Almanya’da merkez siyasetin iflası: Atalet ivme getirmez
GENELAfD’nin güçlenmesi sürdükçe, partinin ana akımlaşma ve siyasetteki varlığının normalleşme hali de artarak devam edecek. Merkez sağ ve merkez sol partilere düşen, sosyal politika başta olmak üzere toplumun taleplerine kulak vermek, toplumdan yana politikalara dönük cesur adımlar atabilmek. Aksi halde tünelin ucu hoş olmayan bir noktaya doğru çıkabilir.
Almanya’da geçtiğimiz hafta Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde düzenlenen eyalet seçimleri, beklendiği gibi aşırı sağcı AfD’nin büyük başarısıyla sonuçlandı. Thüringen’de %32’yi aşarak birinci olan AfD, Saksonya’da ise %30’u aşarak ikinci parti olmayı başardı. Doğu eyaletlerinde birinci parti olmayı zorlayan ve Thüringen’de bu hedefe ulaşan AfD, anketlere bakıldığında federal düzeyde de oylarına ivme kazandırmışa benziyor. Sözgelimi önümüzdeki pazar günü gerçekleşecek bir genel seçimde AfD’nin %20 – 25 aralığında bir oy oranıyla ikinci parti olması bekleniyor. Almanya’da adım adım etkisinin hissettiren bu aşırı sağcı ivmenin temel sebeplerine ve bu durumun Alman siyasetine olası etkilerine yakından bakmak gerekiyor.
AfD’nin güç ve görünürlük kazandığı son 10 yılda Almanya’da gelir adaletsizliği kayda değer şekilde arttı ve özellikle 30 yaş altı grupta geleceğe dönük kaygılar epey yükseldi. Buna rağmen CDU/CSU, FDP, SPD ve Yeşiller olarak sıralayabileceğimiz ana akım partilerin hiçbirinden gelir adaletsizliğin artması ve yoksullaşmanın derinleşmesine dönük etkili, radikal ve sonuç veren bir çözüm önerisi gelmedi.
ANA AKIM PARTİLERİN ÖNCELİKLİ SORUNLARA DÖNÜK EYLEMSİZLİĞİ
Almanya’da merkez sağ ve sol partileri ortaklaştıran en önemli payda, toplumun öncelikli olarak gördüğü meselelere karşı efektif, gerçekçi ve sonuca dönük çözümler üretmekten aciz kalması. Söz gelimi AfD’nin güç ve görünürlük kazandığı son 10 yılda Almanya’da gelir adaletsizliği kayda değer şekilde arttı ve özellikle 30 yaş altı grupta geleceğe dönük kaygılar epey yükseldi. Buna rağmen CDU/CSU, FDP, SPD ve Yeşiller olarak sıralayabileceğimiz ana akım partilerin hiçbirinden gelir adaletsizliğin artması ve yoksullaşmanın derinleşmesine dönük etkili, radikal ve sonuç veren bir çözüm önerisi gelmedi. Aksine, gelir adaletsizliğinin derinleşmesine neden olan politikaların pek çoğunda merkez partilerin imzası vardı ve ekonomik kaygılar taşıyan geniş bir kitle, merkez partilerce sahipsiz bırakılmış gibiydi. Nitekim AfD’nin 18-24 yaş arası gençlerde, işsizlerde, mavi yakalı işçilerde ve emeklilerde yüksek düzeyde karşılık bulmasının temelinde, tam olarak bu sahipsiz bırakılma hissi var.
Merkez partilerin soruna çözüm üretmek yerine seyretmeyi yeğlediği bir diğer konu, mülteci ve sığınmacı akını. Bu meseleyi planlı bir düzleme oturtup insani ve aynı zamanda realist bir çerçevede çözmek yerine, konuyu “kapıları açmak ya da açmamak” ikilimine indirgeyip basitleştiren yaklaşımlarıyla merkez partiler, AfD’nin mültecileri ve sığınmacıları popülizmin bir aracı haline getirmesinin önünü açtılar. Oysa Almanya gibi güçlü ve uluslararası arenada da sözü geçen bir devlet, bir taraftan insanlara yardım ederken diğer taraftan başka ülkelerin de sığınmacılara yardım etmesinin yolunu açabilir, adil ve dengeli bir mülteci politikasının temellerini atabilirdi. Böylece bu meselenin aşırı sağcılar tarafından istismar edilmesinin de önüne geçilebilirdi. Ancak günün sonunda hiçbir merkez parti, bu konuda inisiyatif almaya cesaret edemedi.
Almanya’da konut sorunu yıllardır devam ediyor ve kiralardaki artış asla durdurulamıyor. Merkez sağ ve merkez sol partilerin barınmaya ilişkin böylesine temel ve yaşamsal bir konuda bile çok uzun yıllardır bir çözüm üretememesi, Almanya’da merkez siyasetin ataletine verilebilecek en açık ve ibret verici örnek olabilir.
BASİT BİR ÖRNEK: KONUT SORUNU
Almanya’da 2023 verilerine göre yaklaşık 800 bin konut açığı bulunuyor ve daha da kötüsü yaklaşık 9,5 milyon insan, diğer aile üyeleriyle birlikte küçük bir evde sıkışık halde yaşamak zorunda kalıyor.[1] Almanya’da konut sorunu yıllardır devam ediyor ve kiralardaki artış asla durdurulamıyor. Öte yandan hükümetler tarafından konulan uygun fiyatlı konut üretme hedefleri de hiçbir zaman tutturulamıyor. Merkez sağ ve merkez sol partilerin barınmaya ilişkin böylesine temel ve yaşamsal bir konuda bile çok uzun yıllardır bir çözüm üretememesi, Almanya’da merkez siyasetin ataletine verilebilecek en açık ve ibret verici örnek olabilir.
Ekonomik durumu iyi olan insanların bile konut arzının azlığı nedeniyle ev bulmakta zorlanabildiği düzeyde kötü durumda olan konut krizi, aşırı sağcılar için popülizm sosuyla sunulacak çok işlevsel bir mesele olarak karşımızda duruyor. Konut sorununu çözmek için bütçeden kayda değer bir pay ayrılması, yaygın ve büyük kamulaştırmaların gerçekleştirilmesi ve yasalarda kapsamlı değişiklikler yapılması gerekiyor. Günün sonunda ise bu adımlara cesaret edebilecek bir merkez parti bulunmadığından, meydan yine AfD’ye kalıyor.
AfD, daha güçlü bir şekilde Meclis’e girdiği ve ana muhalefet olduğu bir denklemin kendisini daha da güçlendireceğini ve “Biz farklıyız” söylemini destekleyerek daha çok taban bulmayı sağlayacağını hesaplıyor.
2025 YAKLAŞIRKEN
Almanya’da koalisyon hükümeti şayet son 1 yıl içerisinde bir mucize yaratmayı beceremezse, seneye Eylül ayında düzenlenecek genel seçimler Almanya’da merkez partiler için tam bir hezimete dönüşecek. Hristiyan Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) anketlerde %30’u zorlaması ve birinci gözükmesi de bu gerçeği değiştirmiyor. AfD’nin federal düzeydeki muhtemel başarısı, koalisyon denklerini kilitleme ve daha da önemlisi aşırı sağcıların ana muhalefet haline gelmesi sonucunu doğuracak. Şunu da eklemek gerekir ki AfD’nin şu aşamada bir koalisyon ortaklığı ile iktidara gelme gibi bir hedefinin olduğunu sanmıyorum. Diğer partiler ile arasına kalın bir çizgi çeken AfD, daha güçlü bir şekilde Meclis’e girdiği ve ana muhalefet olduğu bir denklemin kendisini daha da güçlendireceğini ve “Biz farklıyız” söylemini destekleyerek daha çok taban bulmayı sağlayacağını hesaplıyor.
AfD’nin dönemlik bir vaka ya da fenomen olmadığını daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Her yeni seçim ve gelişme, maalesef bu tezi doğruluyor. AfD’nin güçlenmesi sürdükçe, partinin ana akımlaşma ve siyasetteki varlığının normalleşme hali de artarak devam edecek. Merkez sağ ve merkez sol partilere düşen, sosyal politika başta olmak üzere toplumun taleplerine kulak vermek, toplumdan yana politikalara dönük cesur adımlar atabilmek. Aksi halde tünelin ucu hoş olmayan bir noktaya doğru çıkabilir.
[1] https://www.dw.com/tr/almanya-konut-krizi-alarm-veriyor/a-68872111
İlginizi Çekebilir