Ali Bayramoğlu: Adım atma sırası Cumhurbaşkanı'nda
SÖYLEŞİBahçeli’nin Öcalan çıkışı ile başlayan süreci, Kürt sorununun yakından takip eden ve çatışma çözümleri alanında çalışan Ali Bayramoğlu ile konuştuk. Ali Bayramoğlu, Bahçeli’nin çıkışına Öcalan; “Koşullar oluşursa siyasete geçilmesi ve şiddetin bitmesi için üstüme düşeni yaparım bu güce sahibim” açıklaması yapmış. Şimdi sıra Cumhurbaşkanında. Öcalan’a önce umut hakkı mı tanınacak, yoksa bu çağrıyla eş zamanlı mı olacak göreceğiz.” dedi.
***
Türkiye 1 Ekim’den itibaren çok hızlı bir siyasi tartışmanın içine girdi. Ve Bahçeli herkesi şaşırtan bir çağrı yaptı. Nasıl okumalı kısa sürede olanları, bir çerçeve çizmek mümkün mü?
Tam ne olduğunu bilmiyoruz sadece açıklamalar ve yaşananlarla ilgili duyumlarımız var. Biraz deneyimler, biraz sezgiler ve gözlemler ile anlamaya çalışıyoruz.
Bir şeyler olduğunu sanırım önce Amberin Zaman’ın yazısıyla öğrendik. Amberin, devlet-Öcalan görüşmesi yapıldığı, Öcalan’ın Kandil’le temas ettirilerek silah bırakmayı önerdiğini, ama tam anlaşamadıklarını yazdı. Devamında da senin söylediğin gibi sonrasında gelişmeler oldu ve Bahçeli’nin çıkışı geldi.
Kimse beklemiyordu…
Öyle…
Nasıl okumalı bu çağrıyı?
Bahçeli çağrısında üç şey söylüyordu; Öcalan örgütü lav etsin, buna karşılık Öcalan’ın tahliye umudu ışığı, imkanı olsun ve bununla ilgili bir düzenleme yapalım. Üçüncü söylediği de terör şiddet sayfası kapansın siyasi yol açılsındı. Bahçeli’nin bu çıkışının arkasından Cumhurbaşkanı da bunları tasdik eder tarz bir açıklama yaptı. Bu durum, Bahçeli’nin çıkışının iktidar-devlet bir çözüm projesinin uygulanmakta olduğunu akla getirdi.
Öyle mi sizce?
Öyle olduğu düşünüyorum.
KONUYU ERDOĞAN’IN YENİDEN SEÇİLMESİNE İNDİRGEMEK DOĞRU OLMAZ
Peki neden şimdi bu proje uygulamaya konuldu, gerekçe güvenlik mi?
Bu konuda çeşitli tartışmalar, iddialar var. Bunlardan en gerçekçi olanı devletin yeni stratejik ihtiyaçlarına uygun olarak güney sınırlarının ötesinde ve Türkiye’de silahtan arındırılmış bir Kürt hareketine kapı açmak. Bunu bir güvenlik stratejisi olarak ifade edenler var. Bende önemli ölçüde bu kanaatteyim.
Örgütün hem Türkiye’de hem de Irak ve Suriye bölgesinde silah bırakıp siyaset aşamasına geçmesi ve Türkiye’nin sağlamak istediği sınır ötesi kontrolün başka bir biçimi olarak okunabilir. Bunda Ortadoğu’daki denge değişiminin etkisi var elbette. İran’ın İsrail karşısında geri plana itilmesi, Barzani PKK ayrışması, Türkiye İran meselesi, Hizbullah ve İran’ın kendisine yeni alanlar aramak zorunda kalacak olması, PKK’nın bu koşullardan istifade imkanı gibi bir dizi belirsiz duruma karşı alınan karşı tedbir olarak okunabilir Türkiye’nin bu hamlesi. Özetle bu kadar otoriter iktidarın, Türkiye’de Kürt sorununu boğmuş, Kürt taleplerini adeta yer altına itmiş bir siyasi iktidarın böyle bir dönemde böyle bir hamle yapmasının nedenini önce güvenlik ihtiyaçları ve Türkiye’nin stratejileri değerlendirmekte fayda var.
Bu hamle iktidarın işine nasıl yarar?
Bu tartışma bağlamında iktidarın sürece fayda amaçlı baktığı ve yeni bir anayasanın hazırlanmasına DEM Parti milletvekilleri yardımcı olmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesini hedeflediği gibi iddialar oldu. Ben buna katılmıyorum, konuyu bu açıdan değerlendirmek çok doğru olmaz. Bunlar elbette devrede olabilir. Ama iktidar ve devletin böyle bir küçük iç fayda varsayımıyla böyle bir süreci başlattığını düşünmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Şunu unutmayalım…
Neyi?
İktidar sadece iki partiden oluşmuyor, büyük bir ittifaka dayanıyor. İçinde devlet var, ulusalcılar var, milliyetçiler var, muhafazakârlar var. Yani ortak aklın ürettiği bir adımla karşı karşıyayız.
Peki süreç bundan sonra nasıl ilerler?
Birden çok çatışma çözümü modeli var. Bunların en bilineni bizde de kısmen gerçekleşmiş olan açık müzakere. Yani taraflar arasında konuşulması, taleplerin dile getirilmesi, alışveriş ve etkileşim sonucunda bir anlaşmaya varılması, bu çerçevede silahların bırakılması, toplumsal entegrasyon ve bazı taleplerin karşılanması, hakların verilmesiyle devam eder.
Şu an başlayan süreçte bu yöntem mi uygulanıyor?
Sanmıyorum. Bizim ki de bir çatışma çözümü hamlesi, ancak daha çok tek yönlü, devletin kontrolü altında, silah bıraktırmayı hedef alan bir çatışma çözümü girişimi. Dizayn olarak da baktığımız devletin bu süreçte Öcalan’ı tercih ettiğini ve örgütü dışarıda bıraktığını görüyoruz. Öcalan’ın örgüt üzerinde hala etkili olduğunu varsayarak onu silah bırakma çağrısını yapmaya çağırıyor. Bunu da siyasi olarak DEM Parti üzerinden yapmasını istiyor. Örgütle teması tümüyle dışlıyor.
ÖRGÜT YALNIZLAŞTIRILMAK İSTENİYOR
Bu örgütü yalnızlaştırmaya dönük bir hamle olarak okunabilir mi?
Öyle sanki. O yönde bir hamle olduğunu tahmin ediyoruz. Ama bu ne kadar başarılı olur bunu zaman gösterecek. Uzunca süredir Öcalan’a uygulanan tecrit kalktı ve ailesinden bir DEM Milletvekili kendisi ile görüştü. Öcalan, Ömer Öcalan’a yaptığı bir açıklamada “koşullar oluşursa siyasete geçilmesi ve şiddetin bitmesi için üstüme düşeni yaparım bu güce sahibim” açıklaması yapmış. Şimdi sıra Cumhurbaşkanında. Öcalan’a önce umut hakkı mı tanınacak, yoksa bu çağrıyla eş zamanlı mı olacak göreceğiz.
Böyle bir çağrıya örgütün tepkisi ne olur? Bazı isimlerin açıklaması bu konuda soru işaretleri olduğunu söylüyor…
Bahçeli’nin çağrısından bir gün sonra Ankara’da bir terör saldırısı oldu. PKK bunu üstlendi. Ancak süreçle ilgisi yok önceden planlanmıştı açıklamasıyla. Buna rağmen ben PKK’nın, “biz aynı zamanda savaştayız” mesajıyla bir güç gösterisi yaptığını düşünüyorum. Yine geçtiğimiz günlerde Murat Karayılan’ın Türkiye’ de yasaklı olan bir gazetede uzun bir söyleşisi çıktı. O söyleşide özetle, “süreci tabi destekleriz diyerek olumlu cevap varken aynı zamanda devletin tuzağına da düşmeyiz” diyor. Benim okuduğum kadarıyla hem kapıları kapamıyor hem de bir direncin varlığı da seziliyor.
Şimdi hangi aşamadayız?
Cumhurbaşkanı yol verdiği andan itibaren Öcalan’ın Kürt hareketine ne oranda etkili olduğunu göreceğiz. Ama burada bu sürecin işlemesinin kritik bir koşulu var.
KÜRT SİYASİ HAREKETİNE NE VAAT EDİLDİĞİ ÖNEMLİ
Nedir o?
Devletin Kürt hareketine siyasi alanda vaat edecekleri. İki tür vaat olabilir. Bir tanesi bazı hakların verilmesi şeklinde bir vaat olabilir. Bu modelde bunun yasal düzenlemelerle hemen gerçekleşeceğini sanmıyorum. Çünkü o zaman devletin en istemediği şey olan, pazarlık görüntüsü ortaya çıkar ki. Ama bir söz ve takvim verebilir. Kürtler bunu ilan edilmeden, kabul edebilirler. İkincisi biraz daha muğlak olanı yani siyasetin yolunun açılması kararı verilebilir.
Ne demek siyasetin yolunun açılması?
Bu silahın bırakılması ve Kürt hareketinin tümüyle siyasi aktörler üzerinden varlığını sürdürmesi demek. Ama bunun bazı gerekleri var. Bunlardan biri Kandil’dekilerin hakkı hukuku ve toplumsal entegrasyonu sorunu. İkincisi DEM gibi bir siyasi parti bunu taşıyacaksa siyaseten ve demokratik olarak önünün açık olması gerekir. Yani üzerindeki baskılar, tutukluluk durumları, DEM’in söyleyemediği sözler konusunda siyaseten önünün açılması demek. Her şey yolunda giderse, işin en dikenli faslı burası olacak.
DEM Parti’nin siyaseten önünün açılması, Türkiye’de belli ölçüde demokratikleşmesi demek olmaz mı, yani demokratikleşmeyi zorunlu kılmaz mı?
Ben de onu söylüyorum. Süreç devlet kontrolünde bir mekanizma olarak ilerlese de bir yerden sonra Kürtlere imkan ve alan tanımak zorunda. Haklısınız bu bir noktadan sonra böyle bir adımı zorunlu kılıyor. Bu alan tanındıktan itibaren hem Kürt hareketi içinde hem Kürt hareketi ile devlet arasında bir dizi dengenin de yeniden öne çıkacağının ve masada olacağını dikkate almamız gerekir.
AMACI NE OLURSA OLSUN ÇIKIŞ DEĞERLİ
Şimdi soru şu; bu iktidar bloğu ile bu mümkün mü?
Son çıkış bence son derece önemli. 9 yıl sonra koşullar ne olursa olsun, niyet ne olursa olsun böyle bir çıkış bence değerli. Şunu unutmayalım Kürt sorunu Türkiye’nin önündeki en önemli meseledir. Türk demokrasisinin önünü tıkayan en önemli mesele. Bırakın Kürtlerin meselesi olmayı herkesin tek tek meselesi. Bütün antidemokratik düzenlemelerin ana gerekçesi, milliyetçiliğin ana besleyeni. Bunun ortadan kalkması kolay olmamakla birlikte ortadan kalkma yoluna girmesi Türkiye’nin yolunu açacaktır. Buna hiç şüphe yok. Bakın bu çıkışın etkilerini CHP’de görmeye başladık.
Nasıl yani?
CHP bir süredir, hatta Kılıçdaroğlu döneminden bu yana Kürtlerin yaşadığı zorluklara karşı onların yanında durmaya çalışıyor. Fakat bu duruş, zaman zaman biraz sembolik hal alıyordu. Yani cezaevi ziyaretleri, bölge ziyaretleriyle sınırlı. Bunlar önemli ve değerli ama aynı CHP’nin Kürt sorunu konusunda 22 soru başlıklı metin dışında bir pozisyon metni, politika önerisi yok. CHP’ye göre, Kürt sorunu var mı? Var. Peki çözüm için bir yol haritası, yeni bir toplumsal sözleşme önerisi var mı? Yok. Ya da Özel’in son konuşmasında ifade ettiği, Türkiye nasıl Kürtlerin de ülkesi olacak? Bununla ilgili hiçbir ipucu yok. Bunun nedenleri olabilir. Parti üstünde kuvvetli bir milliyetçi baskı olduğu için olabilir. Bu kesimi küstürmemek için olabilir. Ama devletin attığı adımla CHP’nin üzerinde bu yük kalkmıştır. Artık daha cesur olabilir CHP. Dolayısıyla bu tür süreçler, bu tür bir demokratik, özgürlükçü iklimin yeşermesini sağlayabilir. Hele Bahçeli gibi bu işin en uç, radikal kısmını temsil eden bir kişi tarafından bir çıkış yapılmışsa tüm partiler bu konuda daha rahat ve özgürlükçü olabilirler. Ama hemen şu şerhi düşeyim; Osmanlı-Türk topraklarında ne olacağı belli olmaz. Koşan atlar bir anda durur ya da bir anda duran atlar hızla koşmaya başlayabilir. Temkinli bir şekilde izlemek desteklemek ve analiz etmek gerekir diye düşünüyorum.
DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜ AÇILABİLİR
Ben biraz önce sorduğum demokratikleşme konusuna yeniden dönmek istiyorum. Bugünkü siyasi iklimde siyaset, ülke nasıl demokratikleşebilir?
Zor soru, elbette tam olarak bilmiyoruz. Ama yukarıda da ifade ettim, bu sorun konusunda en radikal çıkış yapıldı. Burada elde edilecek kazanımlar, demokratikleşmenin de yolunu açabilir. Sonuçta şiddetin bitmesi, siyasetin önünün açılması demek. Kürt siyasi hareketinin silah gölgesinden kurtulması onları da daha özgür kılacaktır. Demokratikleşme olmadan Kürt sorunu çözülebilir mi? Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşebilir mi? Düğüm bu. Pek çok ülkede, zamanında Güney Afrika’da olduğu gibi, açılımlar otoriter rejimlerle başlayıp, onları değiştirebilir. Türkiye’nin önünü tıkayan bu sorunun çözülmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi demek. Bunun olabilmesi için de Türkiye’nin bir miktar demokratikleşmesi lazım ki, çözüm istikametinde ilerlensin ve asıl paradoks bu. Bu paradoks bu iktidarla nasıl aşılır hep beraber göreceğiz ama biz şu an başlangıcı analiz e diyoruz ve başlangıcı alkışlıyoruz.
Gelelim örgüte. Artık büyük ölçüde Suriye’nin kuzeyindeler ve otonom bir yapıları var. Öcalan’ın çağrısı bu otonom yapıyı lağvetmeleri mi demek? Bunu yaparlar mı?
Bir kere örgüt silahlı ve kendince bir bedel ödemiş. Ve Suriye’nin kuzeyinde Rojova’da YPG-PKK ikilisi son derece kuvvetli. Ki bu güçlenme hali, birinci çözüm sürecinin bitiş nedeniydi.
Burası, Kürtlere bir gelecek umudu, belki bir devlet umudu, özgür alan umudu verdiği oranda Türkiye’yi de endişelendirmiş ve süreç bitmişti. Şimdi o alanı kontrol eden bir örgüt, burayı bırakmayı kabul eder mi? Silahları bırakarak, Türkiye’nin kendisine vereceği bir vaatle, bir sözle o bölgede özerk olabileceği Esat’la Erdoğan arasında sözlerle ayakta durabileceğini düşünür mü? Daha fazla garanti istemez mi? gibi sorular var.
Onun dışında örgütün bizzat kendisi, makinesi var, dağ kadroları var vs. Bütün bunları içine alan bir hamle yapılmadan örgüt, Öcalan’dan da gelse içinde olmadığı, parçası olmadığı böyle bir çağrıya açıkçası mesafeli durur diye düşünüyorum.
DEMİRTAŞ SİYASETEN ŞEYTANLAŞTIRILDI
Bütün bu denklemde Demirtaş nerede duruyor?
Demirtaş kim ne derse desin Kürt siyasi hareketi içinde önemli bir aktör. Şu an hapishanede ve başka türlü bir liderlik yapıyor. O uzunca bir zamandır silahın bırakılması, siyasetin başlamasının çok önemli olduğunu söylüyor, hatta liderliğini de yapıyor. Bahçeli’nin çağrısı Demirtaş’ı dışlasa da bu gerçeği kabul etmek gerek.
Ama devlet tarafından dışlanıyor bu da bir gerçek. Bunun birçok açıklaması olabilir devlet, iktidar açısından. İlki, Demirtaş’ın özellikle çözüm sürecinin bitmesinden sonra Türkiye’de şeytanlaştırılan birkaç aktörden biri olduğunu görmek gerekir. Bu şeytanlaştırma iktidarın ideolojik tarihi açıklaması etrafında da bir yere oturan bir kurguya dayanıyor.
Kürtlerin 2014’te Türkiye’de ayaklanması, bunun temel aktörünün Demirtaş olduğu, asayiş politikalarının da bu nedenle hayata geçirildiği iktidarın iddiası ve otoriterliği doğrulaması. Demirtaş’a mesafeli bakmalarının ilk nedeni muhtemelen budur. İkincisi devlet süreci Öcalan merkezli bir hamle üstünden yürütmek istiyor. Ayrıca CHP-Edirne ilişkileri CHP-Demirtaş ilişkilerin ide dikkate almış olabilirler. Demirtaş tam kontrol altında değil. Kamuoyuna çok rahat açıklama yapabiliyor. Bunu da gözetmişlerdir muhtemelen.
Son olarak Türkiye içerdeki Kürtlerden çok özellikle Suriye’deki otonom bölgeyi, yapıyı kendisi için risk gördüğü için ve sınırı güvene almak için bu adımı atıyor gibi. Türkiye Kürt sorunu çözse diğer Kürtler için de bir çekim merkezi olmaz mı? Neden illa güvenlikçi bakış, onlardan kaygı duyan bir bakış hakim devlet ve iktidarda?
İstikamete bağlı olarak değişir bu durum. Çatışma iklimi devam edecekse, Türkiye’de baskılar devam edecekse, Türkiye’deki Kürtler bazı taleplerine yönelik hakları istedikleri gibi elde edemezlerse, çatışmalar ve baskı sürerse o zaman dışarda Kürt hareketi devam eder. PKK olarak ya da başka adla. Türkiye’de şu anda çatışma modeli içinde olduğu için dışarıdaki her oluşumu tehdit olarak görüyor doğal olarak. Ama doğru olan bu değil.
HEDEF KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ OLMALI
Nedir doğru olan?
Doğru olan Türkiye içinde bu sorunun gerçek anlamında çözülmesi. Özel’in söylediği gibi yeni bir toplumsal sözleşme yapmak ve Türkiye’nin huzura kavuşması. Bu sadece Kürtlerin değil herkesin sorununun çözülmesi demek olur. O zaman Türkiye dışardaki Kürtler için de başkaları içinde çekim merkezi olur ve güçlü olur.
Böyle olduğu zaman Türkiye dışardaki Kürtler için demokratik bir hami ilişkisi kurabilir. Bu en doğru modeldir. Bu da ancak demokratik bir bakışla, uzun vadede çözümle, barışla mümkün olan bir şey.
Türkiye’nin demokrasiden, demokratikleşmeden başka bir panzehiri yoktur. Kolay mıdır, değildir ama bu istikamete yönelik bir bakışla çok şey çözülebilir diye düşünüyorum.
Burada şu tartışmaya girmek istemiyorum; Türkiye demokratikleşirse Kürt sorunu çözülür. Pekala tersi de olabilir. Yani Kürt sorununun çözümü ülkede demokratikleşmenin yolunu da açabilir.
İlginizi Çekebilir