve ulusal çıkarın dengelenmesinde zorluklara neden oldu.
Türkiye’nin coğrafi konumu ve tarihsel deneyimi, dış politikasını kaçınılmaz şekilde savunmacı bir pozisyonda şekillendiriyor. I. Dünya Savaşı’ndan bu yana Srebrenitsa’dan Halepçe’ye, iç savaşlardan işgallere kadar trajedilere tanıklık eden bir bölgede, Türkiye sürekli bir denge arayışı içinde olmuştur. Bu zorluklar, dış politikada süreklilik ve değişimin bir arada yaşandığı bir süreci ortaya koyuyor.
AK Parti’nin dış politikasını tek bir dönemde değerlendirmek zordur. Babacan döneminde Avrupa Birliği üyeliği hedefi ve uluslararası normlara uyum öne çıkarken, Davutoğlu dönemi “stratejik derinlik” yaklaşımıyla ideolojik temellere dayalı bir dış politika anlayışını benimsedi. Çavuşoğlu ve Fidan dönemleri ise daha pragmatik ve güvenlik odaklı bir yaklaşım sergilemiştir. Bu süreklilikler ve farklılıklar, Türkiye’nin dış politika stratejisinin ne denli çok boyutlu olduğunu gözler önüne seriyor.
Ekrem İmamoğlu’nun uluslararası arenada sergilediği yerel diplomasi yaklaşımı, yeni bir modelin habercisi olarak öne çıkıyor. İmamoğlu, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerleri, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunmak için bir araç olarak kullanıyor.
İMAMOĞLU’NUN YEREL DİPLOMASİ YAKLAŞIMI
Önceki dönem Dışişleri Bakanlarımızdan İsmail Cem, Türk dış politikasını ulusal egemenlik, mazlum milletlerin yanında yer alma ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi çerçevesinde ele alırken, realist bir yaklaşıma vurgu yapmıştı. Cem, ulusal çıkarların uluslararası normlarla dengelendiği bir dış politika anlayışı geliştirmişti. Ancak, AK Parti döneminde zamanla kimlik ve medeniyet eksenli bir yaklaşım hakim oldu. Bu durum özellikle Suriye ve Mısır politikalarında Türkiye’nin çıkarlarının ideolojik önceliklere kurban edilmesiyle de kendini gösteriyor.
Bu bağlamda, Ekrem İmamoğlu’nun uluslararası arenada sergilediği yerel diplomasi yaklaşımı, yeni bir modelin habercisi olarak öne çıkıyor. İmamoğlu, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerleri, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunmak için bir araç olarak kullanıyor. Örneğin, B40 Balkan Şehirleri Ağı’nın kurulmasıyla, Balkan ülkeleri arasında ekonomik ve kültürel bağları güçlendirmenin yanı sıra, bir barış perspektifi oluşturmayı da hedefliyor. Bu çaba, yalnızca Türkiye’nin Balkanlar’daki görünürlüğünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda bölgede sürdürülebilir bir iş birliği zemini oluşturuyor.
İmamoğlu’nun bu modeli Ortadoğu’ya taşıma hedefi, Türkiye’nin bölgede yeniden arabulucu rolüne soyunmasını mümkün kılabilir. Özellikle Odessa ve Gazze gibi kriz bölgelerine aynı pencereden bakan bir yaklaşım sergileyerek, Türkiye’nin uluslararası normlara bağlılığını ve mazlum milletlerin haklarını savunma misyonunu vurguluyor. Bu, Türkiye’yi ülkeler üzerinden bir tarafgirlik şeklinde değil, değerler üzerinden konumlandıran bir perspektifi temsil ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Türkiye Çalışma Grubu Toplantısı’nda dile getirdiği sorunlar, Türkiye’nin AB ile ilişkilerindeki temel kırılma noktalarına ışık tutarken, realist bir çözüm arayışını da ortaya koydu. İmamoğlu, Kıbrıs meselesinden göç krizine, Filistin’e dönük yaklaşımdan vize problemine Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunan ve yapıcı çözüm önerileri geliştiren bir siyasetçi olarak dikkat çekiyor.
İmamoğlu, Ak Parti’nin dış politikasındaki medeniyet ve kimlik eksenli anlayışın da ötesinde barış yapıcı, bölgesinde istikrar sağlayıcı bir Türkiye hayalini vurguluyor. Yeri geldiğinde ülkesinin çıkarlarını en açık biçimde savunurken Türkiye'nin demokratik değerlerine yönelik yıpranan imajını da toparlamaya gayret ediyor. Bu perspektif, onu hem mazlum milletlerin yanında durmaya hem "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini vurgulamaya hem de Türkiye’nin egemenliğini korumaya yönelik dengeli bir retorik izlemeye yönlendiriyor.
Suriye’de 12 yılı aşkın süredir devam eden iç savaş, milyonlarca sığınmacı başta olmak üzere Türkiye’yi her yönüyle derinden etkiledi. Bana kalırsa, “Emevi Camii’nde namaz kılmak” yerine, Ekrem İmamoğlu’nun öncülüğünde düzenlenen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Belediye Başkanları Barış ve İşbirliği Toplantısı’nda, İslam dünyasından birçok belediye başkanıyla Eyüp Sultan Camii’nde Cuma namazı kılınması, Türkiye’nin barış yapıcı, kapsayıcı ve diyalog kurucu kimliğini çok daha güçlü bir şekilde yansıtıyor.
İktidarın sınırlandırıcı politikalarına rağmen Türkiye’yi ve Türk milletini en iyi şekilde temsil etmek için çaba harcıyor. Bu mücadeleyi, Cumhuriyet Halk Partisi’ne mensup bir Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak, yerel diplomasinin gücünü ve Türkiye’nin potansiyelini uluslararası arenada en etkin şekilde sergileyerek sürdürüyor.
Ekrem İmamoğlu’nun dış politika vizyonu, Türkiye’nin geçmişten gelen geleneksel diplomasi anlayışını günümüz koşullarına uyarlayan, kapsayıcı ve dengeli bir model olarak dikkat çekiyor. Bu model, yalnızca Türkiye için değil, bölge için de umut verici bir gelecek vaat ediyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini "Türkiye’nin muhtarı" olarak tanımlaması, siyasette güçlü ve halkla bütünleşmiş bir metafor olarak hafızalara kazınmıştı. Benzer bir perspektifle bakıldığında, TBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da yerel yönetimden ulusal düzeye uzanan etkisiyle "Türkiye’nin belediye başkanı" yakıştırmasını, yalnızca bir sıfat değil, geleceğe dair bir liderlik vizyonu olarak hak ediyor.
İlginizi Çekebilir