Bana güneş çiz
KÖŞE YAZILARI
Onkoloji servisinin yorgun çocukları bir güzel güneş istiyorlar hayatlarının resmine, bu güzel çocuklar iyileşmek istiyor. Not alıyorum söylediklerini, şiir oluyor küçük çocukların dilleri, çok bilgeler üstelik. Gözleri pencerede, denizde, hayatta…Büyüyoruz hepimiz, denizi, hayatı, güneşi kaçırarak dünya işlerinin telaşında hayatın güzel resmini kaçırarak…Hayat şimdiki anda!
Onkoloji servisinde koridorun en sonundaki özel odada yatıyordu. Annesi bir nedenle uzağında, babası bir başka nedenle yine uzağında ama çocuk kalbi hep cıvıl cıvıl. Refakatçisi ananesi ve hastane işleri için koşuşturan dedeciği yanındaydı. Ananesine “anne”, dedesine “baba” diyordu. Annesi babası çıkıp gitmişler hayatından. Üstelik kanser. Servisin en çok soru soran, en çok merak eden çocuğuydu. Tutkuları vardı yaşından kocaman en büyük tutkusu da denizdi. Oyun odasının penceresinden denizi izlerdik beraber.
Oyuncak gemileri severdi en çok. Gemi ya da vapur resimleri çizmemi isterdi hep. Bir de öyle çok merak ederdi ki gemileri. İlaç isimlerinden, trombosit setine kadar her şeyi merak ederdi. Bir gün beni pencerenin önüne çağırıyor, bir laflar söylüyor ki, sanki derviş ağzı, sanki her sözü şiir, küçük adamın. Dur bakalım bir dakika, diyorum; yavaş yavaş anlat, merak ediyorum.
Aylarca kemoterapinin eziyeti, aylarca hastane odasına sıkışmışlık ve içi gidiyor, oyun odasının penceresinden denizi izlerken. Canı içeride, kapanda, gönlü güneşte, denizde. Onkoloji servisinin yorgun çocukları bir güzel güneş istiyorlar hayatlarının resmine, bu güzel çocuklar iyileşmek istiyor. Not alıyorum söylediklerini, şiir oluyor küçük çocukların dilleri, bilgeler üstelik. Gözleri pencerede, denizde, hayatta…
Cenk abi, bak diye dürtüyor;
“Sen bana kırmızı vapurdan çiz,
Otobüs vapurundan çiz.
Bana deniz çiz.
Bak bir tane küçük vapur gidiyor,
Onu da çiz;
Bana güneş çiz.” (24.12.2002)
SAKİNLİK İÇİN ZAMAN AYIRIN
O güneş doğarken, o güneş batarken, sağlıkla bir fincan kahveyi yudumlarken hayat şimdiki anda. Maalesef ki çoğu zaman içinde her zaman zorluklar kadar güzellikler de barındıran bugünün kaçmasına izin veriyoruz.
Gelecek için endişelenirken, geçmişe takılıp kalırken ya da kızgınlık duyduğumuz ve belki haksızlığa uğradığımız bir konuda kendimizi yiyip bitirerek…
Bunu biraz olsun yenmek için doğunun spiritüel üstatları gibi sakinlik için zaman ayırın. Bir 10 dakika bile olsa gökyüzüne bakın mesela ya da bir sokak kedisini sevmeye vakit ayırın o sevginin tadına vara vara…
İşin gücün stresi ortasında hafta sonu gelsin isteriz, hafta sonu geldiğinde hele hele Pazar günüyse, Pazar kederine kapılıp işler güçler için endişeleniriz. Oysaki o Pazar günü sonuna kadar Pazar…
Sıkıntılarımızla, anksiyetemizle başa çıkmak için mümkün olan her fırsatta bir güneş çizin, o anı güzelleştirmek için bir güzellik yapın kendinize…Sakince tadını çıkarın. Hayatta olmanın farkına varın.