© Yeni Arayış

Ahmed Arif ve Anadolu

Ahmed Arif ve Anadolu

2 Haziran 1991’de kaybettiğimiz Ahmed Arif’i şiir sever dostlara sevdirmeye tanıtmaya çalışmak tereciye tere satmak olur, orası açıktır. Ama şunu söylememe izin verin lütfen:Aramızdan ayrılışının üzerinden 33 Kurşun gibi geçen 33 yıl sonunda Anadolu’ya, bizleri Ahmed Arif gibi şairlerle ödüllendirdiği için teşekkür ediyorum... Dünyanın en eski uygarlıklarından Sümer, Babil, Akad’a beşiklik yapar da Nuh’a büyüsün diye beşik, oynasın/oyalansın diye salıncak mı vermez bu kadim coğrafya?  Ya Havva?..  Anadolu’nun doğurgan toprağı yanında dünkü çocuk… Toprak doğurgan, üretken ama harmanı kesat, üşüyen fideleri bereketten uzak, fakirlikten utanır olmuş. Hele de insanın ufkunu açan bilginlerin ve özellikle dünyayı yüreklere yerleştiren yetenekleriyle şairlerin dünyası Anadolu; direnmiş eşkıyaya hayduda, kralına şahına ‘eyvallah’ etmediği gibi iyisini kötüsünü not etmiş. Halkın koluna girmiş olan Köroğlu’nu, Pir Sultan’ı, Kurtuluş Savaşına katılıp gülerek ölüme meydan okuyanları örnek olsun diye yazmış. Bugün bağrına bastıkları olduğu gibi yarın kucak açacaklarını da düşünmeden edememiş. “Savaş ki perişan kalmayayım” demiş ancak “vur-kır” dememiş. “Celladın, fesatın, hainin üstüne cesaretle yürü, suratına tükürsen yeter” demiş. “Kitap, iş, diş bu savaşın topu tüfeği olsun” demiş. “Umut ile sevda da tankı uçağı…” Ve Anadolu yeniden yaratılıp kendine gelebilmek için hiçbirinden vazgeçemeyeceği namuslu genç çocuklarına, oğullarına kızlarına güvenmiş, umudunu onlara bağlamış. Halkın diliyle yazdığı için şiirlerinde anlaşılmaz bir taraf bırakmamış. ‘Ay Karanlık’ta geçen ‘İtten aç, yılandan çıplak’ dizeleri kimin aklına gelir? Ama halk fukara kesimi bunlarla tanıyor/tanımlıyor. Bu da Ahmed Arif’in halkı iyi tanıdığını gösteriyor. Kaba kacağa kuyudan işlemek ya da Adiloş Bebe’yi bekleyiş, başlı başına edebiyatın şiir dalının ta kendisi değil mi? Hele de ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’.

ADİLOŞ BEBE’Yİ BEKLEYİŞ, EDEBİYATIN ŞİİR DALININ TA KENDİSİ DEĞİL Mİ?

Anadolu’yu mutlaka okumuşsunuzdur. Ve “Bir coğrafyanın dünü-bugünü-geleceği, kısacası kaderi sayfalar üzerine ancak bu kadar belirgin serilebilir” demişsinizdir. Bunu da usta şairimiz Ahmed Arif yaptığı için sonuca şaşırmamışsınızdır. Ahmed Arif, Anadolu edebiyatının gurur veren köşe taşlarındandır. Ezilen, unutulan insanlar için elinde kalemle mücadele eden ve bunun kural haline getirilmiş gibi bedelini cezaevlerinde ödemiş şairler sınıfına girmiş olanlardandır. Bir şairden beklenen özelliklerle sarmalanmış bir şekilde toplumun kederiyle dertleniyor, genç nesliyle umutlanıyor ve sevdalarıyla bütün okuyanlarını aşık edebiliyor. Halkın diliyle yazdığı için şiirlerinde anlaşılmaz bir taraf bırakmamış. ‘Ay Karanlık’ta geçen ‘İtten aç, yılandan çıplak’ dizeleri kimin aklına gelir? Ama halk fukara kesimi bunlarla tanıyor/tanımlıyor. Bu da Ahmed Arif’in halkı iyi tanıdığını gösteriyor. Kaba kacağa kuyudan işlemek ya da Adiloş Bebe’yi bekleyiş, başlı başına edebiyatın şiir dalının ta kendisi değil mi? Hele de ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’. Usta, kime anlatıyorsun sevdanı ya?.. Hadi iyi çocukları kahramanları anladık da;namussuza, halden bilmeze, dipsiz kuyulara, okyanusta sürüklenen kibrit çöpüne bağırmak nereden gelir aklına? Siz de yakaladınız mı sevdanın kuvvetini “Saçlarına kan gülleri takayım, bir o yana bir bu yana...” dizelerinde? Ya da not vermek için ‘dehşet’ dedirten ve başka hiçbir söze gerek bırakmayan; “Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini...” Şiirleriyle bir dağlarda görüyoruz Ahmed Arif’i, bir hapislerde… Bir bakıyorsunuz hala yarin koynunda henüz uyanmamış, ama duyuyorsunuz onu Ahmet Kaya’nın sesinde… Hepinizin bildiği gibi bir şairi tarif edip sevdirmek ya da yermek için elbette kelimelere ihtiyacımız vardır ama bunlar o şairin kullandıklarıdır. Ahmed Arif şiirlerinde çok güçlü kelimeleri buluşturarak adeta bir mısra ordusu oluşturmuştur. 2 Haziran 1991’de kaybettiğimiz Ahmed Arif’i şiir sever dostlara sevdirmeye tanıtmaya çalışmak tereciye tere satmak olur, orası açıktır. Ama şunu söylememe izin verin lütfen: Aramızdan ayrılışının üzerinden 33 Kurşun gibi geçen 33 yıl sonunda Anadolu’ya, bizleri Ahmed Arif gibi şairlerle ödüllendirdiği için teşekkür ediyorum…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER