© Yeni Arayış

Aziz Yıldırım’a açık mektup ve dertleşme

Aziz Yıldırım’a açık mektup ve dertleşme

Dün sizi izledim. Altı sene öncesinden daha gençleşmişsiniz. Muhteşem bir performanstı. En yaman muhaliflerinizden olan başka arkadaşlarımla konuştum, herkesin dilinde "özlemişiz be!" lafı vardı. Sevgili Aziz Yıldırım, Benzer hikâyelerden çok sayıda duyduğunuza eminim ama bizim aileye, daha doğrusu anneanneme, bir borcunuz olduğunu hatırlatmak istiyorum. Sene 1998, dayım askerden izne gelmiş, ta Sarıkamış’tan. Kadıköy’de oturuyoruz, dedem Gülcemal Dinçkan -daha sonra YDK üyesi- diyor ki, "hadi Atila, oy vermeye gidelim." Anneannem yeni tart pişirmiş, olmaz diyor, oğlum diyor, yeni geldi diyor, sizin oyunuzla mı değişecek diyor, izin vermiyor. Oysa seçim Caferağa’da, iki sokak aşağıda. Hem dayım hem dedem, Vefa Küçük’e oy verecekler. Neyse, çok şükür, anneannem araya girip farkında olmadan Fenerbahçe’nin ve genel olarak Türk sporunun önünü açtı. Bir Türk takımı Ortega’yı getirecek ha, Roberto Carlos’u, Van Hooijdonk’u, Alex’i getirecek; kim inanırdı buna? Sonra kendi imkânlarıyla stat yapacak, tesisleşmenin öneminden bahsedecek, derme çatma kulübelerden dört başı mamur tesisler inşa edecek. Türkiye’nin özellikle kadınlarda bugün bir “voleybol ülkesi” olduğunu söylüyorsak, hiç kimse kusura bakmasın, en büyük pay sizin ve arkadaşlarınızındır.

SİZİN SAYENİZDE TÜRK SPORU ÇAĞ ATLADI

Demek oluyor ki, siz Fenerbahçe Başkanı olduğunuzda ben dokuz yaşındaydım. Eh, yüksek lisansı bitirdiğimde hâlâ Fenerbahçe Başkanı’ydınız. Valla kim ne derse desin, bence sizin sayenizde Türk sporu çağ atladı. Bir Türk takımı Ortega’yı getirecek ha, Roberto Carlos’u, Van Hooijdonk’u, Alex’i getirecek; kim inanırdı buna? Sonra kendi imkânlarıyla stat yapacak, tesisleşmenin öneminden bahsedecek, derme çatma kulübelerden dört başı mamur tesisler inşa edecek. Sıfırdan Fenerium diye bir marka yaratacak, amatör branşların önemli olduğunu söyleyip kaynak ayıracak, Marlene Ottey’den Taurasi’ye dünya yıldızları Fenerbahçe’ye gelecek. Türkiye’nin özellikle kadınlarda bugün bir "voleybol ülkesi" olduğunu söylüyorsak, hiç kimse kusura bakmasın, en büyük pay sizin ve arkadaşlarınızındır. Kadın Basketbol Takımı’nın başarıları ortada, harç o kadar sağlam atıldı ki senelerdir düzenli başarı kazanılıyor. Düzenli başarı, bir kere alınan kupadan değerlidir. Tesadüfen bir kupa alabilirsiniz, ama başarı, bir kereliğine alınan kupayla değil, düzenli olarak hedefe oynamakla ölçülür. Aslında ben, hadi itiraf edeyim, altı sene önce sizin "yumuşak bir geçiş" ile başkanlığı devretmenizin daha yerinde olacağı kanaatindeydim. Sonra, yönetimlerdeki isimleri gördüm, "değişim" yerine "istikrar" dedim, ama iş işten geçmişti artık ve psikoloji geri çevrilemez bir noktadaydı. Bu şartlarda seçimi kaybettiniz. Şunu söylememe izin verin, 2018’de "Ruhumuz Bir" diye sloganınız vardı. Etrafınızda çok iletişimci vardır, bu sloganın ne kadar sorunlu olduğunu size nasıl söylemediklerine inanamamıştım. Zaten, hani hayıflanıyorsunuz ya “benim son dört senemde şöyle oldu…” diye, bence bu slogan o dönemi çok iyi delillendiriyordu. Şimdi, geçen bunca senenin ardından, sizin ve ekibinizin çok daha profesyonel kararlar vereceğinizi düşünüyorum. Slogan farklı olsa seçimin sonucu değişmezdi, ama 2018’de doğru sloganla çıkabilseydiniz zaten işler bu noktaya gelmemiş, şartlar başka türlü gelişmiş olurdu. Çöl ikliminde bir altı sene geçirdik. Adeta bir boru bağladılar, Almanya İkinci Liginde tutunamayan kim varsa Fenerbahçe’nin 11’ine layık gördüler. Akla hayale gelmez insanlar Fenerbahçe’yi çalıştırdı. İnsanın Fenerbahçeliliğini askıya alası geldi bazen ve en yakınlarımızın aklıselim sahibi taraftarlar gibi değil de "gönüllü holding personeli" gibi davrandığına şahit olduk. 2021’in Ekim ayında Politikyol’da yayınlanan "Ali Koç dönemi: Fiyasko ve hayal kırıklığı" başlıklı yazıda şöyle yazmışım: "Aziz Yıldırım’ı çok ‘alaturka’ bulan Ali Koç ‘planlı ve bilimsel’ tercihlerle kulübü dünya standartlarında yöneteceğini söyledi. Taraflı tarafsız her kesimden de çok büyük destek gördü. (…) Fenerbahçe, ‘planlama ve bilimsellik’ diye başlayan Ali Koç döneminde maalesef sadece hayal kırıklıkları yaşadı. En sonunda da elindeki megafonla sorumluları başka yerde arayan bir başkan gördük…" İlk defa bu sene doğru düzgün bir kadro kuruldu. İşler yolunda gidiyor gibiydi başlarda. Hani akrebi yok eden kuyruğudur ya, sanki bizim başarılarımızın önündeki en büyük engel de bizatihi kulübün yönetimiydi. Öyle ya da böyle, üç kulvarda da işler tek maça kalmıştı: Süper Kupa’ya çıkıp kazanacaksın. Deplasmanda Galatasaray’ı yeneceksin -bu, aslında olağan bir şey şeydi. Olympiacos’un ilk maçında rotasyon yapmayıp büyük dezavantajla dönmeyecek ve burada üst tura çıkacaksın. İşte o burun kıvırdığımız Olympiacos bugün finale yükseldi. Biz de yükselebilirdik. Trabzon’u deplasmanda yenmişiz. Korkunç şeyler olmuş, stadı muharebe meydanına çevirmeye karar vermiş bir grup manyağa, bombalara, meşalelere rağmen kazanmışız. Herkes müthiş bir moralle dolmuş. Derken, kulübün başkanı çıktı, "ligden çekilme" diye bir laf attı ortaya. Kim önerdi, niye önerdi, neye yarayacaktı; kimse anlamadı. Ama işleri bir kez radikalleşmeye götürdüğünüzde dönemezsiniz. Her yerden insanlar geldi, güya ligden çekileceğiz… Böyle saçma sapan işler yapan kulübün oyuncularında konsantrasyon kalır mı?  Ama yönetim rezaletleri maalesef zincir gibi birbirini takip etti. Ligden çekilemeyince "bir şey yapmak" gerekti, buldukları çözüm Süper Kupa finaline U19’la çıkmak oldu. Bu aptalca karar yüzünden kendi elimizle bir kupa -daha- hediye ettik. 

YÖNETİM REZALETLERİ ZİNCİR GİBİ BİRBİRİNİ TAKİP ETTİ

Giden arkadaşlar, tanıdıklar takımın ligden çekileceğinden emin; bir ben değilim. Bana göre, hiçbir ihtimali yok ligden çekilmenin. Ayrıca, gereği de yok. Sonrası malum, bırakın ligden çekilmeyi çekilmenin oylanmasından bile vazgeçildiği başlı başına bir rezalet.  Ama yönetim rezaletleri maalesef zincir gibi birbirini takip etti. Ligden çekilemeyince "bir şey yapmak" gerekti, buldukları çözüm Süper Kupa finaline U19’la çıkmak oldu. Bu aptalca karar yüzünden kendi elimizle bir kupa -daha- hediye ettik. Ayrıca, bu ne menem bir yönetimsizliktir ki U19’daki çocuklara kıpırdamayın demez. Kafa topuna niye çıkarsın, niye koşarsın, niye tutmaya çalışırsın… Bırak kaleyi boş, otur direğin dibine, istersen bir de çekirdek çitle, ne yapıyorlarsa yapsınlar. Bu kadar basit bir şeyi dahi söyleyecek kimsenin olmaması ne hazindi. Ha bir de Olympiacos maçının ilk yarısı… İsterse Avrupa’nın 3 numaralı kupası olsun, yahu ucuna gelmişsin, neden? Mourinho, Roma’yla kazanınca seviniyor, bizimkiler rotasyona gidiyor. Bu ne âlicenaplıktır böyle? Fenerbahçe, hiçbir manası ve sonucu olmayan o kongreden sonraki puan kayıplarıyla lig şampiyonluğundan oldu. Kendi beceriksizliklerimizle, gelene geçene kupalar hediye ettik. Takım satın alıp yurtdışında oynamak gibi hayatımda duyduğum en anlamsız fikir ciddi ciddi dillendirildi. Demek ki neymiş, öyle pantolon çekiştirmekle kulüp yönetilmiyormuş. Sevgili Aziz Başkan, 3 Temmuz olmasaydı, Fenerbahçe, bir dönemin Lyon’u gibi durdurulamaz bir kulübe dönüşecekti muhtemelen. Eğer Denizli’de Appiah’ın topu içeri girse, her şeyin yapıldığı Trabzon maçında biraz da Allah istese, Rusya’daki o tuhaf finalde Verameyenka hamile olmasa ve Şebnem Kimyacıoğlu’nun iki üçlüğü girmese, Rize’de otobüs kurşunlanmasa ve şimdi hatırlayamadığım bazı şanssızlıkları yaşamasaydık, 100. senede olduğu gibi, her sene her branşta şampiyon olmamız işten değildi. Fenerbahçe Başkanlığına dönmenizi canı gönülden istiyorum. Olmasanız bile hakikaten dert değil, iki kadeh daha yuvarlarız olur biter, ama siz her zaman "Fenerbahçe’nin efsane başkanı" olarak anılacaksınız. Fenerbahçe için "Dünyanın En Büyük Spor Kulübü" diyorsak, bu, sizin bütün branşlara verdiğiniz destek sayesindedir. Sizinle birkaç yerde beraber olduk. Kaunas’ta, bir Zalgiris deplasmanı öncesinde içtiğimiz şarap rozeydi; Lizbon’da, Benfica maçından bir gün önceki antrenmanda ağzınızda sigara varken heyecanla yeni sigarayı cebinizden çıkardığınızda ben oradaydım. Totem hazırdı: fermuarlı mavi tişörtle başlayan aynı kıyafet, aynı davetliler, aynı koltuklarda oturacaklar… Şu altı senelik ayrılıkta sizi biraz ihtiyarlamış görmüştüm ama geçenlerde en yakın arkadaşlarımdan Hakan’la konuşurken -babası 2018 öncesinde iki dönem yöneticilik yaptığı için soyadını vermiyorum- "hele bir oy aday olsun," dedim, "gör bak, en az yirmi yaş gençleşir." Önce her şey çok profesyonelce başlayacak, ekip bütün hazırlıkları yapmış, hatasız metin yazılmış, gelmesi muhtemel soruların yanıtları çalışılmış falan ama hepimiz biliyoruz ki, eminim arkadaşlarınızın da şüphesi yoktu, bir an gelecek, siz kâğıtları bırakıp "Aziz Başkan modunu" açacaksınız. Sonrası şenlik zaten, sonrası gerçek bir karnaval.

SONRASI ŞENLİK ZATEN, SONRASI GERÇEK BİR KARNAVAL

Dün sizi izledim. Altı sene öncesinden daha gençleşmişsiniz. Muhteşem bir performanstı. En yaman muhaliflerinizden olan başka arkadaşlarımla konuştum, herkesin dilinde "özlemişiz be!" lafı vardı. Önce her şey çok profesyonelce başlayacak, ekip bütün hazırlıkları yapmış, hatasız metin yazılmış, gelmesi muhtemel soruların yanıtları çalışılmış falan ama hepimiz biliyoruz ki, eminim arkadaşlarınızın da şüphesi yoktu, bir an gelecek, siz kâğıtları bırakıp "Aziz Başkan modunu" açacaksınız. Sonrası şenlik zaten, sonrası gerçek bir karnaval. Başkan adaylığınızı açıkladığınızda da öyle oldu. Kâğıttan sıkıldığınız an oh dedim, Başkan hiç değişmemiş. Söylediğim o ortak duyguyu ben de taşıyorum, yönetimsiz geçen senelerden sonra Fenerbahçe Başkanı görmeyi özlemişiz.  Fenerbahçe’nin size, sizin de Fenerbahçe’ye ihtiyacınız var. Umudum, kongre üyelerinin hazirandaki seçimde tercihlerini sizden yana kullanması. Velev ki olmadı, biz Fenerbahçelilikten istifa edecek değiliz ya, akşam üzüntüyle iki kadeh atar, sabah yine "Yaşa Fenerbahçe!" deriz. Yolunuz açık olsun.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER