Ak Parti için hariçten bir muhasebe yapma önerisi
KÖŞE YAZILARIAk Parti için hariçten bir muhasebe yapma önerisi
AK PARTİ İKTİDARI “KÜLTÜREL SERMAYE”Yİ KULLANMAYI BİLEMEDİ
Bilemedi değil, “kullanmayı beceremedi” demek belki daha doğru olur. Çünkü elinde imkanlar olmasına, koşullar kendisinden yana olmasına rağmen kullanamadı. Bu sorunun Ak Parti’yle de bir ilgisi yoktu. Ak Parti iktidara gelmeden önce, 1980’lerde neoliberal ekonomik koşullar içinde bilişsel sermaye kendisini temsil eden bir sınıfa dönüşmüştü. Ayrıcalıklarını korumak için iktidarlarla, bürokrasiyle, çıkar sermayesi ile oligarşik ilişkiler içindeydi. Ak Parti önce kültürel alanda, sonra da ekonomi alanında çuvalladı. Örneğin Ak Parti imzalı hiçbir başarılı mimarlık projesi olmadı. Sanat da olmadı. Şehircilik de olmadı. Ak Parti kültürel alanı kayırmacı ilişkiler siyaseti içine almaya çalıştı ve kontrolü altına aldığını zannettikçe de kontrolü kaybetti. Çünkü iktidarı etrafında saçaklananlar bağımsız kültür insanları değil, doğal olarak iktidar nimetlerinden istifade etmeye çalışan çapsız, kamusal alanı kritik düşünceye, yeniliklere, farklı deneyimlere kapatan fırsatçılardı. Ak Parti’nin kültürel sermayeyi kullanma becerisi gösterememesinin en önemli nedeni belki de iki karşıt ve birbiriyle uzlaşmaz şeyi birbirine karıştırmasıydı: Ak Parti’nin en büyük hatası devlet erkini kendi çıkarı için kullanan, şiddet ve eşitsizlik üreten imtiyazcı devlet sınıflarıyla başta sözünü ettiğim demokratları, bağımsız kalmaya, fikir üretmeye, kamusal alanı açmaya çabalayan entelektüelleri aynı potaya koymasıydı. Devlet imtiyazlarını kullanan sınıflar zaten bu bağımsız insanları kendi ayrıcalıkları için tehdit olarak görüyorlardı. Ak Parti de 2010’lara kadar süren bu çok kritik dönemde, bu imtiyazcı zümrelere daha çok imkanlar tanıyarak tatmin etmeye ve etkisiz hale getirmeye çalıştı. Böylece Ak Parti iki şeyi birbirine karıştırdı: Kültürel sermayenin oligarşik ilişkiler içindeki imtiyaz mücadelesi ile doğasındaki, işleyiş mantığındaki özerklik meselesini… Bu yüzden imtiyazcı bir devlet sınıfı halini almış ve 28 Şubat sürecinde etkili olanlar ile demokrasi ve özgürlükler alanındakileri aynı kefeye koydu. Her ikisini birbirine karıştırdığı için onları kayırmacı ilişkiler ile itaat altına almaya çalıştı. İtaat altına girmeyenleri de cezalandırma yolunu seçti. Bu hangi siyasal görüş, hangi parti olsa muazzam bir hataydı. Ak Parti’nin iktidarı boyunca başarısını sağlayan hiç şüphesiz dışlananların, sermayesi olmayanların temsilcisi olma iddiasıydı. En temel hatası ise bu temsil iddiasını eşitsizliği yeniden üretmeyi, bir soylulaştırma dinamiği olarak kullanmayı tercih etmesiydi.AK PARTİ’NİN EN TEMEL HATASI
Sorun nerede aranmalı? Kayırmacı ilşkiler siyaseti ile nereye kadar gidilebilir? Ak Parti’nin sorunu bu süreçte kültürel sermayeyi de kayırmacılık ilişkilerine dahil etmesinde aranabilir. Aslında kayırmacılık, bir tür pozitif ayrımcılıktır. Mesela dışlanmış, sesi duyulmayan topluluklara imkanlar dağıtırsınız, fırsatlar yaratırsınız. Ama fikir üretimini bu ağın içine katmaya çalışırsanız, o zaman dışlanmışları temsil iddiası tersine döner. Ak Parti’nin iktidarı boyunca başarısını sağlayan hiç şüphesiz dışlananların, sermayesi olmayanların temsilcisi olma iddiasıydı. En temel hatası ise bu temsil iddiasını eşitsizliği yeniden üretmeyi, bir soylulaştırma dinamiği olarak kullanmayı tercih etmesiydi. Tıpkı Cumhuriyet tarihi boyunca merkeze yerleşen, devletleşen iktidarların başına geldiği gibi. Ak Parti milleti temsil iddiası ile kültürel sermayeyi kontrol etmeye çalışırken, devlet-parti özdeşleşmesini, toplumu tasarlama ideallerini, hayaletleri kendisine musallat etti. Fikir üretiminin bağımlı olması, siyasal alanın çöküşü, oligarşik ilişkilere teslim olması, doğal kaynakların, şehirlerin yağmaya açılmasıyla ve nihayet ekonomik denilen krizle sonuçlandı. Çünkü bilgi kayırmacı ilişkiler içine alındığında sistemin kendisini yenilemesi mümkün değildi. Bu nedenle başkalarının ya da kendisinin hatalarından ders çıkarması mümkün olamadı. Kendisinden öncekilerle aynı hataları tekrarladı. Hatta aynı yoldan giderek imtiyazcı devlet sınıflarıyla sonunda ittifak yapmak zorunda kaldı. Nitekim CHP Genel Başkanı Özgür Özel de kendisiyle yapılan bir söyleşide “partisinin devletin kurucu partisi olma reflekslerinden uzaklaşarak ve halka yaklaşarak başarılı olduklarını” açıkladı. CHP siyasetteki başarısızlıklarıyla, Ak Parti karşısındaki yenilgileriyle baş etmeyi öğreniyorsa, bunu deneyimleme sırasının şimdi Ak Parti’ye geldiği söylenebilir. Geçmişte Siyaset Akademisi kurmayı başaran, yeni siyasal kadrolar oluşturan Ak Parti’nin de bunu başarması pekala mümkün. Sonuç olarak belki de muhasebe yapabilmek için sorulması gereken soru şu olabilir: Türkiye’de siyasete kalıcı bir şekilde etkide bulunan (musallat olan) şey nedir? "Muhasebe" yapabilmek, ekonomik krizin temelde bir siyasal kriz olduğunu teşhis etmekle mümkün. Tersi ise ancak ekonomik krize yol açan köhnemiş politikaları sürdürmeye ve krizle karşılaşmaya varıyor. Bu sorunun Ak Parti ile ilgili olmadığını düşünüyorum. Kestirmeden "rant hırsı, cehalet, yönetimlerin kötü niyetli olması" gibi kestirmeden verilen cevapların dışındakileri arayıp, bulmak... İşte buna siyasette “muhasebe yapmak” deniyor.İlginizi Çekebilir