© Yeni Arayış

Barış ancak demokratikleşme ile sürdürülebilir

Demokratikleşme ise ancak siyasi iktidarın siyasi ve sivil alandaki aktörleri siyasi hasım değil rakip gördüğü, yargının bağımsızlaştırıldığı, siyasi düzlemde eş düzeyli bir ilişki kurulup, eşit katılım sağlandığında gelişebilir ve derinleşebilir. Ve barış ancak bu zeminde sürdürebilir. 

Çözüm sürecinin, siyasi alana girmeden, siyaseten tartışılmadan ve toplumsallaşmadan başarıya ulaşması zordur. Sonuçta sürdürebilir barışın nasıl demokratik bir zemine ihtiyacı varsa; demokratikleşme de ancak siyasetin alanı ve toplumsal katılım kanallarının açılması ile gerçekleşebilir.

Öcalan’ın mektubu sadece Türkiye değil tüm dünyada yankı buldu. Özellikle de Avrupa’da.

Yine medyada iki gündür siyaset üzerine yazan tüm köşe yazıları istisnalar dışında bu konu üzerine yazdılar.

Genel olarak “barış” sağlanması herkesin dileği. Ancak bu şimdilik sadece bir temenni. Ve Öcalan’ın mektubu bu konuda şimdilik sadece umut yaratmış durumda.

Öcalan’ın çağrısına PKK’dan olumlu cevap geldi. Kandil’den yapılan açıklama ile bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan etti.

Yapılan açıklamada; “Biz PKK olarak söz konusu çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz” ifadeleri yer aldı.

Bu açıklamada şu başlıkları öne çıkarmak mümkün.

Çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Fakat başarı için demokratik siyaset ve hukuki zeminin de uygun olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesinin önünü açmak için, bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz. Üzerine saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır. Bundan öte silah bırakma gibi hususların pratikleşmesini ancak Önder Apo’nun pratik öncülüğü gerçekleştirebilir. Parti kongresini toplamak için hazırız. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için Öcalan’ın bizzat yönetmesi ve yürütmesi gerekir. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın başarıyla hayata geçmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ve küresel demokrasi hareketinin gelişmesinin önünün açılması için, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz.

PKK yönetiminden gelen bu açıklama, Öcalan’ın serbest bırakılmasını mı yoksa alternatif formüllerle bu sürece katılımının yolunun açılmasını mı talep ediyor bunu, önümüzdeki dönemde göreceğiz. 

DEM Parti yol haritasını önümüzdeki hafta açıklayacak.

Bu noktada şunu söylemek mümkün, barış için yol uzun.

Nitekim taraflar kendi açılarından sadece kısa değil orta vade için de bazı takvimler öngörüyorlar.

Diğer yandan Öcalan’ın mektubunda Suriye’nin kuzeyindeki yapı ile ilgili bir vurgu yapmaması ama çağrının tüm gruplara hitap etmesi bağlamında okunması da ayrı bir tartışma konusu.

Barış gelince siyasetin ve demokratikleşmenin önü açılacağı teorik olarak sadece bir olasılık. Ama bu konuda şüpheli olmak için yakın geçmişte bir deneyime sahibiz. AKP iktidarın ilk dönemimde demokratikleşmenin sağlanması için temel engel askeri ve bürokratik vesayet kurumları görülüyordu. Onlar tasfiye edildi ve ne yazık ki yerine farklı kültürel kimliğin taşıyıcı olduğu bir vesayet dönemi başlattı.

***

Peki büyük umutlarla ifade edilen “barış”, görebildiğimiz kadarıyla bu aşamada PKK’nın silah bırakması.

Mesela bu silah bırakma, tek başına PKK’nın ateşkes ilan etmesi mi, yoksa elinde silah olan PKK’lıların silahlarının teslim etmesi; bunu yapanlardan ülkeye dönebilecek olanların dönebilmesi, dönemeyecek olanların hayatlarına nerede ve nasıl devam edecekleri mi?

Bu bağlamdaki soruları çoğaltmak mümkün.

Yaşanan bütün bu sürece iktidar bloku ve DEM Parti bir bütün olarak sahip çıkarken; İyi Parti ve Zafer Partisi’nin başını çektiği partiler karşı çıkıyorlar. Oysa böylesine büyük bir hedef, toplumsal uzlaşma arayışıyla başarılı olacaktır.

Bu iki temel pozisyon dışında gerek siyasetin içinde gerekse dışında olsun, özgürlükçü liberaller ve solcular da ikiye ayrılmış durumda.

Bir grup, sürece kayıtsız iyimser bakanlardan oluşuyor ve genel yaklaşımları ise barışın sağlanmasının önemli bir adım olduğu noktasında. Ve varsayımları ise barış ikliminin, zorunlu olarak demokratikleşmeye yol açacağı şeklinde. Yani barış gelince siyasetin ve demokratikleşmenin önü açılacak.

Bu teorik olarak sadece bir olasılık. Ama bu konuda şüpheli olmak için yakın geçmişte bir deneyime sahibiz. AKP iktidarın ilk dönemimde demokratikleşmenin sağlanması için temel engel askeri ve bürokratik vesayet kurumları görülüyordu. Onlar tasfiye edildi ve ne yazık ki yerine farklı kültürel kimliğin taşıyıcı olduğu bir vesayet dönemi başlattı.

Bununla birlikte diğer grup ise sürece ihtiyatlı iyimserlikle yaklaşıyor. Onların temel tezi ise barış değerli olduğu ama barışın ancak demokratik bir siyasi iklimde kalıcı hale

gelebileceğini; şu andaki iktidar blokunun da demokratikleşmeye mesafeli olduğunu ifade ediyor. Bu açıdan sağlanan barışın sürdürülebilir olmasının ancak demokratikleşmeye dönüşle mümkün olduğunu savunuyor.

Demokratikleşme ise ancak siyasi iktidarın siyasi ve sivil alandaki aktörleri siyasi hasım değil rakip gördüğü, yargının bağımsızlaştırıldığı, siyasi düzlemde eş düzeyli bir ilişki kurulup, eşit katılım sağlandığında gelişebilir ve derinleşebilir. Ve barış ancak bu zeminde sürdürebilir. 

Demokratikleşme zemini, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kez 10 Ağustos 2024’de ifade ettiği ‘iç cephe’nin güçlenmesinin temel şartlarından birisidir.

***

Bu bağlamda bir başka bir sorun da, tıpkı 2013-2015 döneminde yaşanan süreçte olduğu başarı liderlere endekslenmiş olması. O dönem AKP’liler için Erdoğan, Kürt siyasi hareketi için Öcalan çözümün garantörü idi. 

Bu kez farklı olarak denkleme MHP lideri Bahçeli girdi. Bu şekilde çözümün garantörü üçlenmiş oldu. Bahçeli'nin dünkü açıklamasında ifade ettiği, çağrı değerlidire katılmamak mümkün değil ama o dönem ifade ettiğim gibi bir kez daha tekrarlama ihtiyacı duyuyorum; çözüm sürecinin, siyasi alana girmeden, siyaseten tartışılmadan ve toplumsallaşmadan başarıya ulaşması zordur.

Sonuçta sürdürebilir barışın nasıl demokratik bir zemine ihtiyacı varsa; demokratikleşme de ancak siyasetin alanı ve toplumsal katılım kanallarının açılması ile gerçekleşebilir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER