© Yeni Arayış

AKP İzmir’i bu kez kazanabilir mi?

AKP İzmir’i bu kez kazanabilir mi?

İzmir, 2019’a kıyasla çok daha renkli ve rekabetçi bir seçime doğru yol alıyor. İYİ Parti’nin İzmir’de aday gösterecek olması, düz bir matematiksel hesapla, “CHP’nin kaybetmesine yol açar mı?” sorularını da beraberinde getirdi. İzmir’de 2004’ten beri devam eden ve İzmir’in ülkenin en muhalif kenti haline getiren alışkanlık, giderek derinleşerek sürüyor: AKP karşıtlığı ve hayat tarzı savunusu. Türk siyasetini 21 yıldır domine eden, genel ve yerel seçimlerde kesintisiz şekilde birinci parti olan AKP için İzmir, seküler kesimin en güçlü olduğu büyükşehir olması bakımından sembolik bir anlam taşıyor. İzmir’de girdiği dört yerel seçimden de yenilgiyle çıkan AKP, 2024 yerel seçimine ise hiç olmadığı kadar iddialı giriyor. Muhalefetteki bölünmüşlüğün derinleşmesi, Cumhur İttifakı’nda ise herhangi bir bölünme olmaksızın yola devam edilmesi, AKP için İzmir’i, en azından bir ihtimal olarak, ilk kez bu kadar mümkün kılmış görünüyor. En azından AKP tarafındaki algı bu yönde. Peki, istatistikler ve tarih, bize bu konuda neler söylüyor? Kentin güncel dinamikleri bu beklentiye nasıl yanıt veriyor? Gelin bu sorulara biraz yakından bakalım. SON 24 YILIN BİZE SÖYLEDİĞİ İzmir’i 1999 yılından bu yana kesintisiz olarak sosyal demokratlar yönetiyor. Hatta biraz daha geriye gidersek, 1973-2023 arası dönemin, yani son 50 yılın 36 yılında İzmir’i sosyal demokrat başkanların yönettiğini görebiliyoruz. İki dönemlik Burhan Özfatura (1984-1989 ve 1994- 1999) ve askeri yönetimin atadığı belediye başkanları (1980-1984) hariç, İzmir’de CHP’li, SHP’li ve DSP’li başkanlar görev yaptı. 2004 yerel seçimi, AKP’nin İzmir’deki ilk sahne alışıydı. Kasım 2002’de tek başına iktidara gelmiş ve ülke genelinde desteğini arttırarak giderek daha popüler hale gelmiş bir parti olarak AKP, ilk kez yerel seçimlere giriyordu. Partinin İzmir’de nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu. Seçim sürecince siyasal İslamcı değil, muhafazakâr demokrat/merkez sağ bir çizgide olduğunu ve laik değerlerle barışık olduğunu vurgulayan ve hatta Demokrat Parti’nin tarihsel devamı olduğunu ileri süren AKP, İzmir’de beklediğini bulamıyor ve AKP adayı Taha Aksoy, seçimi kazanan CHP’li Ahmet Piriştina’nın yaklaşık 15 puan gerisinde kalarak %32 civarında oy alabiliyordu. Anlaşılan İzmir, AKP’nin ortaya koyduğu yeni hikâyeye ikna olmamış, tercihini yine sosyal demokratlardan yana kullanmıştı. Bu bağlamıyla AKP’nin İzmir’le ilişkisinin gergin olacağına dair ilk somut işaret, 2004 yerel seçimiydi. Kent, AKP’nin anlattığı merkez sağ anlatısına ikna olmadığı gibi, partinin siyasal İslamcı bir ajandası olduğundan şüpheliydi. 2009 yerel seçimi, İzmir-AKP ilişkisi bakımından hareketli bir sürecin sonrasına tekabül ediyordu. Nitekim 2004-09 arası süreçte İzmir, Cumhuriyet mitinglerinin ve AKP karşıtı büyük gösterilerin yapıldığı en önemli kent haline gelmiş, muhaliflerin kalesi ve simgesi olmuştu. Bu iklim altında girilen yerel seçimlerde AKP’nin adayı Taha Aksoy, CHP’li Aziz Kocaoğlu’nun yaklaşık 26 puan gerisinde kalarak %30 civarında oy alıyor ve 2004’tekinden çok daha kötü bir sonuç elde ediyordu. 2009 yerel seçiminde CHP, AKP’yi İzmir’den adeta silmişti. 2014 yerel seçimi ise, Gezi Direnişi’nin ardından gerçekleşen ilk yerel seçim olması bakımından önemliydi. Bu dönemde ülkedeki kutuplaşma iklimi derinleşmiş ve AKP, dindar ve muhafazakâr sağ seçmeni arkasında konsolide etmeye dönük daha agresif bir tutum içerisine girmişti. Dolayısıyla İzmir’de başarı elde etmek, AKP açısından daha önemli ve sembolik hale gelmişti. Bu şartlar altında Erdoğan, partinin önde gelen isimlerinden, eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı aday göstererek İzmir’de iddialı oldukları mesajını veriyordu ki Yıldırım’ın AKP’nin icraatçı yönünü gösteren isimlerden biri olması, iktidarın İzmir’e dönük icraat ve yatırım iddiasını en üst perdeden göstermesi olarak okunabilir. Nitekim Aziz Kocaoğlu’nun üçüncü dönemi olması nedeniyle İzmirlilerde oluşan Kocaoğlu yorgunluğu ve Binali Yıldırım’ın arkasında iktidar desteği olduğunu her fırsatta hissettirip icraat odaklı bir kampanya yürütmesi gibi nedenlerle AKP, İzmir’deki oy oranını kayda değer oranda arttırarak %35,9 gibi bir orana ulaşmayı başardı. AKP, bu oy oranıyla İzmir’deki psikolojik oy sınırını aştığını düşünüyordu. Bununla birlikte Yıldırım da Taha Aksoy’la aynı kaderi paylaşarak bu seçimi kaybediyor ve Kocaoğlu’ndan tam 14 puan fark yiyordu. 3 seçim yenilgisinin ardından girilen 2019 yerel seçimi, AKP’nin İzmir’de en iddialı girdiği yerel seçim olarak görülebilir. AKP adayı Nihat Zeybekçi’nin Cumhur İttifakı adayı olarak girdiği ve MHP’nin aday göstermediği bu seçim, son dört yerel seçimde AKP’nin %38,7 ile en fazla oy aldığı seçim olurken, aynı zamanda AKP adayının CHP adayından en fazla fark yediği (tam olarak %20) seçim olarak da kayıtlardaki yerini almıştır. AKP açısından 2019 yerel seçimi, partinin İzmir’deki potansiyelinin %40’ı zorlayabileceğini göstermesi bakımından anlamlı olmuştur. Nitekim AKP’li siyasilerin 2024’ten bu kadar umutlu olmalarındaki temel sebeplerden bir tanesi de, 2019’da ortaya koydukları performans. Ne zaman ki günün birinde AKP iktidarı kaybeder ve Türkiye normalleşmeye başlar, belki o zaman İzmir’de merkez sağ partiden bir adayın şansı olabileceğini konuşmaya başlayabiliriz. 2024’ün ise böyle bir dönemi işaret etmediği kesin. 2024’Ü BEKLERKEN: AKP, İZMİR KALESİNİ BU KEZ FETHEDEBİLİR Mİ? Bu soruya net bir yanıt verebilmek için, birkaç veriyi yan yana getirip birlikte okumak gerekiyor. Söz gelimi son cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda İzmir’de Erdoğan %31,48 alırken, ikinci turda %32,87 civarında oy almış. Öte yandan 2023 genel seçiminde Cumhur İttifakı bir bütün olarak İzmir’de %31 civarında oy alırken, Millet İttifakı %52 oy almış. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Erdoğan %32,9 alırken, genel seçimde Millet İttifakı %52,9, Cumhur İttifakı ise %34,9 civarında oy almıştı. O halde kabaca bir çerçeve çizecek olursak, İzmir’de Millet İttifakı’nın %50-55 bandında, Cumhur İttifakı’nın ise %30-35 bandında olduğunu söylemek mümkün. Bunun 2-3 puanlık bir sapma içerebileceğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. 2024 yerel seçimlerinde İzmir bağlamındaki kritik mesele, İYİ Parti’nin 81 ilde seçimlere kendi adayıyla girmeye karar vermesi ve dolayısıyla İzmir’de de Ümit Özlale’yi aday göstererek şimdiden seçim kampanyasına başlaması. Bu durumun yukarıdaki özetlediğim matematiksel dengeyi CHP aleyhine bozup, AKP’li bir adayın aradan sıyrılmasına yol açabileceğine dönük endişeler var. Ümit Özlale, İYİ Parti’nin içerisinde çoğu kez “sosyal demokrat eğilimli” olarak tanımlanan, partinin önde gelen merkezci isimlerinden bir tanesi ve bu yönüyle de İzmir’in dokusuna oldukça uygun bir isim. Peki, Özlale’nin seçimi kazanma ya da CHP’de ciddi anlamda oy kayması yaratarak AKP’nin kazanmasına neden olma ihtimali var mı? İYİ Parti’nin İzmir’de girdiği iki genel seçim bulunuyor. 2018 genel seçiminde %10,8 oy alabilen İYİ Parti, 2023’te ise %11,65 civarında oy almıştı. Bu iki sonuç, İYİ Parti’nin İzmir’deki gücü ve ağırlığı hakkında biraz fikir veriyor. Seçimde Özlale’nin kazanması matematiksel ve siyasal olarak epey zor bir ihtimal olduğu için, daha çok Özlale’nin alacağı oyların, CHP’yi AKP’nin gerisine düşürme riskine sahip olup olmadığına odaklanmak elzem. Bu bağlamda İzmir’deki seçim dinamiklerini üç maddede değerlendirmek ve analizi buradan kurmak mümkün: İzmir’deki İYİ Parti’nin tabanının CHP’ye oy verme alışkanlığı olan bir taban olması ve bu tabanda AKP karşıtlığının yüksek olması. İzmir’in, Türkiye’deki kutuplaşma ortamının yoğun hissedildiği ve dolayısıyla AKP karşıtlığının güçlü olduğu, bunun pek çok şeyin önüne geçtiği, oy verirken belirleyici olan bir kent olması. CHP’nin büyük bir ihtimalle yeni bir adayla İzmir’de yeni bir heyecan yaratmaya çabalamayı planlaması. Dolayısıyla İzmir’de 2024 yerel seçimleri salt yerel dinamiklerle değil, tıpkı daha önceki yerel seçimlerde olduğu gibi, daha çok genel siyasetin seyri ve yaygın siyasal kutuplaşma ekseniyle şekillenecek gibi duruyor. Başka bir deyişle İzmir halkı, öncelikli motivasyonla “laikliğe ve seküler hayat tarzına” oy vermeye devam edecek. Bir diğer etkileyen faktör ise, CHP’nin yeni bir genel başkanla ve yeni bir yönetimle yola devam ederek değişim sürecine girmesi, İzmir’de büyük bir ihtimalle yeni bir ismin aday gösterilecek olması, CHP’nin İzmir’deki mental ve politik yorgunluğunu silkeleyecek ve İYİ Parti’ye oy kaymasını minimum düzeyde tutabilecek en önemli faktörlerden. İYİ Parti’nin tek başına seçime girme kararının partide yarattığı yaygın kırılganlık ve bölünme işaretleri de İYİ Parti’yi İzmir’de daha zayıf bir performans göstermeye itecek. “Oyları bölen” ve “İzmir’in AKP’ye geçmesi riskine sebep olan” bir özne olarak İYİ Parti’nin pek çok İzmirli İYİ Parti seçmeninde hayal kırıklığı yarattığını tahmin etmek ve bu hayal kırıklığının CHP’ye oy olarak döneceğini öngörmek de güç değil. Sonuç itibariyle İzmir, 2019’a kıyasla çok daha renkli ve rekabetçi bir seçime doğru yol alıyor. İYİ Parti’nin İzmir’de aday gösterecek olması, düz bir matematiksel hesapla, “CHP’nin kaybetmesine yol açar mı?” sorularını da beraberinde getirdi. İzmir’de 2004’ten beri devam eden ve İzmir’in ülkenin en muhalif kenti haline getiren alışkanlık, giderek derinleşerek sürüyor: AKP karşıtlığı ve hayat tarzı savunusu. Bu gerçeklik, ülke genelinde iktidarın pompaladığı siyasal İslamcı baskıdan ve kutuplaşma arzusundan bağımsız değil, bir etki-tepki ilişkisi söz konusu. Daha açık ifade edeyim: Ne zaman ki günün birinde AKP iktidarı kaybeder ve Türkiye normalleşmeye başlar, belki o zaman İzmir’de merkez sağ partiden bir adayın şansı olabileceğini konuşmaya başlayabiliriz. 2024’ün ise böyle bir dönemi işaret etmediği kesin.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER