© Yeni Arayış

Aile kıyımı

Sosyal ve kültürel baskılar, aile içi şiddet, maddi zorluk ve bu zorluğu izleyen çaresizlik, yakın zamanda yaşanacak ayrılık veya velayet anlaşmazlıkları, psikolojik rahatsızlıklar ve yetersiz toplumsal kontrol mekanizmaları çocuk, kadın ve aileyi katliam benzeri eylemlere daha da açık hale getiriyor.

Birkaç gün önce medyada eşi benzeri görülmemiş bir şiddet haberini daha okuduk. B.A. isimli şahıs toplamda sekiz aile üyesini öldürdü. Aile üyeleri arasında kendi ailesi ile birlikte eşinin ailesi ve kendi çocuğu da bulunuyordu. B.A. bu toplu kıyım ile hem kan bağına dayalı hem de evlilik yoluyla oluşan aile üyelerini sebebi bilinmeyen bir sebeple öldürmüş oldu. Geçtiğimiz aylarda da çocuklarını öldürdükten sonra kendi de intihar eden baba örneğini okumuştuk. Bu örneklerin tümü şiddetin yeni bir türünü gösteriyor bize. Aile kıyımı da diyebileceğimiz bu yeni durum pek de alışık olmadığımız bir cinnet hali. Şiddetin türü ve derecesi, tahmin edilemeyen bir boyutta değişiyor ve dönüşüyor sanki.

Failicides eş ve çocuk ölümüyle sonuçlanan, aile cinayetlerini tanımlayan bir ifade. Sözcük kendi içinde farklı alt boyutlara da sahip. Neonaticide, yeni doğan bebeğin ebeveyni tarafından öldürülmesi- ki çok konuşulmamakla birlikte evlilik dışı dünyaya gelen birçok bebek bu şekilde öldürülmektedir-, infanticide bir yaşından küçük bebeğin öldürülmesiyken filicide ise herhangi bir yaştaki çocuğun ebeveyni tarafından öldürülmesi olayıdır. Şiddetin aile üyelerine kaymasının geçmiş dönem örnekleri bulunmaktadır. Hanedanlıklarda aile içi çatışmalar ve iktidar mücadelesindeki güç istenci, katliamı aile içine yönlendirmekteydi. Peki şiddetin aile üyelerine kaymasını nasıl okumalıyız?

Aile geçmişte erkeğin kölelerine karşılık gelmekteydi. Arapçada aileye karşılık gelen “usra” ele geçirmek, esir almak gibi bir karşılığa denk geliyor. Bu yünüyle aile, kölelik ve bağımlılık sözcüklerini karşılıyor. Latince Famulus da benzer bir içeriğe sahip. Familia yani aile, hizmetçi, besleme, köle olarak kabul ediliyor. Familia konak, malikane gibi büyük bir evde yaşayan hane halkına hizmet eden bütün hizmetkarları da kapsayan bir içeriğe sahip.  Eşya ve hayvanlar da familia’nın sınırları içinde yer almaktadır. Köleler de alınıp satılabildiği için sahip olunan mallar arasındadır. Süreç içinde familia, evin çocuklarını ve hizmetkarları da kapsayacak şekilde kullanılmaya başlandı Kadınlar da evcil bir köleye dönüşmüştü. Ataerkil ailenin erken dönemlerinde babanın kölesini öldürme hakkı olduğu gibi eşini ve çocuklarını öldürme hakkı da vardı. Mülkün ilk sahibi olan erkek, malın ve genin başarılı aktarımı için kadının ve diğer kadın akrabaların denetlenmesi gerektiğine inanmaktaydı. Kurallar büyük ölçüde erkeğin mülkünü koruma ve bu mülkü nesillere “şüphe” bırakmayacak şekilde aktarma mantığına dayanıyordu. Bu sebeple mülk olan “kadın, çocuk, köle ve toprağın” kurallar konularak idaresi kritik önemdeydi. Erkekler sahip oldukları bütün mülkiyetin -ki içinde kadınlar çocuklar ve köleler de vardır- güvenliğini toplumsal kurumlar üzerinden sağlamaktaydı. Evlilik ve akrabalık bu kurgudaki iki güçlü kurumdur. Erkekler akrabalık bağı ile sistemdeki tüm kadınları, evlilik bağı ile de eş olduğu kadını denetlemektedir. Aile sözcüğünün etimoloji kökeninde öne çıkan bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki, bazı erkekler özelinde ailenin yorumlanma şekli eski ayarlarına dönmüşe benziyor.

Erkekler kendilerini geçimi sağlayan bireyler olduğuna inanmaları için eğitildiler. Bu sosyal gen ile büyüyen erkekler hayatlarının her döneminde gücün türlü şekillerine sahip olmaya alıştı, alıştırıldı. Aile üzerinde kontrol arzusu ve hak sahibi olma duygusu bu sosyal genin en yaygın miraslarından birisi.

ERKEKLER GÜCÜN TÜRLÜ ŞEKİLLERİNE SAHİP OLMAYA ALIŞTIRILDI

Toplumun yapısal unsurları erkeğe güç ve kontrol sahibi olma konusunda güçlü bir genetik miras bıraktı. Erkekler kendilerini geçimi sağlayan bireyler olduğuna inanmaları için eğitildiler. Bu sosyal gen ile büyüyen erkekler hayatlarının her döneminde gücün türlü şekillerine sahip olmaya alıştı, alıştırıldı. Aile üzerinde kontrol arzusu ve hak sahibi olma duygusu bu sosyal genin en yaygın miraslarından birisi. Aile ve akrabalık sistemi üzerinde erkeğin azalan gücü ve kontrolü bu katliamların bir nedeni olarak okunabilir.  Kendisini ailenin ve akrabalık sisteminin sorumlusu olarak gören erkekler, rol ve statülerine yönelik ciddi bir tehdit algısı hissettiklerinde çaresizlik duygusu ile büyük eylemleri rahatlıkla düşünebilmekte. Olası kayıplar sonrasında katı bir kontrol duygusuna sahip olan erkeklerin bazısı için en iyi tercih bazen herkesi ortadan kaldırmak. Kobra erkek, pitbull erkek şeklindeki isimlendirmeler bu kaybetme psikolojisinin metaforik anlatımlarıdır.

Bireylerin, grupların ve toplumların beslenme, barınma, korunma, güvende kalma, ekonomik ihtiyaçları karşılama, duygusal tatmin, neslin devamlılığı ve daha birçok etken aileyi bugünlere getiren işlevlerin sadece birkaçı. Bu işlevlerin her biri uzun yıllar, erkek ve erkek yanlı akrabalık sistemi tarafından yerine getirildi. Öyle ki çocuk, kadın ve aile her daim erkeğim güdümünde idi. Beslenmeden neslin devamına kadar her şey erkeğin kontrolünde gelişti. Bu durum erkekler için zamanın ruhuna bile meydan okuyan bir sosyal gendir. Ve kadınlar esasında bu genlere karşı mücadele veriyor. Değişen zaman haliyle kadını ve aileyi de değiştirdi. Ve aile yine koruma işlevine sahip. Ancak roller ve statüler çeşitlendi. Güç merkezi artık sadece erkek değil aynı zamanda kadın. Esasında gücün aile özelinde erkek ve kadın tarafından paylaşılması ailenin bahsi geçen işlevlerini daha da güçlendirebilir. Ancak bazı erkekler zamanın ruhuna meydan okurcasına her şeyin kendi güdümünde kalması konusunda ısrarcı. Sosyal ve kültürel baskılar, aile içi şiddet, maddi zorluk ve bu zorluğu izleyen çaresizlik, yakın zamanda yaşanacak ayrılık veya velayet anlaşmazlıkları, psikolojik rahatsızlıklar ve yetersiz toplumsal kontrol mekanizmaları çocuk, kadın ve aileyi katliam benzeri eylemlere daha da açık hale getiriyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER