Ahlak mı dediniz?
DIŞ POLİTİKAMakyavel diyor ki “Amaca ulaşmak için her türlü araç mübahtır”. Bir başka ifadeyle siyasette ahlaka yer yoktur. Bu nedenle de hükümet yahut devlet politikalarını ahlâkî kaygılardan arındırmak gerekir ve yegane ölçü de “başarı” olmalıdır.
Siyaset ile ahlak arasında kesin bir ayrımın olmaması bir başka ifadeyle siyasette “ahlaka” uymamak bir kaçınılmazlık mıdır?
Siyaset bilimiyle uğraşanların bu bilim dalını kurduğuna inanılan Makyavel diyor ki “Amaca ulaşmak için her türlü araç mübahtır”. Bir başka ifadeyle siyasette ahlaka yer yoktur. Bu nedenle de hükümet yahut devlet politikalarını ahlâkî kaygılardan arındırmak gerekir ve yegane ölçü de “başarı” olmalıdır.
Ahlak yerine “güç”ün geçmesi gerektiğini söyleyen bu yaklaşım öyle anlaşılıyor ki bütün dünyada da benimsenen bir yaklaşım. Doğrusu bana sorarsanız bu yaklaşım “kapitalizm” gibi en dibinden yanlış bir yaklaşımdır. Ama ne yazık ki Makyavelizm, “güç” kimdeyse “haklı” olan da odur düşüncesiyle bütün dünya siyasetinin temeli olmuş durumda.
Evet, mesela öyle anlaşılıyor ki İsrail komşu Arap ülkelerine göre “güçlü” bir ülke. Netanyahu liderliğinde Hamas’ın yaptığı hatayı kullanarak binlerce Filistinliyi öldürdü. Sayıca en az 50 bin! Çoluk, çocuk, kadın demeden Gazze’de soykırım yaptı. Yetmedi komşu ülkelere saldırdı. En son bilgilere göre Suriye’de binlerce insanı öldürdü ve Suriye topraklarının bir kısmını kendi sınırlarına kattı.
Tam da yukarıda ifade etmeye çalıştığım düşünceye uygun bir biçimde neredeyse bütün Batı devletleri Netanyahu’nun ve İsrail’in arkasında durdu. Dediler ki;Hamas, sonuçta bir “terör” örgütü ve İsrail’e önce o saldırdı. Dolayısıyla sonuçlarına da katlanmalıydı. Peki ama Hamas terör örgütüydü de İsrail ne idi? Doğru konuşalım İsrail soykırımcı terörist bir devletti. Ama Batı ülkeleri bu gerçeği görmemezlikten geldiler.
Batı ülkelerinin bu tercihleriyle, “evrensel değerler” dediğimiz değerlerin sanki en önemli katkılarını sunmuş kendileri değilmiş gibi İsrail tarafından çiğnenmiş olmasına aldırış etmemeleri size nasıl geliyor? Bana çok kötü geldiğini söylemeliyim.
Ya da daha içeriden ve güncel bir konuya değineyim. Hala Türkiye’nin “terör örgütleri listesi”nde yer alan HTŞ’nin lideriyle bizim İstihbarat Teşkilatı’nın başı İbrahim Kalın’ın görüşmesine ne diyeceğiz? Hem bir yandan “terör örgütü, terör örgütü!” diye bağır hem de onlarla görüş!
Denilebilir ki bu “siyaset”! Bizim iktidarımız HTŞ, şu anda en güçlü örgüt olduğuna ve Esad’ın gitmesini sağladığına göre “haklı” olan odur der gibi.
Peki ama alın size en naifinden bir soru: Madem ki “terör örgütleriyle” konuşup beraber namaz da kılabiliyorsunuz o zaman benzer durumda olan YPG ile neden görüşmüyorsunuz? Sizi YPG ile görüşmemeye iten neden nedir?
Peki şimdi ne oldu da içeride Kürtlerle barış yapacak gibi sallanarak dışarıda kendi Kürtlerimizin akrabalarının oluşturduğu YPG’yi düşman ilan ediyorsunuz? Doğrusu benim en ağrıma giden de kendisi de bir Kürt ve çözüm sürecinin en önemli aktörü olan Hakan Fidan’ın YPG ile ilgili söyledikleri.
NE OLDU DA YPG’Yİ DÜŞMAN İLAN EDİYORSUNUZ?
Duyar gibi oluyorum: “Efendim bilmiyor musunuz onlar PKK’nın uzantısı”. Bunun da doğruluğu bir yana peki ama siz 2013’de PKK ile görüşmeler yapmadınız mı? Yaptınız. “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” sizin projeniz değil miydi? Siz değil miydiniz bazı Kürt siyasetinden vekillerin Kandil’e gitmesine izin veren? Ya da Oslo’da şimdinin Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan değil miydi PKK yetkilileriyle aynı masada oturan?
Peki şimdi ne oldu da içeride Kürtlerle barış yapacak gibi sallanarak dışarıda kendi Kürtlerimizin akrabalarının oluşturduğu YPG’yi düşman ilan ediyorsunuz? Doğrusu benim en ağrıma giden de kendisi de bir Kürt ve çözüm sürecinin en önemli aktörü olan Hakan Fidan’ın YPG ile ilgili söyledikleri.
Beyefendi demiş ki: “Suriye'nin artık hakim milli bir hükümeti var. YPG’yi tanımaz bunlar. Kendi toprağını, kendi egemenliğini geri alır”.
Peki ama siz Suriye hükümeti adına konuşma ehliyeti olan biri misiniz ki böyle bir kanaat belirtiyorsunuz? Belki Suriyeli’ler başla bir yol izleyecekler.
Söylediği en ilginç cümlelerden biri de şu: “Avrupalı devletler (Suriye’den) kendi DEAŞ'lılarını alıp götürmeli”. Peki Sayın Fidan sizin DEAŞ’lılarınız ne olacak? ÖSO’da maaş verdiğiniz, Afganlı, Çeçen, Dağıstanlı teröristleri ne yapacaksınız? Üstelik de acımasızca kafa kesen!
Velhasıl neresinden tutmak lazım bu düzeysizliği, bu çifte standartlığı ve bu ahlaksızlığı bilemedim. Ama anladığım insanlığa söyleyeceğiniz hiçbir şey yok. Acaba bu ülkede gerçek Müslüman kalmadı mı? “Ahlaklı olun!” diyecek olan.
İlginizi Çekebilir