© Yeni Arayış

Açık Radyo -onu kapatmak isteyenler de dahil - herkes için açık kalmalı

Açık Radyo -onu kapatmak isteyenler de dahil - herkes için açık kalmalı

Demokrasiyi, özgürlükleri savunan herkes Açık Radyo'nun yanında olmalı. Açık Radyo’yu yok etmeye çalışmak, kitlelerin özgürlüklerini yok etmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Onun yayın lisansını iptal etmeye kalkışmaktan ibaret değil, bu girişim. Başka bir adla belki yeni bir radyo kurulabilir, yayın yapılabilir, kesintiye uğramadan programcılar devam edebilir. Asıl mesele radyonun “açık” olmamasını sağlamak. Asıl amaçları yalnızca radyonun değil, izleyicilerin özgürlüklerini ellerinden almak... Herhalde en olmayacak şey Açık Radyo’yu “toplumu kin ve düşmanlığa tahrik” ile itham etmekti. Bu da oldu. En olmayacak şeydi, ama oldu. Böyle bir suçlamanın- ya da ithamın- olamayacağını bilmek için Açık Radyo’nun kuruluş ilkelerinin hangi koşullarda belirlendiğini bir kere daha hatırlamakta yarar var. O tarihlerde yeni tür mecralar, özel televizyonlar, radyolar henüz yeniydi. Çok önemli bir gazetecilik deneyimi olmasına rağmen, yayıncılıkta bu yeni dönemin koşulları zannedersem tam belirginleşmemişti. Kimileri büyük sermaye gruplarının, kimileri iktidarların gölgeleri altına sığınmıştı. Bu nedenle sivil alan da aynı basın gibi kutuplaşmıştı. İktidarların gölgesi altındaki taraflar hoyratça birbirleriyle uğraşırken kuruldu, Açık Radyo. O günün zorlu koşullarında. O tarihlerin çatışmacı politik ortamında kavramlar, çabalar sanki sınırlı kalıyordu. Taraflar birbirlerini ezmekle meşgulken kötülükler, felaketler arka arkaya geliyordu. Yayınlar bağımsız değildi. İçerik oluşturucular hayatta kalmak için ya tavizler vermek ya da dışlanma, işsiz kalma tehdidi ile karşı karşıyaydılar. Açık Radyo bu modeli değiştirdi ve mecranın bağımsızlığı ile içerik oluşturucuların özgürlüğünün aynı anlama geldiğini gösterdi. Açık Radyo yenileyici, umut verici, etkinleştirici bir bahar havası yarattı. Yalnızca kendi çevresiyle, yayınlarıyla değil. Dışındaki etkili, benzer bir özgürlük ve bağımsızlık anlayışına sahip geniş çevrelerle birlikte. Uluslararası sivil toplumla ilişki kurarak, sivil alanının her türden iktidar yapılarının kontrolüne girmesine direnen bir avuç insanla birlikte tehditlerden yılmayarak çok değerli bir iş başardı. Bu insanlar büyük bir cesaret ve uğraş sergileyerek ülkenin boğucu siyasal atmosferine soluk aldırmayı başardılar. Bu bir milattı. Açık Radyo’yu oluşturan ruh işte böyle bir atmosferin içinde belirdi. Açık Radyo sivil alanın sesi oldu. Bağımsız olan her görüşe mikrofonlarını açarak, onlarla işbirliği yaparak barışın ve şiddetsizliğin nasıl bir özgür ortamda filizlenebileceğini gösterdi. Açık Radyo iktidar dışı, bağımsız yapısıyla o güne kadar olan direniş yöntemlerini değiştirdi. Köylerin yakıldığı, tehcirin yaşandığı, hapishanelerde ölümlerin, işkencelerin yaşandığı bir dönemde kuruldu, Açık Radyo. Görmezden gelmek yerine farklı bir deneyimin taşıyıcılarından biri oldu, o günün zor koşullarında.

AÇIK RADYO NASIL BİR FARK YARATTI?

Felaketlerin temsili, ya da teşhiri ile yetiniyordu, o günün çatışmacı siyasetinin içinde debelenen yayınlar. Bu da bir hafıza kaybı ve umutsuzluk yaratıyordu. Açık Radyo iktidar dışı, bağımsız yapısıyla o güne kadar olan direniş yöntemlerini değiştirdi. Köylerin yakıldığı, tehcirin yaşandığı, hapishanelerde ölümlerin, işkencelerin yaşandığı bir dönemde kuruldu, Açık Radyo. Görmezden gelmek yerine farklı bir deneyimin taşıyıcılarından biri oldu, o günün zor koşullarında. 96 yılında İstanbul'da düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Zirvesi öncesinde örgütlenen sivil alanın sesi oldu. Bu kişiler uluslararası sivil toplumla ilişki kurarak, sivil alanının her türden iktidar yapılarının kontrolüne girmesine direnen bir avuç insan tehditlerden yılmayarak çok değerli bir iş başardılar. Büyük bir cesaret sergileyerek ülkenin boğucu siyasal atmosferine soluk aldırmayı başardılar. Bu bir milattı. Açık Radyo’yu oluşturan ruh işte böyle bir atmosferin içinde belirdi. Açık Radyo sivil alanın sesi oldu. Bağımsız olan her görüşe mikrofonlarını açarak, onlarla işbirliği yaparak umutların nasıl yeşerebileceğini gösterdi.  Farklı bir deneyimin taşıyıcılarından biri oldu, o günün zor koşullarında. Mesleki alandaki toplantılara alınmayan, dışlanan “muhafazakar” bir entelektüel, Turgut Cansever gibi insanlar örneğin Açık Radyo’da görüşlerini dile getirebiliyordu. Böyle bir açıklık o tarihlerde alışıldık bir durum hiç değildi. Bu yüzden Açık Radyo’dan uzak duruyorlardı. Bu sayede sivil alanı kontrollerine alamadıkları için dişlerinin gıcırtısından başka bir etkileri olmuyordu.

AÇIK RADYOYU KONTROLLERİ ALTINA ALAMADILAR

O sırada sivil alanı kontrolü altına almış olan yapıları sorgulayanlar linç ediliyordu. İmtiyazlı sivil toplum rahatsız olmuştu, bağımsız bir alanın oluşmasından. “Nasıl olsa zaman içinde kontrol alına alırız” diye düşünüyorlardı. İmtiyazlarını kaybetmemek, iktidarını korumak için birbirleriyle uğraşırken bir de bağımsızları karşılarına almak istemiyorlardı. Mesleki alandaki toplantılara alınmayan, dışlanan “muhafazakar” bir entelektüel, Turgut Cansever gibi insanlar örneğin Açık Radyo’da görüşlerini dile getirebiliyordu. Böyle bir açıklık o tarihlerde alışıldık bir durum hiç değildi. Bu yüzden Açık Radyo’dan uzak duruyorlardı. Bu sayede sivil alanı kontrollerine alamadıkları için dişlerinin gıcırtısından başka bir etkileri olmuyordu. Ayrıca iktidarlar bu yeni ve henüz ne yapacaklarını tam bilemedikleri bağımsızların alanını kontrolleri altına almaya çalışsalar kıyamet kopardı. Her görüşten insan ve kuruluş ayağa kalkardı. 99 felaketi sonrasında siviller, acil kurtarma, yardımlaşma çalışmaları dışında koordinasyon gibi kamunun yapması gereken işlevleri de üstlenmişti. Bütün haberleşme kanallarına, hatta resmi kurumlara dahi bilgi bu ağın içinden ulaşıyordu. İlaçlar, jeneratörler, kurtarma ekipmanları, vs. için daha hızlı bir başka ulaşım kanalı yoktu. Devletin içindeki en örgütlü bürokrasi, ordu bile orgeneraller düzeyinde bu merkezle bağlantı kurmuştu. Bu ağ ilk günün sabahında, Açık Radyo’nun da katkısıyla örgütlendi.

FELAKETTEN SONRA İNSANLARIN HAYATA TUTUNMASINI SAĞLADI

Birçok mesele yanında 99 felaketinin sonrasında yaşananların da hatırlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. 99 felaketi sonrasında siviller, acil kurtarma, yardımlaşma çalışmaları dışında koordinasyon gibi kamunun yapması gereken işlevleri de üstlenmişti. Bütün haberleşme kanallarına, hatta resmi kurumlara dahi bilgi bu ağın içinden ulaşıyordu. Hiçbir deneyimleri olmamasına rağmen ilk günden itibaren esnek bir ilişki yapısıyla yönetim ihtiyaçlarını karşılar hale gelmişlerdi. Açıkça söylemek gerekirse koordinasyonu, yani yönetimi kamu otoritesinin tek başına yapması mümkün değildi. Daha ilk gün kara trafiği kilitlendiğinde, atıl durumda terminallerde bekleyen deniz otobüslerinin yanaşabileceği yerler araştırılmış ve yeniden planlanmıştı. İlaçlar, jeneratörler, kurtarma ekipmanları, vs. için daha hızlı bir başka ulaşım kanalı yoktu. Devletin içindeki en örgütlü bürokrasi, ordu bile orgeneraller düzeyinde bu merkezle bağlantı kurmuştu. Bu ağ ilk günün sabahında, Açık Radyo’nun da katkısıyla örgütlendi. Bütün haberleşme kanallarına, hatta resmi kurumlara dahi bilgi bu ağın içinden ulaşıyordu. Radyonun bir propaganda aracı değil, bir demokrasi aracı olması gerektiğini söylüyor Berthold Brecht. Bunun için de dinleyicilerinin etkin bir konuma gelmesi, onları harekete geçirmesi gerektiğini… Tıpkı sanat, tiyatro gibi. Açık Radyo da yayına başladığı günden itibaren dinleyicilerini etkinleştiren, düşündüren, zihinlerini açan bir sanat eseri.

MECRANIN KAPSAYICILIĞI İLE İÇERİK OLUŞTURUCULARIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Açık Radyo’nun “kar amaçlı bir kuruluş” olmadığını söylemek herhalde yetersiz kalıyor. Onun farkı zannedersem bilginin bir iktidar aracı olmaması. Dinleyicilerle, başkalarıyla etkileşimli hale gelmesi ve demokratikleştirilmesi. Bilginin şiddetsizleştirilmesi…. Edinilmiş kimliklerin, kariyerlerin kısaca bilgi sermayesinin diyelim, özel alanlara, ticari ve resmi kanalların içine sıkıştırılması kapalı uçlu hale gelmesine yol açıyor. Bu durumda bilgi sahipleri, tıpkı diğer sermaye sahipleri gibi kendi kamu yararlarını temsil eden bir zümre gibi algılanıyor ya da konumlanıyor. Açık Radyo bilgiyi iktidara bağlayan bütün imtiyaz ilişkileri, çıkar arayışlarına uzak durmayı başardı. Otoriterleşmenin en önemli göstergesi ise kamu imkanları, gücü kullanılarak, kimin sesinin çıkacağına, kimin sesinin çıkamayacağına karar verilmesi... Yönetimlerin kendi görüşlerine açık başkalarının görüşlerine kapalı hale getirmesi, bağımsız olmaları gereken mecraları. Radyonun bir propaganda aracı değil, bir demokrasi aracı olması gerektiğini söylüyor Berthold Brecht. Bunun için de dinleyicilerinin etkin bir konuma gelmesi, onları harekete geçirmesi gerektiğini… Tıpkı sanat, tiyatro gibi. Açık Radyo da yayına başladığı günden itibaren dinleyicilerini etkinleştiren, düşündüren, zihinlerini açan bir sanat eseri. Açık Radyo’yu yok etmeye çalışmak, kitlelerin özgürlüklerini yok etmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Onun yayın lisansını iptal etmeye kalkışmaktan ibaret değil, bu girişim. Başka bir adla belki yeni bir radyo kurulabilir, yayın yapılabilir, kesintiye uğramadan programcılar devam edebilir. Asıl mesele radyonun “açık” olmamasını sağlamak. Asıl amaçları yalnızca radyonun değil, izleyicilerin özgürlüklerini ellerinden almak... Bunun adı sansürdür.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER