Anlam kalabalığında kaybolmak
FELSEFEBağımsız değiliz birbirimizden, görünmez bağlarla bağlıyız birbirimize. Ne kadar farklı olsak da aynı dünyanın içinde aynı döngüde yaşıyoruz. Her birimizin eylemi diğerini etkiliyor: "Ben neyi değiştirebilirim ki” diye düşünenlere “kelebek etkisini” hatırlatmak isterim. Bir kelebeğin kanat çırpışından oluşabilecek kasırgalar vardır.
Siz de kendinizi büyük bir boşluğun içinde kaybolmuş, anlamlı olan her şeyin sizi terk etmiş olduğu hissine kapılıyor musunuz?
Tüm sözlerin, tüm kelimelerin boşuna sarf edildiğini, ne bu dünyayı anlamanın ne de bir şeyleri değiştirmenin mümkün olduğunu düşündüğünüz oluyor mu? Oynanan türlü türlü ayak oyunları içinde ne olduğunu anlamaya çalışırken yorulduğunuz hatta tükendiğiniz zamanlar yaşıyor musunuz?
Muhtemelen evet. Son dönemlerin en büyük sorunu içinde bulunduğumuz bu anlam karmaşası.. Günlük hayatın içinde muhatap olduğunuz insanların yüzünde bunu görmek, konuşmalarındaki umutsuzlukta bunu hissetmek mümkün. Kimsenin geleceğe dair bir planı, hayali yok gibi. Sanki herkes günü kurtarmanın, sorumluluklarını yerine getirmenin, yani yaşamak denilirse, yaşayabilmenin telaşında.
Bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkında olan ama itiraz etmeye bile mecali olmayan onlarca insan tanıyorum. Eskiden içten içe kızardım bu insanlara. ‘‘Sessiz kalmak rıza göstermektir, kötülüğün bir parçası olmaktır’’ diye düşünürdüm. Şimdi de aynı düşüncelere sahip olmakla birlikte kızamıyorum o insanlara. Yorgunluklarını ve enerjilerinin kalmamasını anlıyorum.
Anlamlı sandığımız, değer atfettiğimiz her şey değer kaybetti. Büyük bir boşluğun içinde ne tarafa gideceğimizi şaşırmış bir halde, büyük bir anlam boşluğu içinde bulduk kendimizi.
BİR ANLAM BOŞLUĞU İÇİNDE BULDUK KENDİMİZİ
Önce inandığımız tüm değerlerin içi boşaltılarak büyük bir boşluk içinde bırakılıverdik. İdeolojilerin, dinlerin, siyasi örgütlenmelerin beklentilerimizi karşılamadığını ve gerçek olmadıklarını fark ettik. Anlamlı sandığımız, değer atfettiğimiz her şey değer kaybetti. Büyük bir boşluğun içinde ne tarafa gideceğimizi şaşırmış bir halde, büyük bir anlam boşluğu içinde bulduk kendimizi.
Ama bugün artık her şey değişti. Artık yaşadığımız şey, anlam boşluğundan ziyade anlam kalabalığıdır. Ve bu kalabalık arasından sıyrılıp ortaya gerçekten anlamlı olan şeyleri sunabilmek, insanları bu anlam etrafında buluşturabilmek artık oldukça zor.
Dört bir taraftan üretilen anlamlar ile kuşatılmış haldeyiz. İzlenilen TV programları, diziler, haberler, siyasi söylemler, her ne varsa hepsi, üretilen anlam kalabalığına kitleleri dahil etmek için varlar. Hiç biri sıradan ve kendiliğinden olan durumlar değil. Tıpkı J.Baudrillard’nın söylediği gibi: ‘‘İster politik, ister eğitici, isterse kültürel içerikli olsun sonuçta niyet anlam ileterek kitleleri anlamın egemenliği altında tutmaktır. Onlar anlam yerine gösteri istemektedir.’’ Yani, önce tüm değerlerimizin içini boşaltıp kitleleri anlam boşluğu içinde kalan yığınlara dönüştürmeleri de şimdi yeni anlamlar üreterek aynı kitleleri o anlamlar etrafında toplamak istemeleri de boşuna değil.
Ekonomik krizin içinden geçerken size sabretmeniz, fedakarlık göstermeniz gerektiği söyleniyorsa, yaratılan anlamın etrafında sizi tutabilmek için söyleniyordur. Ya da demokrasi ile yönetildiği iddia edilen bir ülkede seçimle göreve gelen belediye başkanları görevlerinden alınıp yerine kayyum atanırken size terörden, güvenlikten dem vuruluyorsa bu da yine oluşturulan anlam kalabalıkları içinde kaybolmanız içindir. Kadınlar, en güvenli alanları evlerinde, aile dedikleri kurumun içinde canlarından olurken durmadan aileyi koruma ve güçlendirme adına politikalar yürütülüp, kadınların canları önemsenmiyorsa yine bu da üretilen anlam kalabalığında kitleleri tutabilmek içindir.
Çünkü ‘’aile’' bir anlamdır ve bu anlamın etrafında kitle oluşturmak kolaydır. ‘’Aile yılı’’ başlığıyla kadınların canı üzerinden gösteriler yapmak, kadınlara sadece annelikleri ile değer biçmek kolaydır. Fakat büyük bir sorun vardır ki; kadınlar ve çocuklar ölmeye, en yakınları tarafından öldürülmeye devam etmektedir. Siz üretilen anlamlar etrafında bu gerçekleri görmez olduğunuzda bir şey değişmemektedir. Olan tek şey sıranın size ne zaman geleceğini sadece bilmemenizdir. Çünkü anlam ve gerçekliğin yeri asla doldurulamaz.
Gerçek olan şudur: Cinsiyet farketmeksizin insan değerlidir ve can güvenliği her şeyden önemlidir. Adalet, hukuk ve demokrasi olmadan yaşamak mümkün değildir. Üretilen anlamlar etrafında kitlelere tahakküm kurarak yönetmek, kitleleri uyuşturarak sessizliklerini sağlamak ne tarihte ne de günümüzde toplumlara fayda sağlamıştır. Büyük felaketlerin, savaşların ve kayıpların en büyük sebebi iktidarların kötülüğü değil, kitlelerin sessizliğidir. İnsan fıtratı hep suçlayacak, günah keçisi ilan edecek birilerini bulmak ister ya işte, biz de hep bizi yönetenlere, iktidarlara, dünyaya yön verenlere kızıyoruz sadece. Elbette kızmakta çok haklı sebeplerimiz var. Kötülüklerinin sınırı da yok affedilir bir tarafı da. Fakat bu yeni bir durum değil ki.
Tarih boyunca, şimdiye kadar tek bir dram sahnelenmiştir, hiç durmadan tekrarlanan tahakkümler oyunu. Muhtemelen bundan sonra da hep aynı oyun sahnelenmeye devam edecektir.
Bu nedenle bireyler olarak, bu akışın içinde kaybolmak, dağılmak ve pes etmek gibi bir lüksümüz olduğunu düşünmüyorum. Yorulacağız ve kaybolmuş hissedeceğiz zaman zaman kendimizi. Tükenmiş hissedeceğiz. Ama ASLA PES ETMEYECEĞİZ. Düşünmekten, düşüncelerimizi cesaretle paylaşmaktan, bizi sessiz yığınlara dönüştürmek isteyenlerle mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Vazgeçersek yaşayan ölülerden hiç bir farkımız kalmayacak, hatta ölüm bile daha anlamlı olacaktır. Bu anlam kalabalığı içinde kaybolursak bizzat kötülüğün bir parçası haline dönüşeceğiz.
Bağımsız değiliz birbirimizden, görünmez bağlarla bağlıyız birbirimize. Ne kadar farklı olsak da aynı dünyanın içinde aynı döngüde yaşıyoruz. Her birimizin eylemi diğerini etkiliyor: "Ben neyi değiştirebilirim ki” diye düşünenlere “kelebek etkisini” hatırlatmak isterim. Bir kelebeğin kanat çırpışından oluşabilecek kasırgalar vardır. Buradaki amaç, kelebeğin kanat çırpmasının doğrudan bir kasırga oluşturduğunu söylemek değil, ama başlangıçtaki küçük bir hareketin, karmaşık bir sistemde büyük olayları tetikleyebileceğini vurgulamaktır.
İşte biz de bu karmaşık sistemin içinden ancak kendi bireysel çabalarımızla çıkabiliriz.
Ahmet Kaya’nın eşsiz güzellikte olan şarkısındaki sözler gibi.
Yorgunum.
Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var…
Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına
Düşmanlarım ulaşamazlar…
Sevgi ve muhabbetle…
İlginizi Çekebilir