Atatürkçülük ve son dönem…
SİYASETAtatürkçülük ve son dönem…
CUMHURİYETİN KURULUŞ GÜNLERİNE BİR TÜR GERİ DÖNÜŞ
Bu terkip birçok bakımdan dikkat çekicidir. Görünen o dur ki; - Atatürkçülük, son dönem ve yaşadığı tırmanış itibariyle, hakim ayrı bir dalga olmaktan çok (cumhuriyetin kuruluş günlerine bir tür geri dönüşle) milliyetçiliğin bir türü, milliyetçi dalganın bir versiyonu olarak şekillenmektedir. - Atatürkçülük, milliyetçi bloğa, duygu alanı ve siyasi bakımdan daha yumuşak, alan, kültür, aidiyet ve milli devlet sınırlarına dayanan yumuşak duruş enjeksiyonu yapmaktadır. - Siyasi kimlikler arasında milliyetçilik türlerindeki bu yükseliş, “ortalama ve amorf tanımlarla” siyasi partiler ve siyaset üstü tutuma da işaret etmektedir. - Milliyetçiliğin siyaset (siyasi partiler)-üstü kimi nitelikleri, bu duygunun yükselişi bakımından yeni bir siyasileşme halini, hatta milliyetçilik depolitizasyon veya siyasi yorgunluk bağlarını da akla getirmektedir. - Atatürkçülük ve milliyetçiliğin, hakim algıda, siyaset (siyasi partiler)-üstü konumu, siyaseti taşıyan nesne olarak devlet fikrine, siyaset-devlet özdeşliğine açılan kapılarla ilgili kuvvetli ihtimalleri akla getirmektedir. Peki, bu eğilimin nedenleri neler olabilir? Öncelikle yaşam biçimi ve kültür savaşlarının siyasetin ve toplumun merkezindeki doz ve etkisinin güç kaybetmesine ilk faktör olarak işaret edilebilir. Yıllar içinde, yaşanan büyük sosyolojik değişim dalgasıyla seküler kesimdeki “şeriat tehlikesi endişesi” ve “laiklik üzerinde tehdit algısını” azalmıştır. Bugün AK Parti, dini bir rejimin değil popülist otoriterliğinin taşıyıcısı olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan, altı çizilen söz konusu sosyolojik değişim sonucunda farklı değer sistemleri ve temsilcileri etkileşime ve kısmen iç içe girmeye başlamışlardır. Kamuda başörtüsü, örtülü-örtüsüz birlikteliğine işaret eden kamusal alanlar ve bu durumun tabiileşmesi bunun göstergeleri arasındadır. Sonuç olarak kimlik siyasallaşmasında bir doz azalması söz konusudur. Diğer taraftan global gelişmeler, milli-devlet, milli irade, siyasi irade, milli sınırlar gibi hususları güçlendirir, siyaset algısı bu çerçeveye yönelirken, tek kültürlülük anlamında milliyetçi bir tutumun öne çıkması, birçok ülke gibi Türkiye’de de ivme kazanmıştır. Bu gelişme ile kültür kimlik siyasallaşmasının örtüşmesi, milli duygu merkezli siyasi tutuma ivme kazandırmaktadır. Türkiye’nin 2013, esasen 2015 sonrası siyasi gelişmeleri, devlet ve siyaset kadar toplumda da yeni bir endişe ve tutumu besleyecektir. Kürt meselesinin ülke sınırları dışına taşması, Kobani, Hendek hadiseleri, toplumun merkezinde çatışma ve kaybetme duygularını tahrik ederek, siyasetin merkezine devleti ve güvenliği yerleştirme eğilimini üretmiştir.SİYASETİN MERKEZİNE DEVLETİ VE GÜVENLİĞİ YERLEŞTİRME EĞİLİMİ
Üçüncü olarak Türkiye’nin 2013, esasen 2015 sonrası siyasi gelişmeleri, devlet ve siyaset kadar toplumda da yeni bir endişe ve tutumu besleyecektir. Kürt meselesinin ülke sınırları dışına taşması, Kobani, Hendek hadiseleri, toplumun merkezinde çatışma ve kaybetme duygularını tahrik ederek, siyasetin merkezine devleti ve güvenliği yerleştirme eğilimini üretmiştir. Bu, devlet merkezli endişe ve siyasallaşmaya, darbe girişiminin sonuçlarını da eklemek gerekir. Devlet-siyaset-toplum-varoluş arasındaki fikri ve simgesel gidiş gelişlerin sonucu, partiler üstü bir siyaset algısı, siyasi taşıyan devlet algısı ve bunları kuşatan milliyetçilik fikrini desteklemektedir. Bu veriler, ülkede esen tüm siyasi partileri etkileyen milliyetçi dalganın iki kademesi olduğunu gösterir. İlk kademe, güçlü lider, Batı’ya mesafe, güvenlik endişesi, büyüme arzusu ve dış politikanın önemi, göçmen hassasiyeti, Kürt meselinde güvenlikçi tutum ve beklentiler gibi unsurları içermekte ve bu dalganın sert yüzünü oluşturmaktadır. İkinci kademede ise milliyetçiliğin dışlayıcı, sert, öteki karşıtı bir nitelikten çok, içeride siyasete görece mesafeli, milli devlet, alan, başarı, güç, gurur gibi değerler savunusu üzerine kurulu, kimliğine halel getirmeyecek evrensel değerleri talep eden bir yapısı vardır. Milliyetçilik bakımından kutuplaşmadan çok, bir ortak alan ve duygu oluşumundan söz etmek, ülkenin hakim duygusunun millilik etrafında şekillendiği özellikle belirtmek gerekir. “Bağımsızlık”, “global güç”, “ulusal güç”, “kendine haslık”, “biz” fikirleri bu eğilimin ana taşıyıcısıdır. Bu çerçevede temel ortak siyasi değer, kuşatıcı bir “kendilik” veya “millilik” duygusudur. Bu, sınır, kimlik, kültür koruma ile bunların alanını genişletme arayışını aynı anda içeren veya tehdit endişeleri ile büyüme-başarı-genişleme iddialarını birbirine yakınlaştıran, gündeme getiren bir duygu ve tutum dalgasıdır. Atatürkçülüğün yenilenen algısı da bunun tam merkezine oturmaktadır.İlginizi Çekebilir